top of page
DeÄŸiÅŸen Ä°lahiyatçı Profili
necdet_subasi.jpg

Prof. Dr.Necdet Subaşı'nın Sosyoloji Günlükleri (Mahya: 2018) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

​

Ağırlıkları Atmak

Ä°lahiyat Fakültelerinin geleceÄŸine iliÅŸkin kaygılar, saÄŸlıklı bir tartışma zemininde ele alınmıyor. Bir baÅŸka açıdan ilahiyatların mevcut koÅŸullardaki potansiyeli yadsınırken, baÅŸka bir açıdan da ilahiyattılar kendilerini ortaya koymaya, durumlarını sıkı bir analize tabi tutmaya bir türlü yanaÅŸmıyorlar. Oysa içinde yaÅŸanılan koÅŸullar, ilahiyat fakültelerini ve ilahiyat bilimini esaslı bir analize tabi tutmayı zorunlu hale getirmiÅŸtir.

​

Türk ilahiyatçıları ne yapıyor? Nasıl çalışıyorlar? Nelere ilgi duyuyorlar? Çalışmalarına yön veren özel bir metodolojileri var mıdır? Bilgileri, referans kaynakları, literatüre vukûfıyetleri, gündelik tartışmalardaki hareket kabiliyetleri ne düzeydedir? Dünya bilgisini içselleÅŸtirme çabalan, kendi organik bütünlüklerini ne düzeyde etkilemektedir? Varsa bir zayıflamanın gerekçeleri neler olabilir?

Türk toplumunun geleneksel inanç yapılarıyla nasıl bir baÄŸa sahiptirler? Yenilikçi, açıkça fark edilen vurgularıyla ortaya çıkan yeni söylem arayışlarına tepkileri nasıl iÅŸlemektedir? Bilim ahlakı ve gerçeÄŸe teslimiyet söz konusu olduÄŸunda, mevcut akademik verilerin yansıttığı görüntüleri nasıldır? Tipik bir ilahiyatçının kendini üreten maliyetiyle, toplumsal kıymeti arasındaki oran arasında nasıl bir iliÅŸki kurulabilir? Ä°lahiyatçıların birbirleriyle olan iliÅŸkilerinin sınırları nerelerde tıkanmaktadır? Ä°lahiyatçılarımız sahiden ilahiyatçı mıdırlar?

​

Ä°çe kapanıklık ve dış dünyayla iliÅŸkilerini neredeyse akademik referans düzeyine hapseden bir geleneÄŸin varlığı, ilahiyat alanında ciddi bir akademik sorgulamanın bugüne kadar gerçekleÅŸtirilmemiÅŸ olmasını açıklamaya yetmektedir. O hâlde hem meslek olarak ilahiyatçılığın hem de kurumsal düzeyde bunu besleyen ilahiyat fakültelerinin mevcut yapısının açık bir eleÅŸtiriye ve karşılaÅŸtırmalı bir deÄŸerlendirmeye ihtiyacı var.

​

… ilahiyat formasyonunun verimliliÄŸini her geçen gün daha da zayıflatmaktadır. Öte yandan, günübirlik ilgilere kendini kilitlemiÅŸ bir akademik veri ağı içinde ilahiyatçılık da sonuçta verimliliÄŸini tüketen bir görünüme sahiptir.

​

“Ä°lahiyatçılar dökülüyor” ÅŸeklinde kolayca dile getirilebilen yargıları insafsızca bulmak gerekir; ancak, bu iddialara imkân veren gerekçelere de kulak vermek gerekir. Kendini, teolojinin, gündelik siyasetin üstünde bağımsız duruÅŸundan her zaman uzakta tutan Türk ilahiyatçılığı, aslında daha çok bir Ä°slambilim olarak deÄŸerlendirilebilir. Ä°slami söylemleri akademik düzeyde inÅŸa etmeyle veya temellendirmeyle sınırlandıran bu üretim, son tahlilde gerçeÄŸin ve hakikatin merkezinde kendini bulmakta; kendini onaylama makamı olarak kabul ettirmektedir. Hatta gerçeÄŸe bihakkın sahip olduÄŸuna iliÅŸkin temel bir vurgu, yeni ve kapsamlı söylemlere karşı esaslı bir tedirginliÄŸin kapılarını açmaktadır.  

​

Alim’in geleneksel statüsü deÄŸiÅŸmiÅŸ, ilahiyatçıların, bu baÄŸlamda ‘bilim adamı’yla ‘aydın’ arasında bir role intibakları kolaylıkla saÄŸlanmıştır. Bağımsız teolojik bir arayıştan ziyade, Ä°slam’ın belli bir yorumunun tarihsel açıdan doÄŸrulanmasına kendini adamış olan ilahiyatçının portresi, bilim adamlığı ya da aydın oluÅŸu açısından paradoksal bir sunuma sahiptir.

​

Sonuçta, modern olanın verimlerine teslimiyet gündeme gelmekte; gelenekselin dönüÅŸtürülerek ÅŸimdiki zamanın entelektüel sermayesine teslim edilmesi de artık birer ağırlık olarak görülen, uyum zorlukları taşıyan dogmatik verilerin, yeri geldikçe atılmasını zorunlu kılmaktadır. Böylece, ‘ağırlıklardan kurtulmayı dinsel bir zorunluluk ve sorumluluk olarak kodlayan zihniyet, her türden siyasi, entelektüel ve akademik icbar karşısında tükenmiÅŸliÄŸin sendromuyla yüz yüze gelmektedir. Ağırlıklar atıldıkça dünyanın akışına katılmak mümkün olabilmekte; bir baÅŸka dünyanın inÅŸasına ise ihtiyaç kalmamaktadır.

Kültür Sayfası

bottom of page