top of page
Milli Mücadele Döneminde Din EÄŸitimi
mustafa-ocal.jpg

Atiye EmiroÄŸlu'nuTürkiye’de Din EÄŸitimi BaÄŸlamında Ä°mam Hatip Okulları (1924-1980) adlı Doktora Tezinde (Selçuk Ünv: 2016) kısaltılarak alınmıştır.

 

1920-24 Döneminde Medreseler

(1920) İcra Vekilleri Heyeti Programında Din Eğitimi

TBMM 23 Nisan 1920’de açılmış ve hemen ardından 25 Nisan 1920’de Anadolu’daki iÅŸleri yürütmek üzere mecliste ihtisas komisyonları (encümenler) kurulmuÅŸtur. 

​

Hamdullah Suphi Bey’in baÅŸkanlığında 12 kiÅŸiyle kurulan Maarif Encümeni, kurulmasından birkaç gün sonra dönemin ağır sosyal, siyasi ve ekonomik ÅŸartlarına raÄŸmen eÄŸitime büyük önem vermiÅŸ, eÄŸitimin gerekliliÄŸi ve nasıl yapılması konusunda mecliste uzun müzakereler yapmıştır. Müzakerelerde özellikle din eÄŸitimi konusu üzerinde durulmuÅŸtur. 

​

Prof. Dr.Mustafa Öcal'ın Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Din EÄŸitimi (Dergâh: 2017) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

(1921) TBMM’ce Kabul Edilen Medaris-i Ä°lmiye Nizamnamesi

Her ne kadar önceki yıllarda hazırlanılarak yürürlüÄŸe konulan Nizamnameler ve kanunlarla kurulan Ä°stanbul Dâru’l-Hilifeti’l-Aliye Medresesi imkân nispetinde faaliyetlerine devam ediyor idiyse de artık Ä°stanbul hükümeti marifetiyle yaptırılacak eÄŸitim ve öÄŸretimden giderek umut kesilmeye baÅŸlanmıştı. Bu durumda yapılacak ÅŸey, Anadolu’da yeni medreseler açmaktı.

​

Ä°ÅŸte böyle bir dönemde 1921 yılından itibaren, Anadolu’nun çeÅŸitli bölgelerinden yeni medreselerin açılması için TBMM BaÅŸkanlığına ve Ankara hükümetine müracaatlar baÅŸlamıştır. Tokat, Gerede, Sinop, Trabzon, Ankara gibi bazı il ve ilçeler adına müftülerin, valilerin, kaymakamların, mutasarrıfların, belediye baÅŸkanlarının, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti mensuplarının, bölgenin ulemasının, Ticaret Odası üyelerinin... vb. imzaları ile yeni medreselerin açılması için TBMM BaÅŸkanlığı’na telgraflar çekilmiÅŸ veya Ankara’ya gelerek görüÅŸmeler yapılmıştır. 

​

Yapılan müracaatlarda dikkat çeken hususlardan biri; ulema ve müftüler ile vali, kaymakam, belediye baÅŸkanı gibi yöneticilerin ve halkın temsilcisi konumundaki bazı teÅŸkilat mensuplarının aynı dilekçeye imza koymuÅŸ olmalarıdır. 

​

Müracaatlarda dikkat çeken ikinci bir husus; en son Musa Kazım Efendi tarafından çıkarılan Medâris-i Ä°lmiye Hakkında Kanunla uygulamaya konulan medrese tipinin örnek alınmasıdır. Bu durum, son ÅŸekli ile Dâru’l-Hilâfeti’l-'Aliye Medreselerinin beÄŸenilmiÅŸ ve halk tarafından da benimsenmiÅŸ olduÄŸunu ifade etmektedir. 

​

Keza; müracaatlarda dikkat çeken bir baÅŸka husus da savaÅŸlar sebebiyle memlekette namaz kıldırabilecek, cenazelerin defin ve tekfin iÅŸlemlerini yapabilecek elemanların giderek azalmasından yakınılması ve tez elden bu görevleri ifa edebilecek elemanların yetiÅŸtirilebilmesi için medrese açılması talebinde bulunulmasıdır.

