top of page
Tevhid-i Tedrisat Sonrası
Orta ÖÄŸretim Seviyesi Din EÄŸitimi (1924-30)
mustafa-ocal.jpg

Prof. Dr.Mustafa Öcal'ın Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Din EÄŸitimi (Dergâh: 2017) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

1924-1930 İmam-Hatip Mektepleri Dönemi

3 Mart 1924 günü TBMM’den geçirilip, 6 Mart’ta yayınlanarak yürürlüÄŸe konulan Tevhid-i Tedrisat Kanunu adlı çok önemli bir kanun vardır. Bu kanun sonradan; İnkılap Kanunları olarak belirlenecek 8 kanunun ilki olarak kabul edilmiÅŸtir. 

​

Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve İmam-Hatip Mekteplerinin Açılması

Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun yürürlüÄŸe girmesi üzerine, kanun teklifini hazırlayıp TBMM BaÅŸkanlığına sunan 57 ismin başındaki Saruhan (Manisa) Mebusu Hüseyin Vasıf (Çınar) Maarif Vekili/Millî EÄŸitim Bakanı yapılmıştır. Vasıf göreve baÅŸlar baÅŸlamaz, kanunun ilk iki maddesi gereÄŸi Osmanlı Devleti döneminde açılmış olan bütün okulları kendi vekâletine baÄŸlama çalışmalarını yürütürken diÄŸer taraftan 11 Mart 1924 günü il ve ilçelere gönderdiÄŸi bir telgraf emriyle medreseleri kapattığını da birinci bölümde anlatmıştık. Buna karşılık kanunun dördüncü maddesine iÅŸlerlik kazandırma faaliyetlerini baÅŸlatmıştır. Dördüncü madde ÅŸöyle idi: 

“Maarif Vekâleti yüksek diniyat mütehassısları yetiÅŸtirmek üzere Dâru’l-Fünûn’da bir İlahiyat Fakültesi tesis ve imamet ve hitabet gibi hıdemat-ı diniyenin ifası vazifesiyle mükellef memurların yetiÅŸmesi için de ayrı mektepler küÅŸad edecektir.”

​

Kanunun âmir hükmüne uyularak Mart 1924’te Maarif Vekâleti’ne baÄŸlı İmam ve Hatip Mektepleri açılmaÄŸa baÅŸlanmıştır. Ancak bu mektepler, ilk defa açılan birer eÄŸitim-öÄŸretim kurumu olmaktan ziyade, Dâru’l-Hilâfe Medreselerinin isim ve program deÄŸiÅŸtirilmesi ÅŸeklinde oluÅŸturulmuÅŸtur. Åžöyle ki:

Maarif Vekili’nin medreseleri kapatan kararının 5.maddesinde; “eski Dâru’l-Hilâfe medreselerinin İbtidâ-i Hariç ve İbtida-i Dâhil kısımları ‘İmam ve Hatip Mektebi’ olarak ibka edilmiÅŸtir” ifadesi kullanılmaktaydı. Bu ifadeye göre, Dâru’l-Hilâfeti’l-‘Aliye Medreseleri kapatılmayıp İmam ve Hatip Mektebine dönüÅŸtürülecek demekti. Kapatılan ve İbtidâ-i Hariç ve İbtidâ-i Dâhil kısımları bulunan Medaris-i İlmiye’nin öÄŸrencilerinden arzu edenler de İmam ve Hatip Mektebine geçiÅŸ yapabileceklerdi.

​

Medreseleri kapatma kararında ifade edildiÄŸi gibi, her bir mektebin başına açıldıkları yerin ismi eklenerek Mart 1924 itibariyle; İstanbul İmam ve Hatip Mektebi, Ankara İmam ve Hatip Mektebi, Kütahya İmam ve Hatip Mektebi, Bozok (Yozgat) İmam ve Hatip Mektebi gibi 29 yerdeki Dâru’l-Hilâfeti’l-'Aliye Medresesi İmam ve Hatip Mektebi olarak öÄŸretime açılmıştır. 

​

Medreseleri kapatan “tamim’in 3. maddesindeki, “Bu medreselerin müderrisleri arzu ettikleri takdirde mekteplerimizin ulûm-ı diniye muallimliklerine tayin olunacaklardır.” ifadesine uyarak bazıları okullarda Din Bilgisi öÄŸretmenliÄŸi görevini üstlenmiÅŸlerdir. Bazıları da yeni açılan İmam ve Hatip Mekteplerinde öÄŸretmenlik yapmışlardır. 

