top of page
Mevcut Duruma Genel Bakış
Tahsin gorgun.png

Prof. Dr.Tahsin Görgün. Bugünün Ä°lahiyatı Nasıl Olmalıdır: Sempozyum Bildirileri (Ensar: 2014) adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.

​

Ä°lahiyat Fakültesi, Türkiye’de YükseköÄŸretimin, namı diÄŸer Üniversite’nin bir parçasıdır. Türkiye’de Üniversite, daha öncesinde yirminci yüzyılın otuzlu yıllarında Türkiye’deki toplumsal gerçeklik dikkate alınmadan/veya belki daha doÄŸru ifade etmek gerekirse, toplumsal gerçekliÄŸi bir yöne doÄŸru deÄŸiÅŸtirme amacına matuf olarak, pozitivist olduÄŸu söylenen bir tavırla kurulmuÅŸ, zamanla ihtiyaçları karşılamak için ve muhtelif dönemlerde ortaya çıkan sorunları ortadan kaldırmak için atılan adımlarla ÅŸekillenmiÅŸtir.

​

Bu süreçte zemini pozitivist bir ilim anlayışında dayalı bir ilim tasnifinin teÅŸkil ettiÄŸini; Türk toplumunu bir vakıa, yani mevcudiyeti tespit edilerek geliÅŸtirilecek bir hareket noktası olarak dikkate almadığını; sadece ihtiyaçlara göre ÅŸekillendirilecek, tabir caizse kendisinden ideal vatandaÅŸların “yaratılacağı” bir malzeme olarak dikkate alındığı söylenebilir. 

​

Türk Üniversitesi’nin mevcut haliyle, uluslararası düzen içinde “bir ÅŸekilde” bulunmak dışında bir “özü”, bir “anafikri” bir “ruhu”ndan bahsetmek oldukça zordur. Belki yakın bir zamana kadar batılılaÅŸma anlamıyla bir “kültürlenme”yi bir yöneliÅŸ olarak, bir anafikir olarak görmek mümkün olsa da bu hususta da çeÅŸitli sebeplerden dolayı bir vuzuhtan bahsetmek zordur.

​

Bunlardan birisi Batı’nın tekdüze olmamasıyla alakalıdır ve bu yönden bütün batıyı temsil eden bir “anafikir” bulmak mümkün olmadığı için, batılılaÅŸma ile ne kastedildiÄŸi sorusunun cevabını bulmak, göründüÄŸü kadar kolay deÄŸildir. Ama herhalükarda ÅŸunu söyleyebiliriz ki, belirli bir çerçeveden bakıldığında pozitivist olduÄŸu belli olan ilim tasnifi, genel olarak dini, özel olarak da Ä°slâm dinini neredeyse konu olarak bile öngörmemektedir. Bu sebeple üniversitede artık zamanını tamamlamış olduÄŸu düÅŸünülen dini, eleÅŸtirel olarak bile gündeme getirmek, ilmî faaliyetlerin bir parçası olarak kabul edilmemekteydi. Din, daha sonraları, en iyi ihtimalle sadece “sosyal bir kurum” olarak söz konusu olacaktı ki, yüksek lisans ve doktora programlarında dinî ilimlerin sosyal bilimler enstitüsünün içinde yer alması, bu yönden oldukça manidardır.

​

Türkiye’de Ä°lahiyat Fakülteleri batı dünyasındaki teoloji fakültelerinin mukabili olarak deÄŸil, oryantalist bölümlerin benzeri ve belli ölçüde de devamı olarak kurulmuÅŸtur. Ä°slâm Dinini batıda olduÄŸu gibi ilmî usullerle araÅŸtırmak/tetkik etmek” olarak ifade edilebilecek olan bu tavır, kısaca “batılıların Ä°slâm’ı araÅŸtırdığı gibi araÅŸtırmak” ÅŸeklinde anlaşıldığı için, bu husus önem arz etmektedir. En azından kuruluÅŸu bu çerçevede gerekçelendirilmiÅŸtir. Ä°lahiyat fakültelerindeki ilim adamlarının en yüksek hedefi, zaman zaman açıkça telaffuz edildiÄŸi haliyle “oryantalistlerin iddialarına cevap” yetiÅŸtirmek olarak temayüz etmektedir.

​

Ayrıca oryantalist bölümlerde alınan çeÅŸitli diplomaların Ä°lahiyat alanına denk sayılması da bu hususu epeyce açıklamaktadır. Halbuki klasik maarifimiz dikkate alındığında ulemanın hayatın bütün alanlarını, hukuktan siyasete, teolojiden psikolojiye, astronomiden tıbba, edebiyattan zanaatlara kadar bütün alanlarda etkin olduÄŸu ve hayatı kendi bütünlüÄŸü ve çeÅŸitliliÄŸi içerisinde, çeÅŸitli mertebelerde mevzuu bahis ettiÄŸi dikkate alındığında, Ä°lahiyat Fakülteleri’nin bugünkü konumunda meselenin derin ve göründüÄŸünden daha esaslı olduÄŸu fark edilebilir. 