​

Medâris-i Ä°lmiye Nizâmnâmesi tasarısı TBMM gündemine getirilmiÅŸ ve 1921’de kabul edilmiÅŸtir. Ä°cra Vekilleri Heyeti (Bakanlar kurulu) Reisi ve Müdafaai Milliye Vekili Fevzi (Çakmak) ile Vekillerin (Bakanların) tamamının imzalarını ve TBMM Reisi olarak Mustafa Kemal’in onayını taşıyan Nizamname yürürlüÄŸe konulmuÅŸtur. Bu geliÅŸme, o günün ağır sosyal ve ekonomik ÅŸartlarına raÄŸmen medrese eÄŸitimine nasıl önem verildiÄŸini göstermesi bakımından dikkat çekici olarak deÄŸerlendirilmektedir. 

​

Anlaşılıyor ki, Ä°stanbul’daki Dâru’l-Hilâfeti’l-'Aliye Medresesi’nin varlığı TBMM’ce de onaylanmaktadır. TBMM’ce kabul edilen Medâris-i Ä°lmiye ile ise, daha ziyade Anadolu’nun muhtelif bölgelerindeki eski medreseler ıslah edilerek, onlara yeniden bir çeki düzen verilmesi istenmiÅŸtir.

​

Nizamnamenin diÄŸer maddelerine göre; nasıl ki (Ä°stanbul’daki) Dâru’l-Hilâfeti’l‘Aliye Medresesi Åžer’iye Vekâleti’ne baÄŸlı ise, Medâris-i Ä°lmiye de TBMM’ce Ankara’da kurulan hükümetin Åžer’iye Vekâleti’ne baÄŸlanmıştır. Åžer’iye Vekâletince uygun görülecek yerlerde yeni medreseler açılabilecektir. 

​

Programı arasında kültür derslerine de önemli ölçüde yer verilen bu son medrese nizamnamesi ile hedeflenen amaca ulaşılamamıştır. Çünkü nizamnameyi uygulamak için ÅŸartlar imkân vermediÄŸi gibi zaman da yetmemiÅŸtir. Medreselerle birlikte bu nizamname ile açılanlar da 1924’te kapatılmıştır. 

 

Atiye EmiroÄŸlu'nuTürkiye’de Din EÄŸitimi BaÄŸlamında Ä°mam Hatip Okulları (1924-1980) adlı Doktora Tezinde (Selçuk Ünv: 2016) kısaltılarak alınmıştır.

(1922) Åžeriye Vekâleti Bütçesi GörüÅŸmeleri

1922 yılı “Åžer’iye Vekâleti Bütçesi” görüÅŸmeleri sırasında Ä°mam- Hatip Mektebi gibi dinî okulların kurulması hakkında birçok önerge verilmiÅŸtir.

​

Åžer’iye Vekâleti Müzakerelerinde görüÅŸ bildiren Mehmet Åžeref Bey (Edirne), dinsiz bir milletin yaÅŸayamayacağını, Türk hars ve örfünün memlekette bulunması gerektiÄŸini vurgularken Nusrat Bey (Erzurum), memlekette külliyelerin açılması gerektiÄŸini, dini eÄŸitim verebilecek mütehassıs medreselerin oluÅŸturulmasını ve buralarda tefsir, hadis, kelâm vs. derslerinin verilmesi gerektiÄŸini vurgulamıştır. 