​

[ÖÄŸrencileri] bu mekteplere yatay geçiÅŸ yapan öÄŸrencilerdir. İlk yıl kayıt yaptıran öÄŸrencilerin toplam sayısı

  • BaÅŸlangıçta 2268 iken, ders yılı sonunda yapılan sınav neticesinde 1822’ye düÅŸmüÅŸtür. 

  • 1924-1925 öÄŸretim yılındaki İmam ve Hatip Mekteplerinin öÄŸrenci sayıları toplamı 1442’dir.

  • 1925-1926 öÄŸretim yılında öÄŸrenci sayısı 1009’a düÅŸmüÅŸtür. ÖÄŸretim yılı sonunda ise mekteplerin 18’i kapatılmış ve yenileri açılmamıştır. Geriye sadece İstanbul ve Kütahya İmam ve Hatip Mektepleri açık kalabilmiÅŸtir. Bu son 2 İmam ve Hatip Mektebindeki öÄŸrenci sayısı ise 278’dir.

  • 1926-1927 öÄŸretim yılı itibariyle öÄŸrenci sayısı 384’tür.

  • 1927-1928 öÄŸretim yılında, son iki İmam ve Hatip Mektebinde; 223 öÄŸrenci öÄŸrenim görmüÅŸtür. 

​

1928-1929 öÄŸretim yılı ve sonrasına ait öÄŸrenci sayısı ile ilgili bilgiler verilmemektedir. [12]

 
İmam Hatip Mekteplerinin Kapatılmaları, Gerekçesi ve Haklılık Payı

Bazı yazar veya araÅŸtırmacılara göre; İmam ve Hatip Mektepleri açılmıştır ama ilgi görmemiÅŸ, yani yeterince öÄŸrenci bulamamış ve bundan dolayı kendiliklerinden kapanmışlardır. Biz ise; araÅŸtırmalarımızla elde ettiÄŸimiz bilgi ve bulgulardan hareketle söz konusu iddia veya görüÅŸlerin aksine bir kanaate ulaÅŸtığımızı söylemek istiyoruz. Åžöyle ki; İmam ve Hatip Mektepleri açılmıştır ama hayatiyetlerini devam ettirememeleri için ne lazımsa gerekli bütün tedbirler de alınmıştır. Bu maksatla alınan tedbirleri veya yapılan uygulamaları özetle ve maddeler halinde sıralayıp, asıl ve en önemli gerekçe olarak ileri sürülen “öÄŸrenci ilgisizliÄŸi” ile ilgili iddiayı ise biraz irdeleyeceÄŸiz. 

​

Daha açılışlarının ilk yıllarından itibaren Bakanlık; “tasarruf tedbirleri” adı altında —diÄŸer mekteplere deÄŸil- yalnızca İmam ve Hatip Mekteplerine tahsisat ayırmamış, yani maddi yardımı kesmiÅŸtir. 

  • Mektepler açılmıştır ama devletçe mezunlarına istikbal vaat edilmemiÅŸ, yani devlet resmî ve maaÅŸlı görev vermemiÅŸtir. Bu maksatla önce; Osmanlı Devleti döneminden beri “Tevcih-i Cihat Nizamnameleri” ile belirlenen görevleri ifa edenlere vakıflardan maaÅŸ verilmekte idi. Kasım 1926 tarihinde dönemin Diyanet İşleri BaÅŸkanı Rıfat (Börekçi)’ın imzaladığı bir genelgeyle iptal edilmiÅŸtir.

  • 15.12.1927 tarih ve 846 sayılı “Åžûra-yı Devlet” (Danıştay) kararıyla ise, din görevlilikleri devlet memuriyetinden çıkarılmıştır.

  • Din görevliliÄŸi ilgi gören bir hizmet alanı olmasına raÄŸmen, bu dönemde bazı kiÅŸi veya kesimlerce âdeta adi ve süfli bir meslek olarak deÄŸerlendirilmeye baÅŸlanmış ve görevlilere sosyal baskılar uygulanmıştır.