​

Bu bakış mesela Kur’ân araÅŸtırmalarından tefsire, hadis araÅŸtırmalarından kelama, tasavvuf araÅŸtırmalarından fıkıh’a varıncaya kadar etkindir. Mesela araÅŸtırmalar söz konusu olduÄŸunda “objektif’ olunması gerektiÄŸi tezi, oryantalizmin dilini objektiflik kriteri haline getirerek, buna uygun bir tavrın objektif olduÄŸu varsayılmış; hadisi ÅŸerifler bir tarafa, K. Kerim hakkında bile objektif olunması, yani onu sadece bir “araÅŸtırma nesnesi” olarak görmenin, bilimselliÄŸin ön ÅŸartı olduÄŸu, açık veya üstü örtülü bir ÅŸekilde, bu alanlarda konuÅŸmanın bir parçası olarak kabul edilmiÅŸtir.

​

DiÄŸer taraftan “normal üniversite programları” içinde dine, özellikle de Ä°slâm dinine yer verilmediÄŸi için, Ä°slâm’ı araÅŸtırmak için kurulan Ä°lahiyat Fakültesinde zamanla farklı alanlarda geliÅŸtirilen ve Ä°slâm araÅŸtırmalarına adapte edilen usuller olmaları sebebi ile bu alanlara irtibat kurma ihtiyacı ortaya çıkmış; ancak bu ihtiyaç, ilgili batılı oryantalist kurumların irtibat halinde olarak beslendiÄŸi tarih, siyaset, sosyoloji, psikoloji, hukuk, felsefe gibi bölümler ile irtibatına benzer bir ÅŸekilde irtibatlandırılarak halletmek yerine, Ä°lahiyat Fakültesinde bu konular da bir tarih araÅŸtırması olarak, programa dâhil edilmiÅŸtir. Bunun tabiî ki en önemli sebebini Türkiye’de Üniversitenin dini kendi programında öngörmemesi, Ä°lahiyat fakültelerinde ihtiyaç hissedilen ilgi ve bilgiyi gayrı meÅŸru, “bilim dışı” olarak baÅŸtan reddetmesi teÅŸkil etmiÅŸtir.

​

Daha farklı ifade edecek olursak zaman içerisinde Ä°lahiyat Fakültesinin pozitivist ideolojiye baÄŸlı olduÄŸu söylenen üniversite içinde karşı karşıya kaldığı “meÅŸruiyyet” sorunundan dolayı, hayat ile irtibatını kurma sorunun halletmek için, üniversitede bulunan mevcut sosyoloji, felsefe, psikoloji, edebiyat, tarih, eÄŸitim gibi alanlar ile arasında irtibat kurulmamış; daha doÄŸrusu, bu alanlarla iÅŸbirliÄŸinin “imkânsızlaÅŸtırılması” sebebi ile bu alanlar da Ä°lahiyat alanında kendisine yer bulmuÅŸtur.

​

EÄŸitim alanında din eÄŸitimi adıyla bir alan açılmış, bunun üzerinden, en azından Protestanlığı esas alan bir eÄŸitim anlayışına Ä°slâmî içerik uyarlanmaya çalışılmıştır. Benzer durum diÄŸer alanlar için de az veya çok geçerlidir. Dini, Protestanlıkta olduÄŸu gibi, bir tür “Kutsal Kitap/Kutsal Metin Yorumu” olarak kavrayan ve bunu tamamen ferdi bir faaliyet olarak kurgulayan tavrın yaygınlaÅŸmasında, bu geliÅŸmenin de en azından son yirmi yıl içinde, önemli bir dahli olduÄŸu açıktır.

​

Burada hem Yüksek Ä°slâm Enstitülerini hem de Ä°lahiyat ve Ä°slâmî Ä°limler Fakültelerini anlamak için dikkat edilmesi gereken en önemli husus, dinî ilimlerle ilginin, dini tamamen ferdi bir hadise olarak kabul ederek, onu bireysel inanç, ahlak ve ibadet meselesi olarak gören, dar anlamı ile “dînî” bir yaklaşıma muvafık bir ÅŸekilde ÅŸekillenmesidir. Halbuki dinî ilimler, bugünü, bugün yaÅŸayan ümmeti Hz. Peygamber’e baÄŸlayan sahih bir yol olması hasebi ile dar anlamı ile bir “dînî” hadise olmayıp, bir medeniyet meselesidir.

​

Ä°slâm medeniyeti içinde ilimlerin, bugün dinî ilimler olarak isimlendirilen ilimlerden ibaret olmayıp, hayatın bütün alanları ile ilgili maarifi ihtiva ettiÄŸinin farkında olmak ve geniÅŸ anlamı ile dinî ilimlerin Müslümanların yeryüzünü imar ederken geliÅŸtirdikleri bütün bilgi ve usulleri ifade ettiÄŸini; bu sebeple de ilim tabirinin “din” ile tavsif edilmeksizin, alelıtlak kullanılmasının daha yaygın ve daha sahih bir yol olduÄŸunu söyleyebiliriz.

​

Ancak Ä°lahiyat Fakültesi, yukarıda söylenenlerden de anlaşılacağı gibi, bir oryantalist bölüm olarak geliÅŸmemiÅŸtir; her ne kadar hareket noktası, çıkış fikri (Ä°slâm dinini objektif-ilmi usullerle tetkik etmek), hep refakat etse de. Bunun sebebi kısmen Ä°slâm Dini ile kısmen Ä°slâm Toplumu ve Medeniyeti ile kısmen de Türkiye’nin mevcut durumu ile alakalı gözükmektedir.

Kültür Sayfası

bottom of page