​

Hakkâri Mebusu Mazhar Müfid Efendi, din eÄŸitiminin gerekliliÄŸini aksi takdirde bu eÄŸitimden yoksun din adamlarının halkı yanlış yönlendireceklerini bu durumun ise halkın dini anlayışını köreltebileceÄŸini hatta bunun örneklerine kendisinin bizzat rastladığını aÅŸağıdaki gibi aktarmıştır: 

“Biz bugün ne istiyoruz, efendiler? Åžahsım için söylüyor ve vallahi hiçbir kimse için söylemiyor ve bunu yeminle temin ediyorum. Eski bir mekâtibi âliye mezunu olmak dolayısıyla bildiÄŸimi söylemek üzere köylülerden birisine diyorum ki: Sıtma budur, emrâzı sâriye budur, filan... Tam sözlerime kanıyor, ben zannediyorum ki: Herif inandı, hâlbuki arkadan maateesüf köyün imamı ben söylerken başını kaldırıyor, bunun fikrini çeliyor. Bizim sözler ise boÅŸa gidiyor. E, bu nedir? Ä°ÅŸte görüyor musunuz, medreselerin ıslahı kaça mal oluyor? Bugün umumuzun bir gayesi vardır. Ahâliyi okutmak ve millet Nur-u Maarifi vermek istiyoruz. Biz Dârü’l-hilafe medreselerine çok muhtacız. Çünkü orada okutacağımız yalnız ulumu ÅŸer’iye deÄŸil; fazla olarak ulûm ve fünunu hazıra da vardır. Zaten bizim istediÄŸimiz de bu deÄŸil mi? Biz ne istiyoruz? Ulum ve Fünûnuhâzırayı az çok bilecek kimseler yetiÅŸtirelim diyoruz.”

​

Åžeriye Vekâleti Bütçe görüÅŸmelerinde eÄŸitimin önemi ve gerekliliÄŸi üzerinde durulmuÅŸ; eÄŸitim dini mi olmalı, dünyevi mi olmalı tartışmaları noktasında her ikisinin de olması gerektiÄŸi, ancak din eÄŸitimi verilirken batıl inançlardan uzak durulması gerektiÄŸi vurgulanmıştır.

​

1923 Yılı

Mehmet Bulut'uDiyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığının Yaygın EÄŸitimdeki Yeri adlı Doktora Tezinde (Ankara Ünv: 1997) kısaltılarak alınmıştır.
(Åžubat 1923) Atatürk’ün Medrese Ziyareti

Milli Mücadele bütün hızıyla devam ederken medreselerde iyileÅŸtirme çabaları ihmal edilmedi. Bu kuramların daha iyi ve çaÄŸdaÅŸ bir ÅŸekle sokulması için Åžer'iye ve Evkaf Vekaleti bünyesindeki Tedrisat Umum MüdürlüÄŸü çalışmalar yaptı. Mütehassıs bir heyet tarafından çağın gereklerine ve ülkenin ihtiyaçlarına en uygun bir ÅŸekilde düzenlenmiÅŸ programlarla donatıldı. 

​

O dönemde Tedrisat Umum Müdürü olarak da görev yapmış olan Ahmed Hamdi Akseki, Milli Mücadele yıllarında DarülhiIafe medreselerindeki bu geliÅŸmeleri M. Kemal PaÅŸanın da takdir ettiÄŸini, Åžubat 1923 tarihli Hakimiyeti Milliye gazetesinin konu ile ilgili haberini aktararak ÅŸu cümlelerle belirtiyor:

"Gazi Mustafa Kemal PaÅŸa Hazretleri, 5 Åžubat 1923’de Konya’ya gidiyor, oradaki Darülhilafe medresesini teftiÅŸ ediyor, Fransızca, hadis, fıkıh, coÄŸrafya derslerinde talebe ile uzun uzadıya meÅŸgul olarak ehemmiyetli mübahese cereyan ediyor ve derslerde talebenin en asri mefkûrelerle yürüdüÄŸünü görmekle memnun oluyor ve medreseden ayrılırken ÅŸöyle buyuruyor: 

