Ä°lahiyatın meÅŸruiyet krizi ve üç tarz-ı tedrisat
https://www.star.com.tr/acik-gorus/ilahiyatin-mesruiyet-krizi-ve-uc-tarzi-tedrisat--haber-795344/
​
Prof. Dr. Ömer Özsoy - Frankfurt Goethe Ünv. Ä°slam AraÅŸ. Merk. BaÅŸkanı. 05.10.2013
DoÄŸru soru, hangi müfredatın neci yetiÅŸtireceÄŸi deÄŸil, Türkiye’nin Ä°lahiyat Fakültelerinin hangi donanım ve yeterlilik profilini hedeflediÄŸi ve bu hedefe ne ölçüde ulaÅŸabildiÄŸidir. Mevcut tartışma ÅŸu yaygın kanaati gün ışığına çıkarmış bulunuyor: Ä°lahiyat Fakültelerimizde ne iyi imam, vaiz, müftü, ne de iyi Ä°lahiyatçı yetiÅŸiyor.
​
YÖK’ün ve baÅŸka devlet kurumlarının, gerekirse yasal yetki alanlarını aÅŸmayı da göze alarak, Ä°lahiyat Fakültelerine yeni bir format kazandırmaya giriÅŸmeleri ve bunu da güvendikleri Ä°lahiyatçıların gizli veya açık desteÄŸiyle gerçekleÅŸtirmeleri yeni bir durum deÄŸil. Yeni ve ÅŸaşırtıcı olan, son YÖK müdahalesinin yoÄŸun bir itirazla karşılaÅŸabilmiÅŸ olması ve eleÅŸtirilerin yoÄŸunluÄŸu karşısında YÖK’ün kararını askıya aldığını duyurmasıdır. Ancak, kararın mimarlarının tartışma süresince sessiz kalması, bu tasarrufun arkasında savunulabilir, izah edilebilir hiçbir gerekçenin olmadığını, hatta böyle bir gerekçe hazırlama gereÄŸinin dahi duyulmadığını gösteriyor. Ä°lahiyatlara yönelik bu tür müdahalelere imkân veren, esasen toplumun bütün kesimlerinde hakim olan sorunlu Ä°lahiyat algısıdır.
​
Ä°lahiyat Fakültelerini ÅŸamar oÄŸlanına çeviren bu krizi aÅŸmanın yolu, geleneksel olarak kamu tarafından finanse edilen bu kurumların, toplumsal ve bilimsel meÅŸruiyetlerinin sorgulanmasıdır. Herkes bilmektedir ki, Ä°lahiyat Fakültelerinde en azından Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı’nın (DÄ°B) yürüttüÄŸü din hizmetleri için din görevlileri, MEB’in yürüttüÄŸü din öÄŸretimi faaliyetleri için öÄŸretmenler ve Ä°lahiyat Fakültelerinin devamlılığı için bilim insanları yetiÅŸmektedir. Bu istihdam alanlarını ve bu alanlarda yetkin kadroları toplumsal ihtiyaç haline getiren, Türkiye’nin, dini toplumun bir kurucu unsuru olarak gören ve devlete bu konuda kontrolör destekçi rolünü veren bir laiklik anlayışını tercih etmesidir. Bu tercih deÄŸiÅŸmediÄŸi sürece, Türkiye’deki Ä°slam Ä°lahiyat fakülteleri toplumsal bir ihtiyaç olarak görülmek durumundadır. Yani, Türkiye’de Ä°lahiyat Fakülteleri toplumun bir ihtiyacının sonucudur.
​
Peki, bu ihtiyacın karşılanması için doÄŸru adres üniversite midir? Ä°lahiyat bir bilim midir? Bilim ise, üniversite bünyesindeki diÄŸer bilim dallarının boÅŸ bıraktığı hangi alanı doldurma iddiasına sahiptir? Bu ve benzeri sorular kulaklarımıza rahatsız edici gelebilir; ama Türkiye’nin, en azından Ä°lahiyat camiasının, Ä°lahiyat Fakültelerinin içinde bulunduÄŸu krizi aÅŸabilmeleri için bu tartışmayı yapması gerekiyor.
