top of page
Åžeyhülislamlık: Klasik Dönem
esra yakut.png
Esra Yakut'un Åžeyhülislamlık (Kitap Yay.: 2014) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

​

Osmanlı Devleti’nde, merkez teÅŸkilatı içerisinde yer alan, fetva vermekle görevli en üst düzeydeki makam olan ÅŸeyhülislamlık, 16. yüzyıldan itibaren ilmiye sınıfına önderlik görevini de üstlenmiÅŸ, ÅŸer’i mahkemeler, medreselerdeki eÄŸitim ve medrese öÄŸrencileriyle ilgili iÅŸlere nezaret edip bu alanlarda padiÅŸaha vekâlet etmiÅŸti.

​

Åžeyhülislamlık, Osmanlı Devleti’nde resmi bir dini makam olarak birdenbire ortaya çıkmış deÄŸildir. Osmanlı Devleti’nden önceki Müslüman devletlerinde bu kurumu hazırlayan geliÅŸmeler vardı. OluÅŸması Ä°slam tarihinde din-devlet, din-siyaset iliÅŸkilerinin tarihiyle doÄŸrudan baÄŸlantılıdır.  

​

Unvanın Ortaya Çıkışı

ÂşıkpaÅŸazade, Orhan Gazi’nin imamının Ä°shak Fakih olduÄŸundan söz ederek, Osmanlı Devleti’nin kuruluÅŸ döneminde böyle bir makamın mevcut olduÄŸunu belirtir. TaÅŸköprülüzade, Ali Emiri fetva makamının Osmanlı Devleti’nin kuruluÅŸundan itibaren var olduÄŸu görüÅŸündedir. Onlara göre, ulemadan fetva vermekle yetkili ilk kiÅŸi, Åžeyh Edebalı’dır. Edebalı 1326’da öldüÄŸünde Tursun Fakih görevi devralmıştı.

​

II. Murad Dönemi

Osmanlı Devleti’nin ilk ÅŸeyhülislamının II. Murad döneminde yaÅŸayan Mehmed Åžemseddin Fenâri Efendi olduÄŸu düÅŸünülür. Bu konudaki görüÅŸler. TaÅŸköprülüzade’nin Molla Fenârî’nin Bursa’da müderris iken aynı zamanda kadı ve Osmanlı müftüsü olduÄŸu sözüne dayandırılır.  

​

Hezarfen Hüseyin Efendi, Osmanlı Devleti’nde ÅŸeyhülislamlık makarnamı II. Murad döneminde ortaya çıktığını kabul etmiÅŸ, fakat ilk ÅŸeyhülislamın Fahrüddin-i Acemi Efendi olduÄŸunu belirtmiÅŸti. Ona göre, Fahrüddin-i Acemi Efendi’den önce gelen fetva vermekle görevli kiÅŸiler, müderrislik, kadılık vb görevleri de yapıyorlardı. Abdurrahman Åžeref, Molla Fenâri’nin fetva vermekle görevlendirildiÄŸini kabul etmekle birlikte, kendisinin aynı zamanda Bursa kadısı olduÄŸunu belirtir.

 

Fatih Dönemi

Osmanlı Devleti’nde ÅŸeyhülislamlık makamının ortaya çıkışını Fatih Sultan Mehmed dönemine dayandıranlar da vardır. Kâtip Çelebi, ÅŸeyhülislamlığın Ä°stanbul’un fethinden sonra burada fetva veren müftülerle baÅŸladığı görüÅŸünü ileri sürer. Mustafa Nuri PaÅŸa "ÅŸeyhülislamlık” unvanının ilk kez Fatih Sultan Mehmed döneminde kullanıldığı görüÅŸündedirler. Bununla beraber Mustafa Nuri PaÅŸa, bu makamın Ä°bn Kemâl Ahmed Åžemseddin ve Ebussuud Elendi gibi erdem sahibi kiÅŸilerin göreve getirilmesiyle önem kazandığım belirtir.

​

Åžeyhülislam unvanı ilk defa resmi bir belgede, Fatih Sultan Mehmed’in hazırlattığı “Kanunname-i Âl-i Osman”da kullanılmıştı.  

​

Osmanlı Devleti’nde fetva vermekle yükümlü bağımsız bir makamın ortaya çıkması Fatih Sultan Mehmed dönemine dayandırılabilir. Fatih Sultan Mehmed, izlemiÅŸ olduÄŸu merkeziyetçi politika doÄŸrultusunda yönetici-askeri sınıf üyelerini kul kökenli kiÅŸilerden atayarak, istediÄŸi zaman görevden alıp hatta katlettirirken, askeri sınıfın bir diÄŸer kolu olan ulemayı da ÅŸeyhülislam yoluyla denetim altına almıştı. Bu arada, Kanunname-i Âl-i Osman’da ÅŸeyhülislama “ulemanın reisliÄŸi" sıfatını vermiÅŸti. Bu çerçevede ÅŸeyhülislam, sonuç itibariyle padiÅŸah tarafından atanan bir devlet görevlisi konumundaydı.