"Memnuniyetle görüyorum ki, tedris ve tederrüs cidden hakikati diniye dairesindedir. Ä°nÅŸaallah memleketimizi, milletimizi ihya edecek asri ve hakiki ulema, faziletkâr müderrislerimiz sayesinde siz olacaksınız. Kıymetli ve hakiki ulemamızın mevkii yüksektir. Ulemamızın ve erbabı ilim ve irfanımızın himmeti ve irÅŸatlariyle inÅŸaallah Ä°bni RüÅŸd'ler, Ä°bni Sina’lar, Fârâbi’ler, Ä°mamı Gazâli'ler milletimizin içinden çıkarak, bu asrın tekâmülâtiyle mücehhez olarak, ihyayı hakikati diniye eyleyeceklerdir. Aksekili Ahmet Hamdi Efendiyi tebrik ve kendilerine teÅŸekkür ederim. MeÅŸhudatımdan âtiyen memleket için memnunum. ” 

​

Akseki, M. Kemal PaÅŸa'nın "takdirlerinin maddi bir niÅŸanesi olmak üzere medreseye 3.000 lira hediye etmek lütufkârlığını da göstermiÅŸlerdi" demektedir. Bunları anlattıktan sonra medreselerdeki sonraki geliÅŸmeler karşısında hayretini de ilave ediyor: 

Åžunu da arz edeyim ki: Gazi Mustafa Kemal PaÅŸa Hazretleri o zaman Darülhilafe Medreseleri namı altındaki bu medreselerin daha yüksek bir terakkiye mazhar olması ve isimlerinin de deÄŸiÅŸtirilmesi için bir heyete kurmuÅŸ ve kendisi de bizzat başında bulunmuÅŸtu. Rahmetli AÄŸaoÄŸlu Ahmet Bey’in buna en ziyade taraftar ve o heyette olduklarını biliyorum. Sonradan ne oldu, niçin oldu? Onu tarih araÅŸtıracak ve hükmünü verecektir. 

​

Nahid_Dinçer.jpg

Nahid Dinçer'in 1913'ten Günümüze Ä°mam-Hatip Okulları Meselesi (Åžule: 1998) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Ahmed Hamdi Akseki bu olaylara raÄŸmen medreselerin kapatılması olayına temas ederek: “Sonra ne oldu, niçin oldu? Onu tarih, araÅŸtırarak hükmünü verecektir” diyor ve bu sorunun cevabını Ä°smail Habib’in 14 Ocak 1939 tarihinde yazdığı “DönüÅŸte” baÅŸlığını taşıyan yazısında görmek mümkün oluyor: 

“BeÅŸ dakika için geldiÄŸim halde saatlerdir oturuyorum ve saatlerdir Hâkimiyet-i Milliye Medresesi diye bir bahis konuÅŸuluyor. Medreselerden, fakir çömezler toplayarak bu medresede yetiÅŸtirilecek ve onlar köylere ve kasabalara dağılıp ayetli-hadisli yazılarla, halka hâkimiyet-i milliyeyi öÄŸretecekler. Medresenin binası, programı, varidatı, her ÅŸeyi konuÅŸuldu. Yusuf Akçora, boyuna bu projenin parlaklığını tasvip edip duruyor. Gazi’nin kafasını, bu medrese fikrini böyle ısrarla kurcalayıp durması, belki beÅŸ altı gün evvel Konya istasyonunda gördüÄŸümüz beÅŸ altı yüz beyaz sarığın verdiÄŸi endiÅŸeyi hayırlı bir emele baÄŸlamak içindi: Onları davaya uzak yetiÅŸtirmektense, davada onlardan istifade etmek emeli.

  • Sen neye hiçbir ÅŸey söylemiyorsun çocuÄŸum?