  • 1 Kasım 1928 tarihinde gerçekleÅŸtirilen harf inkılâbı bahane edilerek öÄŸrencilerin bu mekteplere ilgi göstermedikleri iddia edilmiÅŸtir. Bu gerekçe pek inandırıcı deÄŸildir, üstelik harf inkılabı yalnızca son iki (İstanbul ve Kütahya) İmam ve Hatip Mekteplerini ilgilendirmektedir. Önceden kapatılan mektepler için böyle bir gerekçe söz konusu deÄŸildir. Kaldı ki, harf inkılâbı yalnızca İmam ve Hatip Mektebini deÄŸil, bütün okulları ilgilendirmektedir.

  • Birtakım bahanelerle hocalar görevden alınmışlardır.

 

Her ÅŸeye raÄŸmen biz burada kendi kendimize bir soru sorup cevabını da vermeye çalışacağız. Soru ÅŸudur: “Alınan her tür tedbire ve diÄŸer mektepler devamlı teÅŸvik edilerek İmam ve Hatip Mektepleri görmezlikten gelinmesine ve önlerine çeÅŸitli engeller çıkarılmasına raÄŸmen bu mektepler gerçekten öÄŸrenci bulamamışlar imdir?” Bu sorunun tek kelimelik cevabı var; hayır!

​

İmam ve Hatip Mektepleri yeterince hatta Tablo hâlinde verilen bilgilere bakılırsa fazlasıyla öÄŸrenci bulmuÅŸtur. 1. 2. ve 3.senenin sonunda kapatılan İmam ve Hatip Mekteplerinin hemen hepsi de en sona kalan İstanbul ve Kütahya İmam ve Hatip Mektepleri kadar veya bazıları onların öÄŸrenci mevcutlarından çok, bazıları da onlara yakın öÄŸrenci bulmuÅŸlardır. ÖÄŸrenci sayıları, zamanımızdaki okulların yüzlerle ve hatta binlerle ifade edilen öÄŸrenci sayıları ile mukayese edildiÄŸinde çok az gibi gözükebilir. Ancak 1920’li yılların ÅŸartlarına göre deÄŸerlendirildiÄŸinde ve önleri açık diÄŸer mekteplerin öÄŸrenci sayıları ile mukayese edildiÄŸinde İmam ve Hatip Mekteplerinin yeterince ve hatta fazlasıyla öÄŸrenci buldukları anlaşılacaktır. 

​

Öte yandan daha ilk açılışlarının üzerinden 2-3 ay geçmeden 5'inin, bir yıl sonra 8’inin, iki yıl sonra da ikisi hariç tamamının kapatılması nasıl izah edilebilir? Birkaç yıllık deneme yapılmadan böylesine bir iddia gerçekten zayıf kalmakta, konu üzerinde düÅŸünen ve araÅŸtırma yapanları ikna edici olamamaktadır. 

​

Anlaşılan o ki; İmam ve Hatip Mektepleri yaÅŸatılmak için deÄŸil, yaÅŸatılmamak için açılmıştır. Ama buna raÄŸmen yaÅŸamak ve hayatta kalabilmek için kapatılıncaya kadar direnmiÅŸ ve ciddi olarak eÄŸitim ve öÄŸretim faaliyetlerini sürdürmüÅŸtür. Fakat dönemin yetkilileri kafalarına koyduklarını yapmakta gecikmemiÅŸlerdir. Mekteplerin büyük çoÄŸunluÄŸunun kapılarına ilk yıllarda kilit vurulduktan sonra, alınan tedbire raÄŸmen öÄŸrenci bulan ve ayakta kalabilen son iki mektebin kapısına da artık kilit vurulması zamanı gelmiÅŸtir. Nihayet, 1930 yılının Eylül ayında bu da yapılmış ve İstanbul ile Kütahya İmam ve Hatip Mektepleri de resmen kapatılmıştır. 

​

Peki, İstanbul ve Kütahya İmam ve Hatip mekteplerinin kapatılma kararnamelerini hangi gerekçelerle hangi Maarif Vekili/EÄŸitim Bakanı imzalamıştır? 

​

Yaptığımız araÅŸtırmalar esnasında resmî kapatma kararnamesini bulamadığımız gibi baÅŸka araÅŸtırmacılar tarafından bulunduÄŸuna dair de bilgimiz yoktur. Dolayısıyla kapatma kararındaki resmi gerekçelerin neler olduÄŸunu burada ifade edemiyoruz. Ancak kapatılan Ankara İmam ve Hatip Mektebi için kullanılan ÅŸu ifadeler açık ve net fikir vermektedir: 

İlim ve terbiye sahasında attığı mütereddit adımlarla tesis ve küÅŸadından matlûp gayeyi veremediÄŸi ve 19 talebesiyle devlet bütçesine hakiki bir yük teÅŸkil etmekten baÅŸka bir semere vermediÄŸi anlaşılan İmam ve Hatip Mektebinin laÄŸvına, mevcut muallimlerinden iktidar ve ehliyeti olanların kız ve erkek liselerindeki mahallere tayinine karar verildi.