​

Yavuz Dönemi

PadiÅŸahların 1516 yılından itibaren “halife” unvanını taşımaları ve Ä°slam dininin başı olmaları sıfatıyla onlara vekâlet edip, devlet içinde din iÅŸleriyle ilgili bütün çalışmaları yürüten kiÅŸilerdi. Bu anlamda padiÅŸahların uhrevi yönlerine de müdahale edebilmiÅŸlerdi. ÖrneÄŸin, Yavuz Sultan Selim’in emirlerine karşı gelerek ipek satın alan 400 kiÅŸinin öldürülmeleri, Åžeyhülislam Zenbilli Ali Efendi’nin giriÅŸimiyle engellenebilmiÅŸtir. Åžeyhülislam, “bunlar senin emrine karşı gelmemiÅŸlerdir çünkü sen ipek hususunda emirler tayin etmiÅŸ bulunmaktasın.  Bu ise delalet (yol gösterme) yoluyla onlara izindir” diyerek padiÅŸahın kati emrini geri aldırtmış, hatta Sultan’ın “Saltanat iÅŸleri senin görevin deÄŸildir” sözlerine karşılık, “Bu ahirete yönelik iÅŸlerdendir. Müdahalede bulunmak benim görevimdir” karşılığını vererek, ÅŸeyhülislamlık makamının padiÅŸah yanındaki pozisyonunun altını kalın çizgilerle çizmiÅŸti.

​

Zenbilli Ali Efendi’nin bu sözü, makamın devlet içindeki konumunu ve görevlerinin sınırlarını belirtmek açısından önemlidir. Hatta resmi törenlerde istisnasız hiç kimseye ayaÄŸa kalkmayan padiÅŸahın, ÅŸeyhülislam kendisini tebrike geldiÄŸinde ayaÄŸa kalkması, ÅŸeyhülislamın diÄŸer devlet görevlilerinin aksine padiÅŸahın el ve eteÄŸini deÄŸil sadece yakasını ve omuzlarını öpmesi gibi teÅŸrifat kuralları da bu makamın devlet içindeki konumunu anlayabilmemizde bize yardımcı olmaktadır.

​

Kanuni Dönemi

Kanuni Sultan Süleyman zamanında, Ä°bn Kemâl Ahmed Åžemseddin Efendi, Ebussuud Efendi gibi son derece bilgili kimselerin ÅŸeyhülislamlıkla görevlendirilmeleri devlet içinde makamın önemini iyice artırmıştı. Hatta bu durum, bazı yabancı araÅŸtırmacıların Osmanlı Devleti’nde ÅŸeyhülislamlık makamının kökenini Kanuni Sultan Süleyman dönemine tarihlendirmelerine neden olmuÅŸtu. Nitekim, bu araÅŸtırmacılardan biri olan W.H. Mc Neill, Kanuni Sultan Süleyman’ın imparatorluÄŸun dini kurumlarını düzenlerken Sünni gelenekten ayrılıp Bizans’ın kilise modeline benzer bir çizgi izlediÄŸini belirterek, bu hareketin nedenini Osmanlı Devleti’nin meÅŸruiyetine kafa tutan Safevilere bir yanıt verme çabası olarak açıklar.

​

Bilgi ve karakter yönünden kuvvetli ÅŸeyhülislamlar döneminde makamın kudreti son derece yüksekti. Bununla beraber, 16. yüzyılın ortalarına gelindiÄŸinde, Kemal PaÅŸazade’nin dokuz yıllık (1525-1534) görev süresinden sonra ÅŸeyhülislamlığın prestiji oldukça zayıflamıştı. Hatta biyografi yazarı Manık Ali’nin dönemle ilgili ÅŸu kayıtları dikkat çekicidir:

“Ebussuud’un atanmasından önce Ä°stanbul MüftülüÄŸü makamı sorunlar yaşıyordu ve sürekli el deÄŸiÅŸtiriyordu. Kaderi [Ebussuud’a] teslim edilinceye ve makamın anahtarları ona verilinceye kadar evinin tavanı desteksizdi.”