 

Bu ani hitap karşısında, daldığım düÅŸüncelerden silkinerek cevap veriyorum:  

  • Madem ki emir buyurdular, bu mevzu üzerinde tuhaf bir hatıramı arz edeyim: Pek genç yaşımda, Umûmi Harb’den üç-beÅŸ ay evvel Kastamonu’ya edebiyat muallimi gitmiÅŸtim. Kastamonu, yanlış olarak mutaassıp bir yer bilindiÄŸinden ittihatçılar biraz sonra oraya sarıklı bir “Kâtib-i mes’ul” göndermiÅŸlerdi… O sarıklı, cübbeli ve ince sakallı kâtib-i mes’ulle (ÅŸimdiki Maarif Vekâleti Kütüphaneler Müdürü Hasan Fehmi) bir muhaveremizde dedim ki:

    • Bizler, nafile dilimizle kuÅŸ tutsak, bu halka inandıramıyoruz. Medreselerde, asrî fikirlerle teçhiz edilmiÅŸ münevver sarıklı yetiÅŸtirsek onlarla...

Bu sözleri aynı zamanda, muhatabıma bir cemile olur diye söylerken, o sözümü bile bitirmeden parladı:

  • Siz ne yapıyorsunuz, dedi, sarığın elinde hiçbir ÅŸeye yaramaz küflenmiÅŸ eski bilgiden baÅŸka bir ÅŸey yoktur; onun eline asrî fikirlerin silâhını vererek düÅŸmanınızı mı kuvvetlendireceksiniz? Medreseleri ıslaha kalktığından dolayı bu memlekete en büyük fenalığı Åžeyhülislâm Hayri Efendi yaptı!

 

Bunları söyleyen bir sarıklıydı. Medresenin ne olduÄŸunu, medresenin içinden biliyordu. O zamandan beri dokuz on sene geçti. Medreseden hiçbir fayda gelmeyeceÄŸi hakkındaki kanaatim büsbütün kökleÅŸti. Yeni orduyu, eski Yeniçeri’yi kökünden kaldırdıktan sonra kurabilmiÅŸtik, yeni irfan da medreseler kaldırılarak tamamlanabilir.

 

Sözümü bitirince Gazi bir iki dakika sustu. Bilhassa rahmetli Yusuf Akçora’nın bana garip garip baktığını hissediyordum. Åžefin, karar vermiÅŸ gibi göründüÄŸü bir fikre karşı fazla mı ileri gitmiÅŸtim? Fakat o, gözlerini herkesin üzerinde gezdirdikten sonra tane tane ÅŸu üç kelimeyi söyledi:

  • ÇocuÄŸun hakkı var.

 

Demek karar vermiÅŸ deÄŸil, sadece fikir topluyormuÅŸ. Onun en hayran olunacak taraflarından biri de toleransının büyüklüÄŸüydü. Raya tutturulmuÅŸ dar kafalara bedel, engin ufuklara bakan, yaylalı kafa... daha o zaman anladım; “medreseler, sizin de başınıza gelecek var!”
 

Deniz_Askin.jpg
Deniz AÅŸkın'ın Türkiye'de Åžark Medreseleri ve Seydalar (Nobel: 2018) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
(Mart) Atatürk’ün Meclis KonuÅŸması

1 Mart 1923 yılında Mustafa Kemal Atatürk meclis konuÅŸmasında eÄŸitime dair ÅŸunları söyleyerek yakın zamanda gelecek radikal adımların haberini vermiÅŸtir. 

​

"Efendiler! Memleket evladının ortak ve eÅŸit olarak almaya zorunlu oldukları ilimler ve fenler vardır. Yüksek meslek ve ihtisas sahiplerinin ayrılabileceÄŸi öÄŸretim derecelerine kadar, eÄŸitim ve öÄŸretimde birlik, sosyal toplumumuzun ilerlemesi ve yükselmesi görüÅŸ açısından çok önemlidir. Bu sebeple Din iÅŸleri Bakanlığı ile Millî EÄŸitim Bakanlığı’nın bu konuda fikir ve çalışma birliÄŸine gitmesi istenmeye deÄŸerdir."

mustafa-ocal.jpg

Prof. Dr.Mustafa Öcal'ın Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Din EÄŸitimi (Dergâh: 2017) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