​

i.kara.jpg

Prof. Dr.İsmail Kara'nın Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam (Dergâh: 2016) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

İmam-Hatip Mektepleri Hakkında Yorum

“(...) Milli maarif istiyoruz. Bu ne demektir? Bunun zıddı dinî terbiye ya da beynelmilel terbiyedir. Siz muallimler dinî ve beynelmilel deÄŸil millî terbiye vereceksiniz".

İsmet İnönü, 1925

​

Millî eÄŸitimin dinî ve beynelmilel eÄŸitimin karşısına konumlandırılması da bir aldatmacadan, bir hissiyata hitap etmekten ibaretti. Çünkü dinî eÄŸitimden uzaklaÅŸtırılan, soyutlanan “millî” eÄŸitimin gittiÄŸi istikamet hem niyet olarak hem de fiilen batı tarzı yani beynelmilel bir eÄŸitimdir. Bir baÅŸka ÅŸekilde söylersek “milliliÄŸin içi asrîlik-çaÄŸdaÅŸlık-medenî dünya üzerinden Avrupaîlikle, batılılaÅŸma ile dolduruluyordu.

​

Fakat olan olmuÅŸ, Tevhid-i Tedrisat’ın âmir hükümlerince bütün medreseler Milli EÄŸitim Bakanlığı’na devredilmiÅŸ ve birkaç gün sonra da hepsi kanunun maksadı aşılarak yahut menfi yorumlanarak bakanlık tarafından kapatılmıştır. Kanunu destekleyen medreseli Rasih (Kaplan) Hoca’nın ifadeleriyle “tevhid-i tedrisat ilga-yı tedrisat ÅŸeklinde tecelli” etmiÅŸ olacaktır. Aynı kanunun âmir hükmü gereÄŸince İmam Hatip Mektepleri ve Dârülfünun bünyesinde bir İlahiyat Fakültesi de açılması gündeme gelecektir.

​

Bunlar olup biterken ilk, orta, lise ve muallim (öÄŸretmen) mekteplerindeki din dersleri ve bu dersle bir ÅŸekilde irtibatlandırılabilecek Ahlâk, Arapça dersleri devam etmektedir. Fakat okullardaki din dersleri ve Arapça birkaç yıl içinde kaldırılacak, sonuncusu 1933 Üniversite reformuyla İlahiyat Fakültesi’nin kapatılması olmak üzere 10 yıla varmayan bir zaman dilimi içinde Türkiye’de ilkokuldan yüksek öÄŸretime kadar bir ÅŸekilde din eÄŸitimi veren resmi kurumlar ve dersler Türk eÄŸitim sisteminden tamamen çıkartılacaktır.

​

Hem 1924 yılında açılan İmam Hatip Mekteplerinin hem de 1951’de eÄŸitime baÅŸlayan İmam Hatip Okullarının II. MeÅŸrutiyet yıllarında Evkaf Nezaretine baÄŸlı olarak faaliyete geçirilen 1912 tarihli Medresetü’l-Vaizîn ve 1913 tarihli Medresetü’l-Eimme ve’l Huteba (İmam ve Hatip Medresesi) tecrübesiyle amaçlar ve ders programları açısından benzerlikler taşıdığı söylenebilir. Fakat unutulmaması gereken önemli husus ve farklılık 1924 öncesinde medrese sisteminin hem de kendini yenilemiÅŸ olarak ve bu okulları her bakımdan besleyecek ve destekleyecek ÅŸekilde varlığını bütünüyle sürdürüyor olmasıdır.

​

Hem Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na göre bir mecburiyete hem de bir geçiÅŸ sürecine iÅŸaret eder. İmam Hatip Mektepleri Talimatnamesi’ne göre ilkokuldan veya kapatılan medreselerden yatay geçiÅŸ usulüyle talebe alacak olan bu mektepler imam ve hatiplik görevi yapabilecek vasıfta kiÅŸiler yetiÅŸtirecektir. ÖÄŸretmen kadrolarının kaynakları ise kapatılan medrese hocaları ve mektep muallimleridir.