​

Ebussuud Efendi’nin ÅŸeyhülislamlığıyla birlikte kurumsallaÅŸma tamamlanmış ve makamda ortaya çıkan deÄŸiÅŸiklikler, makamın güç ve itibarı zedelenmeden gerçekleÅŸtirilmiÅŸti.

​

Ä°ÅŸleyiÅŸ

PadiÅŸahların dini otoritelerinin temsilinde önemli rol oynayan ÅŸeyhülislamlara, makamın manen gücünü ve otoritesini koruyabilmek amacıyla Divan-ı Hümayun un asli üyeleri arasında yer verilmemiÅŸti. Böylece ÅŸeyhülislamlar üst düzey uleman atama yetkilerinin dışında genel olarak idari sorumlulukların dışında tutulmuÅŸtu.

​

Göreve Atanma

Osmanlı Devleti’nde ÅŸeyhülislamlar padiÅŸah tarafından atanmakla birlikte, vezir-i azamların da bu atamalarda büyük etkisi vardı. Fakat zaman zaman padiÅŸahlar, kendi uygun gördükleri kiÅŸileri ÅŸeyhülislamlık makamına getirirken hiç kimsenin görüÅŸünü alma gereÄŸi duymamışlardı.

Kanuni Sultan Süleyman döneminde ÅŸeyhülislamlık yapmış olan Ebussuud Efendi ye kadar ÅŸeyhülislam atamalarında kesin olarak belirlenmiÅŸ bir ilke yoktur.

​

Ä°ÅŸleyiÅŸ

Osmanlı Devleti’nde ÅŸeyhülislamlık makamının iÅŸlerlik kazanmasından itibaren, ilk defa Kanuni Sultan Süleyman devrinde, ÅŸeyhülislam Zenbilli Ali Efendi’nin yaÅŸlılığı ve hastalığı nedeniyle yerine Mehmed Muhyiddin Efendi “naib” atandı. Bu görevlendirme, ÅŸeyhülislamlık içerisinde fetva iÅŸlemleriyle ilgilenen Fetvahanenin kuruluÅŸuna bir zemin hazırlamıştı. Daha sonraki tarihlerde ÅŸeyhülislamlık görevinde bulunan Ebussuud Efendi zamanında Veli Yegan Efendi’nin fetva kâtibi, Abâdî Mehmed Çelebi’nin fetva emini atanması, ÅŸeyhülislamlık makamına baÄŸlı fetva vermekle görevli bir teÅŸkilatın oluÅŸtuÄŸunu kanıtlar.

​

Halktan kiÅŸilerin yazılı ya da sözlü fetva taleplerine yanıt veren Fetvahanenin başında, fetva emini adı verilen görevli yer alırdı. Fetva emini, ÅŸeyhülislama sorulan ÅŸer’i soruların fetvalarını hazırlar, dilekçeyle sorulan sorulara cevap verir, ÅŸer’iyye mahkemelerinden verilen ilamları incelerdi. Bu görevli Ä°slam hukukunu iyi bilen, güvenilir ve bilgili kimseler arasından atanırdı.

​

Fetvahanede sorulan sorularla ilgili fetvaları kitaplardan çıkartıp kaleme almak “müsewid”lerin [müsvedde] göreviydi. Bu yazılı fetvalara “mesele" adı verilirdi. Meseleler, fetva emininin kontrolünden geçtikten sonra ÅŸeyhülislama sunulurdu. Åžeyhülislam, bu hazırlanmış fetvaları inceledikten sonra cevap kısımlarını imzalardı.  

​

Åžeyhülislamlık makamına getirilen kimselerin en önemli görevi fetva vermekti. Åžeyhülislam fetvaları Hanefi imamlarının içtihatlarına göre verilirdi.

​

Özel fetvalar, halktan kiÅŸilerin ÅŸer’i bir konu hakkındaki sorularının çözümü için, Fetvahaneye baÅŸvurarak aldıkları fetvalardır. Åžeyhülislamların padiÅŸahların ve vezir-i azamların istekleri üzerine verilenler ise genel fetvalardır. Bu fetvaların hangi konuda olursa olsunlar ÅŸeyhülislam tarafından hazırlanıp imzalanması zorunluydu.

