top of page

A.B.D’nin OrtadoÄŸu Stratejisi ve Terörle SavaÅŸ

George Friedman bu görüÅŸlerini 2011 yılında yayınladığı “Gelecek 10 yıl” adlı kitabında dile getirmiÅŸtir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

A.B.D’nin Arap Yarımadası Stratejisi

Açıkça belli ki ABD yurdunu saldırılardan korumak için El Kaide ve diÄŸer cihatçı grupları yok etmek istiyor. Aynı zamanda bu çerçeve içinde baÅŸlıca Amerikan çıkarlarından biri de Arap Yarımadası’nın ve Arap petrolünün korunması. BirleÅŸik Devletler o petrolün herhangi bir bölgesel gücün eline geçmesini istemiyor. ABD bölgede etki sahibi olduÄŸu sürece, Arap petrolünün Suudi kraliyet ailesinin ve nispeten ABD’ye bağımlı diÄŸer ÅŸeyhliklerin elinde bulunmasını tercih etti. Bu, stratejik öncelik olmaya devam edecek. [1]

​

İran-Irak Savaşının Arka Planı

BirleÅŸik Devletler seçeneklerini çerçeveleyen gerekçe, bölgede sadece iki ülkenin Arap Yarımadası’na egemen olabilecek kadar geniÅŸ ve güçlü oluÅŸuydu: Ä°ran ve Irak. ABD petrol akışını korumak için Arabistan’ı iÅŸgal etmektense, imparatorluÄŸun klasik stratejisini uyguladı; Ä°ran ve Irak arasındaki rekabeti kızıştırdı, onları birbirlerine düÅŸürerek güçlerini dengeleyip etkisiz hale getirdi. Bu strateji 1979’da Ä°ran ÅŸahının düÅŸmesinden önceydi. ABD, Ä°ran ve Irak arasındaki çatışmayı teÅŸvik etti, sonra da aralarında uzlaÅŸma saÄŸlayarak gerilimi düÅŸürdü. [2]

​

Åžahın düÅŸüÅŸünden sonra Saddam Hüseyin’in geniÅŸ çapta laik ve etnik olarak Sünni olan Irak hükümeti, çoÄŸunluÄŸu Åžii olan Ä°ran Ä°slamcılarına saldırdı. 1980’li yıllar boyunca BirleÅŸik Devletler taraflar arasındaki ağırlık dengesini sürekli deÄŸiÅŸtirdi, iki tarafın da yenilmemesini saÄŸlayarak savaşı olabildiÄŸince uzatmaya çalıştı. [3]

​

Körfez Savaşı’nın Anlamı

Irak’ın az bir farkla kazandığı savaÅŸtan yaklaşık iki yıl sonra, Saddam Kuveyt’i iÅŸgal etmekle baÅŸlayarak Arap Yarımadasına sahip olmaya kalkıştı. O noktada ABD büyük güç uyguladı ama sadece Irak’ı püskürtmek için, iÅŸgal etmek için deÄŸil. ABD bir kez daha bölgesel güç dengesinin korunmasını saÄŸladı ve bu ÅŸekilde Arap Yarımadası’ndan petrol akışını korudu, bunu da Amerikan iÅŸgaline gerek kalmadan baÅŸardı. [4]

​

11 Eylül Saldırısının Etkisi ve Verilen Cevabın Anlamı

Saldırılarda öncelikle Müslümanların ruh durumu hedeflenmiÅŸken, Amerikalılar üstündeki psikolojik etkisinin çok önemli olduÄŸu ortaya çıktı. Saldırıların beklenmezliÄŸi, günlük hayatta sık sık kullanılan ticari hava yollarının kullanılması ve çok sayıda zayiat oluÅŸu tam bir panik havası oluÅŸturdu. BaÅŸka kaç tim vardı? El Kaide ÅŸimdi nereye saldıracaktı? El Kaidenin elinde toplu imha silahlan var mıydı? Amerikalılar Pearl Harbor baskını sonrasını bile aÅŸan bir korkuyla 11 Eylül ÅŸokuna girdiler. Kendilerinin ve yakınlarının öldürülebileceÄŸi olasılığı çok gerçekti. Bu, hükümetin kararlı ÅŸekilde harekete geçerek baÅŸ etmesi gereken yaygın ve derin bir rahatsızlık hissiydi. [5]