​

Maarif Vekâleti’ne (Milli EÄŸitim Bakanlığı’na) baÄŸlı olarak açılan 4 yıllık ilk İmam Hatip Mekteplerinin sayısı kaynaklarda 29 olarak verilmektedir ve dağılımına bakılırsa bazıları ilçelerde olmak üzere memleketin her tarafında açılmıştır. O yıllarda Türkiye’deki lise sayısının sadece 23 olduÄŸu hesaba katılırsa açılan okul sayısının önemi daha da bariz hale gelecektir. 

​

Fakat peÅŸ peÅŸe gelen Cumhuriyet inkılapları ve tekparti yönetiminin din eÄŸitimi ve dinî hayatla ilgili karar ve icraatları İmam Hatip Mekteplerinin normal eÄŸitim kurumlan olarak faaliyet göstermesine ya fiilen veya psikolojik olarak imkân tanımamış gözüküyor. Açılıp kapanan okullar, talebe sayısındaki oynamalar, mezunların nerede ve nasıl istihdam edileceÄŸi hususundaki belirsizlikler, mezunlarının yüksek tahsil hakkının olup olmaması gibi sebepler bu okulları birkaç yıl içinde varlığını sürdürmekte zorlanır hale getirecektir. Nihayet açıldıklarından 8 yıl sonra resmi açıklamalara göre “raÄŸbetsizlik” sebebiyle, esasta ise tükeniÅŸe doÄŸru itilmeleri yüzünden 1931-1932’de [Fiilen] kapandılar. 

​

Bir yıl sonra da Darülfünun İlahiyat Fakültesi’nin kapanacağını hesaba katarak 1930’lu yılların ilk senelerinde gündeme gelen Türkçe İbadet/Türk Müslümanlığı, GüneÅŸ Dil Teorisi, Türk Tarih Tezi gibi dinî alanı daraltan, paranteze alan yahut devredışı bırakan, mahkûm eden, biçimsizleÅŸtiren projelerin ve uygulamaların da İmam Hatip Mekteplerinin kapatılmaya doÄŸru seyretmesi ile doÄŸrudan alakalı olduÄŸu rahatlıkla söylenebilir. 

​

Falih Rıfkı Atay laiklik ve din eÄŸitimi meselelerinin yeni bir merhaleye intikal ettiÄŸi 1952 yılında Cumhuriyet devrinin ilk yıllarının savunulamayacak icraatı için ÅŸu gerekçeleri zikredecektir:

“Yüzbinlerce, milyonlarca kiÅŸinin arkasında namaz kıldığı veya minberden vaazını dinlediÄŸi imam ve hatiplerin kendilerinden yetiÅŸmelerine imkân yoktu. Fakat inkılap taze olduÄŸundan İmanı ve Hatip Mektepleri açılırsa bunun arkasından hemen Arap yazısı ve medrese meselelerinin çıkmasından, din iÅŸine dokunulursa gene hemen ÅŸeriatçılık tahriklerinin uyanmasından korkulmakta idi”.

​

mustafa-ocal.jpg

Prof. Dr.Mustafa Öcal'ın Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Din EÄŸitimi (Dergâh: 2017) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Okullarda Din Dersleri

Okul Programlarından Din Derslerinin Çıkarılması

Cumhuriyet’in ilânından sonra, önce liselerden baÅŸlamak suretiyle yavaÅŸ yavaÅŸ ve sistematik bir ÅŸekilde okul programlarından dinî derslerin çıkarıldığını görüyoruz. Åžimdi, din eÄŸitimi ve öÄŸretimi adına olumsuz bir geliÅŸme olan bu konudaki uygulamalara bir göz atalım. 

​

Lise Programlarından Din Derslerinin Çıkarılması

Cumhuriyet’in ilânından sonra 3 Mart 1924’te kabul edilip 6 Mart 1924’te yürürlüÄŸe konulan Tevbid-i Tedrisat Kanunu gereÄŸi, okul programlarında yeni düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler sonucunda liselerin programları arasında Din Bilgisi adlı veya dine ait herhangi bir derse yer verilmediÄŸini görüyoruz.  