​

Genel fetvalar içinde en önemlileri, kanunların ÅŸer’ileÅŸtirilmesi konusunda verilen fetvalardı. Osmanlı kanunları ÅŸeriattan kaynaklanmasa da ÅŸeriatla uyum içerisinde olduklarının gösterilmesi büyük önem taşırdı. Bu noktada ÅŸeyhülislamlara sıkça baÅŸvurulmuÅŸtu. Özellikle toprak ve vergi hukukuyla ilgili örfi kanunların, ÅŸeyhülislamlardan alınan fetvalarla ÅŸeriata uygun hale getirildikleri bilinmektedir. Osmanlı Devleti’nde örfi hukuk metinleri niteliÄŸinde hazırlanan kanunnamelerin ÅŸeyhülislam tarafından onaylanması zorunluluÄŸu yoktu. Bununla birlikte, Kanuni Sultan Süleyman zamanında, Budin’in Osmanlı topraklarına katılmasından sonra hazırlattırılan arazi kanunnamesinde, asıl metni oluÅŸturan hükümlerin bir de fetva ÅŸeklinde ifade edilmiÅŸ olması, Ebussuud Efendi’nin kanunnamenin hazırlanmasında rolü olabileceÄŸi görüÅŸünü doÄŸurmuÅŸtur.  

PadiÅŸahların savaÅŸ, barış gibi ülkeyi ilgilendiren konularda ÅŸeyhülislamlardan istedikleri fetvalar da genel fetvaların kapsamına girer. ÖrneÄŸin, Osmanlı Devleti 1516 yılında Åžeyhülislam Zenbilli Ali Cemali Efendi’nin fetvasıyla Mısır’a savaÅŸ ilan etmiÅŸti. Bu fetvada, Osmanlılara karşı giriÅŸtiÄŸi eylemler nedeniyle, kendisine "mülhid” [dinden çıkan] sıfatı verilen Åžah Ä°smail’in yanında yer alan Memlûklara karşı savaÅŸmanın, “mülhidlere destek olan onlardan sayılır” hükmi gereÄŸince caiz olduÄŸu belirtilmiÅŸti.

​

II. Bayezid döneminde, hükümdar vakıflarının idarelerinin denetimi görevi Åžeyhülislam Zenbilli Ali Cemali Efendi ye verilmiÅŸ ve böylece “ÅŸeyhülislam nezareti” adıyla yeni bir organ ortaya çıkmıştı.  

Åžeyhülislamların diÄŸer görevleri arasında medrese öÄŸrencilerinin derslerini denetlemek, sarayda düzenlenen huzur derslerine padiÅŸah tarafından önceden belirlenen sayıda katılacak mukarrir [huzur dersleri hocası] ve muhatapları [dinleyiciler] seçip saraya göndermek de vardı.

​

Yetkileri

Åžeyhülislamın başını çektiÄŸi ulema, yargı, fetva, eÄŸitim ve öÄŸretim olmak üzere üç ana görev üstlenmiÅŸti. Bu görevler kadılar, müftüler ve müderrisler tarafından yerine getiriliyordu.  

Åžeyhülislam atama yapacağı yerleri, sonra da görevlendireceÄŸi kiÅŸiler, vezir-i azamla anlaÅŸarak tespit etmekteydi.  

​

Bunların dışında ÅŸeyhülislamların kadı, naib ve müderrislerin haksız uygulamalarından dolayı cezalandırılmaları ya da iyi halleri görüldüÄŸü için cezalarının hafifletilmesi veya tamamen affedilmesi gibi yetkileri de olabiliyordu. Ayrıca her hafta perÅŸembe günleri, müderrislerden toplanan bir heyetin ÅŸeyhülislamın evini ziyaret etmeleri sırasında, ilmiye sınıfının sorunları kendisine aktarılır, istekler, dile getirilirdi.

​

Devlet Yönetimine Etkileri

Osmanlı Devleti bir Ä°slam devletiydi. Bu nedenle, Osmanlı padiÅŸahları ÅŸeriat hükümlerine uygun hareket etmeye çalışmışlar, hatta çeÅŸitli kanun ve nizamlar koyarken bile bunların ÅŸer-i ÅŸerire uygun olması için gayret göstermiÅŸler, ÅŸeyhülislamlardan fetva almışlardı. Yani Ä°slam hukuku ve dini kararlar, itirazları engelleyen merkezi bir referans ve meÅŸrulaÅŸtırma kaynağıydı.

​

Åžeyhülislam ÅŸeriata aykırı bulduÄŸu bir iÅŸlem için fetva vermeyebilirdi. Bundan dolayı fetvalar, padiÅŸahları hukuksal açıdan denetleyen bir mekanizma olarak görülebilir. Fakat gerçekte, kiÅŸilikleri ve bilimsel yeterlilikleri açısından son derece güçlü olanlar dışında ÅŸeyhülislamlar padiÅŸahın istediÄŸi fetvaları vermek zorunda kalmışlardı. Yani hukuksal denetim mekanizması olarak görülen fetva gerçekte tam iÅŸlemiyordu.  

Kültür Sayfası

bottom of page