​

Amerikan halkında çalmaya baÅŸlayan psikolojik alarmlar ABD hükümetinin karşı karşıya olduÄŸu stratejik problemin karmaşıklaÅŸmasına sebep oldu. El Kaide tek başına gerçek bir stratejik tehdit oluÅŸturmuyordu. Ama yine de bu çatlağın Ä°slam dünyasında istenen etkisi gerçekleÅŸmiÅŸ olsa ve ABD ye baÄŸlı olan rejimler devrilmeye baÅŸlasaydı, sonuçta bunun Amerikan stratejisi üstünde muazzam bir etkisi olurdu. ÖrneÄŸin Mısır hükümeti düÅŸerse Ä°srail’in durumu deÄŸiÅŸir ve Amerika’nın bölgeye attığı demir tehlikeye girerdi. EÄŸer Suudi hükümeti tehlikede olursa, bölgeden petrol akışı sekteye uÄŸrayabilirdi. Stratejik tehlike Amerikan nüfus merkezlerinin, ekonomik altyapısının veya askerî büyüklüÄŸünün yok edilmesinde deÄŸil, sadece El Kaide’nin bölgedeki muhtemel politik baÅŸarısında yatıyordu. [6]

​

ABD Orta DoÄŸudaki rejimlerin düÅŸmemesini veya çıkarlarını yeniden hesaplamaya baÅŸlamamalarını istiyordu. BirleÅŸik Devletler büyük bir güç olarak kabul edilse bile bölgede fazla ÅŸeyi riske almaya hazır olmayan bir güç olarak görülüyordu. Ronald Reagan’ın Deniz Piyadeleri’ne ait binaların bombalanmasından sonra Beyrut’tan geri çekilme kararı, George H. W. Bush’un Kuveyt’i kurtardıktan sonra BaÄŸdat’a gitmeme kararı ve Bill Clinton’ın Somali’den çekilme kararı, bunu izleyen 11 Eylül öncesi El Kaide saldırılarına verilen cılız karşılıklar, kayıp vermeye ve risk almaya hazır olmayan bir ülke imajı yarattı.[7]

​

Sonuç olarak, Taliban gerçek anlamda asla yenilmedi ama ABD, hedeflerinden üçünü gerçekleÅŸtirdi. Ä°lk olarak, dünyanın her yerinde askerî operasyon yaparak onları koruyabileceÄŸi konusunda Amerikan halkına güvence verdi. Bu tam olarak doÄŸru deÄŸildi ama rahatlatıcı etkisi olacak kadar gerçekti. Ä°kinci olarak, Ä°slam dünyasına bu çatışmaya kendini adadığı sinyalini verdi. Amerikan halkından daha bilge olan Müslüman liderler, iÅŸin ağır kısmını Afganlar yaparken ana Amerikan katkısının hava gücü olduÄŸunu anlamışlardı. Bu, Amerikan kararlılığı konusunda yeterli bir kanıt sunmuyordu ama eylemsiz kalmaktan iyiydi ki bu da kararlılık olmadığının kanıtı olurdu. Üçüncü olarak saldırı El Kaideye zarar verdi. Bin Ladin ve diÄŸerleri kaçtılar ama komuta ve kontrol yapısı dağıldı. 

​

Irak Savaşı’nın Amacı ve Sonuçları

ABD’nin teröre karşı savaÅŸtaki bir sonraki hamlesi 2003’teki Irak saldırışıydı. Bugün iÅŸgalin tartışılmaz bir hata olduÄŸunu öne sürmek kolay ama iÅŸgal kararının verildiÄŸi sahneyi hatırlamak da önemli. Åžubat 2002’de Suudiler Amerikan askerlerinin topraklarını terk etmesini emrettiler. Pakistanlılar hem Hindistan hem de ABD’den gelen büyük baskılara raÄŸmen Amerikan çabalarını desteklemek için sadece küçük hareketler yapmakla yetindi. Genel kanı ABD’nin Afganistan’da yapması gerekeni yaptığı ve ÅŸimdi sıkıntılı iÅŸleri hem istihbarat hem de operasyon açısından artık baÅŸka ulusların devam ettirmesini umduÄŸu yolundaydı. [8]