​

Ortaokul Programlarından Din Derslerinin Çıkarılması

1924 yılında 3 yıllık kız ve erkek liselerinin 1. devre programlarında (ortaokulların 1. ve 2. senelerinde) birer saatlik Din Dersleri vardır. 1927 yılına gelindiÄŸinde “Orta Mektep ve Lise Müfredat Programlarına Zeyl (ek)” yapılmıştır. İşte bu zeyl yapılırken orta mektep programlarından da Din Bilgisi derslerinin çıkarılmış olduÄŸunu anlıyoruz. 

​

İlkokul Programlarından Din Derslerinin Çıkarılması

Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabul edildiÄŸi 1924 yılı “Erkek İlk Mekteplerinin Ders Tevzii Cetveli”ne göre: Osmanlı döneminde 6 yıl olan İlkokullar 5 yıllık olarak yeniden düzenlenmiÅŸtir. Bu yeni düzenlemeden sonraki programına baktığımızda ilkokulların 2. 3. 4. ve 5. sınıflarında haftada 2’ÅŸer saat olmak üzere Kur’an-ı Kerim ve Din Dersleri adlı bir dersin yer aldığını görüyoruz.

​

1927-1928 yılı başında ilkokullar için yeni bir müfredat programına geçildiÄŸinde Din Dersleri 3. 4. ve 5. sınıflarda haftada birer saat olarak yer alabilmiÅŸtir. 

​

Maarif Vekâleti Talim ve Terbiye Heyetinin 30.11.1929 tarihli kararı ile ise, ilkokullarda “Müfredat programlarındaki Din Derslerinin okutulacağı, fakat öÄŸrencilerin imtihana tabi tutulmayacakları” belirtilmiÅŸtir. 

​

28.10.1930 tarihinde de Bakanlıkça: “İlkokul programları içerisindeki müfredatın ancak arzu eden 5. sınıf öÄŸrencilerine ve PerÅŸembe günleri öÄŸleden sonra yarım saat okutulabileceÄŸi” tamim edilmiÅŸtir. 

​

Keza, köy ilkokullarında ise Din Bilgisi dersi 3. sınıfta ve perÅŸembe günleri yarım saat olarak 1939’a kadar devam edebilmiÅŸtir. Bu tarihten sonra, köy ilkokullarının programlarından da Din Bilgisi dersi çıkarılmıştır. Böylelikle ilkokul seviyesindeki okulların tamamının programlarından Din Bilgisi dersleri devre dışı bırakılmıştır. 

​

Kur’an Kursları

Cumhuriyet’in ilk döneminde Kuran eÄŸitim ve öÄŸretimi yaptıran kuramlarla ilgili farklı bazı tespitler yapılmıştır:

​

1. GörüÅŸ

Bir tespit ve görüÅŸe göre; 3 Mart 1924’de kabul edilen Tevhid-i Tedrisât Kanunu gereÄŸi bütün mektep ve medreseler Millî EÄŸitim Bakanlığına baÄŸlanması gerekiyordu. Kanunun gereÄŸi yapılarak bütün okullar Bakanlığa baÄŸlanmış ama medreselerle birlikte Dâru’l-Kurrâlar kapatılmıştır. 

​

2. GörüÅŸ

Dâru’l-Kurrâlar “Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun 2. maddesi gereÄŸince bütün diÄŸer okullar gibi Maarif Vekaleti’ne baÄŸlanmak istenmiÅŸ ise de zamanın Diyanet İşleri BaÅŸkanı Rifat Börekçinin, “bu kurumlar, birer ihtisas okulu olduÄŸu için Diyanet İşleri BaÅŸkanlığına baÄŸlı olarak öÄŸretime devam etmesi gerektiÄŸi” yolundaki ısrarları sonucu, Kuran Kurslarına dönüÅŸerek varlıklarını devam ettirme imkânını elde etmiÅŸtir. Rıfat Börekçi’nin gayreti neticesinde 50 milletvekilinin takrir (önerge) vermesi üzerine, 2 Nisan 1925’te “Hâfız-ı Kuran” yetiÅŸtirmek üzere bütçeden 50 bin lira tahsisat ayrılmıştır. Bu paranın, 10 (on) Kuran öÄŸreticisine 5’er bin liralık kadro tahsis edilmek suretiyle kullanımı kabul edilmiÅŸtir. Böylece bir okul niteliÄŸinde olmasa bile, “Kur’an Kursu” adıyla yeni Kuran eÄŸitim merkezleri açılmıştır. 1925-1926 öÄŸretim yılından itibaren 6 yıl boyunca 10, 1931-1932’den itibaren 3 yıl boyunca 9 Kur’an Kursu vardır. 1934-1935 öÄŸretim yılında sayı 7’ye düÅŸmüÅŸtür. 1935-1936 öÄŸretim yılından baÅŸlayarak iki yıl boyunca 14 olan Kur’an Kursu sayısı daha sonra 21 olmaktadır. 