​
***
Ä°lahiyat, iddia edildiÄŸi veya sanıldığı gibi, dinleri gözlemci sıfatıyla inceleyen bir bilim deÄŸildir. Dinleri dışarıdan bir gözle araÅŸtırmak, din bilimi ve dinler tarihi gibi disiplinlerinin görevidir. Elbette Ä°lahiyatçılar da diÄŸer dinleri inceleyebilirler; ama onları Ä°lahiyatçı yapan, belli bir dine mensubiyetleridir; dinsiz Ä°lahiyatçı olmaz. Ä°lahiyat; varlık, evren, tabiat, insan, tarih ve toplum gibi temel meseleleri Allah’ın ve vahyin kabulüne dayalı olarak anlama, yorumlama ve açıklama çabasıdır. Bu iddiasıyla Ä°lahiyat, üniversitenin tartışmasız unsurları olarak bilinen tabii bilimlerden, toplum bilimlerinden, felsefeden ve diÄŸer beÅŸeri bilimlerden radikal bir biçimde ayrılır.
​
Bu alan tanımı, bilimler korosu olarak da görebileceÄŸimiz üniversite ortamında icra edildiÄŸi sürece Ä°slam Ä°lahiyatı için de geçerlidir. Ä°slam Ä°lahiyatı üniversite ortamında üstlendiÄŸi vazifeyi icra ederken, bir yandan bilimin genel geçer kabul gören kurallarına riayet etmekle, yani temellendirilebilir bir yöntem, takip edilebilir bir mantık, anlaşılabilir bir dil kullanmakla yükümlüdür; öte yandan Ä°slam ümmetinin kendi tarihi seyri içinde doÄŸan ihtiyaçlara cevaben Kur’an vahyine dayalı olarak ürettiÄŸi bilgi, yorum ve yöntem zenginliÄŸine, yani geleneÄŸe istinat etmekle mükelleftir.
​
Gerek YÖK’ün reform giriÅŸiminin mimarlarına atfedilen “Eski müfredatla ancak modernist yetiÅŸir.” argümanı, gerekse tepkilerin kahir ekseriyetinde yer verilen “Yeni müfredatla ancak selefi yetiÅŸir.” argümanı, Ä°lahiyatın pratik ve pragmatik deÄŸerine, buna baÄŸlı olarak da Ä°lahiyat tedrisatının hedefine dair aynı ÅŸuur altını yansıtmaktadır. Tıpkı diÄŸer branÅŸların öÄŸrencileri gibi topu topu bir kamu hizmeti alan Ä°lahiyat talebesinin hangi Ä°slam yorumunu ve pratiÄŸini benimseyeceÄŸini, hatta hangi dünya görüÅŸünü ve hayat tarzını benimseyeceÄŸini belirlemek, üniversitenin, dolayısıyla Ä°lahiyat fakültelerinin görevi olmasa gerek.
​
Mevcut tartışma ÅŸu yaygın kanaati gün ışığına çıkarmış bulunuyor: Ä°lahiyat fakültelerimizde ne iyi imam, vaiz, müftü, ne de iyi Ä°lahiyatçı yetiÅŸiyor.
​
Muhtemelen öÄŸretmenler konusunda da kanaat farklı deÄŸil... Bu yaygın baÅŸarısızlık izlenimini, kan davası mantığıyla eski müfredat-yeni müfredat eksenine sıkıştırmanın çözüme götürücü olmadığı açık. Genel memnuniyetsizliÄŸe yol açan bu sonucun asli müsebbibi, aynı müfredatla üç ayrı ihtiyaca cevap verilebileceÄŸini vehmetme yanılgısıdır. Bu yanlış tedrisat sisteminde ısrar, sadece kaynak israfına ve baÅŸarısızlığa mal olmuyor, daha önemlisi, binlerce genç Ä°lahiyatçının hak etmediÄŸi bir yetersizlik duygusuna itilmesine yol açıyor.
​
Bu yetersizliÄŸin sebepleri, gelenekçisiyle, yenilikçisiyle Türkiye’de yaÅŸayan her Ä°lahiyatçının kaçınılmaz olarak içinde bulunduÄŸu, geleneÄŸin dışına düÅŸmüÅŸ olma durumuna kadar uzanmaktadır. Sonuçta, hepsi de geçmiÅŸten gelen temel metinlerin ait oldukları dünya ile bilgisel, duygusal ve kültürel bakımdan irtibatsızlık anlamına gelen bu büyük arızanın tamiri ise, her türlü müfredatın takat sınırlarını aÅŸacak azamettedir.