​

Bush hükümeti ABD’yi Orta DoÄŸuda egemen konuma yerleÅŸtirip oradan gücünü göstermesini saÄŸlayacak bir strateji geliÅŸtirmeye çalıştı. [9]

​

Irak iÅŸgalinin altında yatan amaç buydu. Askerî harekâtın sonucu, anında yeni bir stratejik gerçek yaratmak oldu. Suudi petrol yataklarından birkaç saatlik mesafeye ABD birlikleri yerleÅŸtirerek özellikle Suudi Arabistan’ın gözünü korkuttu. Ayrıca ABD’ye bölgedeki en stratejik ülkenin, yani sınır komÅŸuları Kuveyt, Suudi Arabistan, Türkiye, Ürdün, Suriye ve Ä°ran olan Irak’ın kontrolünü verdi. [10]

​

Irak’ı kontrol etmek teröre karşı savaşın kısa vadeli hedeflerini tutturuyordu ama BirleÅŸik Devletler’in hiçbir bölgede kalıcı oyuncu olmama ilkesini çiÄŸnedi. Bush hükümeti ABD stratejisinin bu yönünü feda ederek (bölgesel güç dengesini vekiller atayarak koruyup ABD askerlerini yedekte tutma) kumar oynamış, karşılığında baÅŸka çıkarlar elde etmeyi ummuÅŸtu. Kötünün iyisi olan bir seçenekti. Emperyalist gücün doÄŸasını düÅŸündüÄŸümüzde hatırlanması gereken bir nokta, tüm seçenekler kötü olsa da bir eyleme geçilmesinin zorunlu olduÄŸudur. [11]

​

Bu çıkarları elde etmek, ABD’nin Irak’ı sadece iÅŸgal etmesini deÄŸil asayiÅŸini de saÄŸlamasını gerektiriyordu. Ama bölgedeki en stratejik ülkeye egemen olmanın imkânsızlığı ortaya çıktı. ABD birlikleri BaÄŸdat’a kolayca girdiler ama isyanların etkisiyle eli kolu baÄŸlanmış hale düÅŸtüler. Irak’ı dışarıya güç gönderecekleri bir üs olarak kullanmaya odaklanmışken birden bütün birliklerini içeriye yönlendirmek zorunda kaldılar. [12]

​

2003’te Irak’ı iÅŸgal etmeye karar vererek George W. Bush terörizme olan ahlaki takıntısını, fazla sayıda asker kullanmadan her bölgede dengeyi saÄŸlamak olan Amerikan stratejisinin temel ilkesinin üstüne koydu. Birçok bölge vardı ve ABD her birine iÅŸgal güçleri göndermeye baÅŸlarsa, yükü hızla Amerikan kapasitesini aÅŸardı. Ayrıca ABD birlikleri bölgedeki en büyük yerel güç olmuÅŸ olan Ä°ran’a karşı denge saÄŸlamak için Irak’ın askerî birliklerinin yerini almıştı. EÄŸer herhangi bir anda ABD Irak’tan çekilecek olsa, Ä°ran tüm Basra Körfezini ele geçirirdi. Ä°ÅŸgal El Kaideye karşı savaÅŸa yarar saÄŸladıysa da Irak’ın stratejik bedeli çok yüksek olmuÅŸtu. [13]

​

Bush stratejisi baÅŸarısız oldu çünkü daha baÅŸlangıçtaki önerme hatalıydı: DireniÅŸ vardı, hem de muazzam bir direniÅŸ. Saddam’ın Sünni egemenliÄŸindeki Baas Partisi’ni yok etmeye çalışarak ABD’nin Sünnileri hükümetten çıkarıp gücü dinî ve kültürel rakipleri Åžiilere vermesini kapsayan bir baÅŸka anlayış baÅŸarısızlığı daha söz konusuydu. Irak’taki Sünnilerin kaybedecek bir ÅŸeyleri kalmamıştı ve rastgele ateÅŸ açmaya, yol kenarlarını bombalamaya baÅŸladılar. [14]

​

Kültür Sayfası

bottom of page