​

3. GörüÅŸ

1927’den 1933’e kadar 9-10 adet Kur’an Kursu kadrosu olmasına raÄŸmen, -fiiliyatta hiç Kur’an Kursu olmamış, 1934-1935 öÄŸretim yılında sadece 1 (bir) adet Kur’an Kursunun faaliyette olduÄŸu görülmüÅŸtür” denilmektedir. Bu tespite göre, 1930’lu yıllardan 1950’li yıllara kadar Kur’an Kursları sayısı ÅŸöyledir: 1934-1935 öÄŸretim yılında 1 (bir), 1935-1936’da 2,1937-1938’de 4, 1938-1939’da 6,1941-1942’de 17,1943-1944’te 24,1945-1946’da41,1948-1949’da 101, 1950-1951 ’de ise 143 Kur’an Kursu resmî izinli olarak faaliyet göstermiÅŸtir. 

​

Tespitlerin DeÄŸerlendirilmesi

Yapılan farklı tespitleri verdikten sonra ÅŸunları ifade etmek isteriz: Medreselerle birlikte Dâru’l-Kurrâlar kapatılmamış olsa ve sadece 9 veya 10 hoca efendiye Kur’an Kursu açma izin ve yetkisi verilmiÅŸ ve onlar tarafından da fiilen Kur’an öÄŸretimine baÅŸlanmış olsa bile, bu bütün Türkiye için ne ifade eder? Hemen her seviyedeki okulunun programlan arasında Kur’an-ı Kerim derslerinin yer aldığı ve ayrıca müstakilen Kur’an eÄŸitim ve öÄŸretimi yaptıran çok sayıdaki Dâru’l-Kurrâları olan ve bunları en ücra köy ve kasabalara varıncaya kadar yaygınlaÅŸtırmış bir ülkeden (Osmanlı Devleti’nden), birdenbire bütün bunların kapatılıp onların yerine sembolik olarak açıldığı iddia edilen 9 tane Kur’an Kursu gerçekten ne anlam ifade eder?

​

Yine diyelim ki bu bilgiler doÄŸru, acaba bu kurslarda kaç öÄŸrenci Kur’an öÄŸrenmiÅŸtir? KuÅŸkusuz bunlar, sembolik kurs merkezleri olmaktan öteye bir anlam ifade etmemiÅŸtir. Öte yandan, Diyanet İşleri Riyaseti (BaÅŸkanlığı)’nın Kur’an eÄŸitim merkezlerini yaygınlaÅŸtırma çabası da zaten uzun sürmemiÅŸtir.

​

Kur’an ÖÄŸretimin Yasaklanması

1 Kasım 1928’te gerçekleÅŸtirilen harf inkılâbı bahane edilerek -aslında harf inkılâbı Kuran eÄŸitimi ve öÄŸretimini ilgilendirmemesine raÄŸmen-1929 yılında Kuran Kursları tümden kapatılmıştır. 

​

Aslında harf inkılâbı Kuran Kurslarını ilgilendirmemektedir diyoruz, çünkü bu inkılâp Arap harfleri ile Türkçe okumayı, yazmayı, eÄŸitim ve öÄŸretim yapmayı, bir baÅŸka ifade ile Osmanlıcayı yasaklamıştır. Kuran okumak veya Arapça öÄŸrenmek yasaklanmamıştır. Nitekim Arapça ve Farsça 1927 yılında yapılan Lise ders programları arasındaki (Lise 12. ve 3. sınıflarda) yerini korumuÅŸ ve 1931 yılında yeniden yapılan programa kadar devam etmiÅŸ, bu tarihteki yeni düzenlemede program dışı bırakılmışlardır. Ama buna raÄŸmen, belki harf inkılâbının amacı tam anlaşılamadığından, belki de bu bahane ile fırsattan istifade etmek isteyen bazı etkili ve yetkili kiÅŸiler Kur an Kurslarını kapat(tır)mışlardır. Ancak bunun yanlış bir uygulama olduÄŸu anlaşılmış olacak ki 1930’lu yıllardan itibaren Kuran Kursları yeniden açılmaya baÅŸlanmış ve öncelikle İstanbul’da olmak üzere sınırlı ve ÅŸartlı bir ÅŸekilde de olsa Anadolu’nun bazı bölgelerinde Kuran öÄŸretimine izin verilmeye baÅŸlanmıştır. 

​

Diyanet İşleri ReisliÄŸinin bilgisi dâhilinde İstanbul MüftülüÄŸünün 10.12.1930 tarihli tamimi ile; “12 yaşından küçüklere hiçbir ÅŸey öÄŸretilmemek, 12 yaşından büyüklere ise, sadece Kur’an-ı Kerim ile namaz sure ve dualarını -sıkı kontroller altında- öÄŸretebilmeleri için bazı hoca efendilere belli aralıklarla izin verilmeye baÅŸlanmıştır. Fakat bu ÅŸekilde de olsa, kendilerine resmen Kuran öÄŸretimi izni verilen hoca efendilere psiko-sosyal baskılar uygulanmaktan da geri kalınmamıştır. 

​

O dönemde ilk defa Kur’an-ı Kerim’i öÄŸretebilme izni alan hoca efendiler ÅŸunlardı: 1932 de Hafız Ömer (Ödem) Hocaefendi, 1934’te Hafız HaÅŸan AkkuÅŸ Hoca efendi, 1936’da Hafız Necati Bilgin, İsmail Bayrı, Hafız İdris Okur, Hafız Mehmet Hilmi Bilge, Hafız Said Çayırlı, Hafız Mustafa Üter ve Hafız Ömer Aköz Hoca efendiler. 1939 yılına gelindiÄŸinde Kur’ân-ı Kerim i öÄŸretme izni alabilenler ancak 9 kiÅŸi olabilmiÅŸtir. 

tablo1.png

Gayr-i Resmi Kur’an ÖÄŸretimi

Jaschke’nin ifadesine göre; bütün yasak ve baskılara raÄŸmen, resmi izinli kurs merkezlerinin olmadığı yerleÅŸim merkezlerinde ise, Kuran eÄŸitim ve öÄŸretimi -gayr-i resmi olarak— camilerde, eski medrese binalarında veya özel evlerde devam etmiÅŸtir. Gerçekten de Kuran kurslarının resmen kapatılmalarından sonra, Anadolu’nun her tarafında gayr-i resmi yollarla Kur’an-ı Kerim öÄŸretimi, eksik ve yetersiz de olsa durmaksızın devam ettirilmiÅŸtir. Bazı evlerin çatı katlarında, bazı köy ve kasabalarda özel yerlerde ve hatta -yakalanma korkusundan dolayı- kış aylarında hayvan ahırlarında, samanlıklarda, yaz aylarında ise, daÄŸlarda, maÄŸaralarda, ormanlık bölgelerde gizli gizli devam eden Kur’an-ı Kerim öÄŸretimi her zaman ÅŸikâyetlere de maruz kalmıştır. Åžikâyetler sonucu baskınlarla yakalanan hoca efendiler, elleri kelepçelenerek karakollara götürülmüÅŸ, iÅŸkenceler yapılmış ve günlerce, aylarca hapsedilmiÅŸlerdir. Ona raÄŸmen Kur’an-ı Kerim hamiyetli hoca efendiler tarafından devamlı öÄŸretilegelmiÅŸtir. Ancak kabul etmek gerekir ki, bu tür Kur’an-ı Kerim öÄŸretimi hiçbir zaman izinli Kuran Kurslarında yetkili hoca efendilerin okuttukları gibi düzenli ve baÅŸarılı olamamıştır. Arada belki çok iyi öÄŸretebilen istisnai bazı hoca efendiler de olmakla birlikte, bu ÅŸekildeki öÄŸretimin ilk ve asıl hedeflerinden birisi; Kur’an-ı Kerim’in okunmasının tamamen unutulmasını önlemekti. Bir diÄŸer hedefi ise; köylerde, kasabalarda gayr-ı resmi de olsa imamlık yapabilecek elemanların yetiÅŸmesini saÄŸlamaktı. İşte böylesine gayretler sonucu Kur’an-ı Kerim’in okunması ve okutulması 1950’li yıllara kadar devam etmiÅŸtir.

Kültür Sayfası

bottom of page