(15 Temmuz-15 AÄŸustos) Heyet-i Ä°lmiye ve Medreseler

Sakarya Savaşı’nın ortaya çıkardığı sebeplerle yarıda kalan millî eÄŸitimle ilgili ilk Maarif Kongresi, zaferden sonra 1923’te “Hey’et-i Ä°lmiye” adı altında yeniden toplanmıştır. Sonradan I. Hey’et-i Ä°lmiye olarak anılacak bu toplantı Millî EÄŸitim iÅŸlerini bütün cepheleri ile ele alıp meseleleri devrin tanınmış eÄŸitim adamlarının düÅŸünce ve tecrübelerinden faydalanmak suretiyle planlama gayretini gütmüÅŸ ilk ciddi çalışmadır. 

​

Çalışma programında çeÅŸitli millî eÄŸitim meseleleri arasında 26. sırayı Tedrisât-ı Diniye Esâsâtı adı altında dinî eÄŸitim almıştır. Hey’et-i Ä°lmiyenin vardığı sonuçlar üzerine, Åžer’iye ve Evkaf Vekâleti kendi bünyesinde kurduÄŸu ikinci bir komisyonda, meslekî/dinî eÄŸitimi yeniden ele almış ve 1923 yazında medreselerin 2 yıllık Ä°hzârî (Hazırlık), 3 yıllık Ä°ptidâî Hariç, 3 yıllık Ä°ptidâî Dahil, 3 yıllık Sahn (Âli) 3 yıllık Mütehassisin bölümü olmak üzere toplam 14 yıl süreli bir eÄŸitim-öÄŸretim kurumu hâline getirilmesini planlamıştır. Bu yeni programda Türk Dili ve Edebiyatının öÄŸretilmesine geniÅŸ yer verilmesi ile, meslek adamlarına kuvvetli bir millî benlik ve kimlik kazandırılmasının hedeflendiÄŸi ifade edilmiÅŸtir. 

​

Medreselerle ilgili böylesi bir düzenleme tasarlanmış ama ortaya çıkan sonuç hiç de tasarlandığı gibi olmamıştır. Çünkü medrese, yeni düzen içerisindeki vazgeçilemeyecek yerini ve deÄŸerini tespit edememiÅŸ, sadece yeni eÄŸitim ve öÄŸretim metotlarına uymakla yetinmiÅŸtir. Medresenin bu zayıf tutumu, onun artık yaÅŸanan hayatta olumlu bir fonksiyonu olup-olmadığının düÅŸünülmesine yol açmıştır. Din ile ve din eÄŸitimi ile ilgili bilimleri, çağın ihtiyaçlarına göre iÅŸlemekle görevli din bilginleri, bu amaca hizmet edecek öÄŸretim kurumlarım savunamayınca ve kendilerinin toplumdaki fonksiyonlarını kabul ettiremeyince, bunu siyaset adamlarından beklemek fazlaca iyimserlik olurdu.

i.kara.jpg

Prof. Dr.Ä°smail Kara'nın Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak Ä°slam (Dergâh: 2016) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

15 Temmuz-15 AÄŸustos 1923 tarihleri arasında toplanan Birinci Heyet-i Ä°lmiye’nin tartıştığı konulardan biri de “tevhid-i terbiye” idi ve zabıtlardan, kayıtlardan anlaşıldığı kadarıyla buna karşı çıkan da yoktu. Sadece Müdafaayı Milliye Vekâleti ile Åžer’iye ve Evkaf Vekâleti temsilcileri; askerler ve ulema “tevhid-i idare”ye karşı çıktılar, yani biri askeri mekteplerin diÄŸeri de (Ahmet Hamdi Akseki) din eÄŸitimi verecek kurumların Maarif Vekâleti’ne baÄŸlanmasını kabul etmeyerek kendi bakanlıkları bünyesinde kalmasını haklı olarak savundular. 

A.Demirtas.png

Aydın DemirtaÅŸ'ın Darü'l Fünun'dan Üniversiteye ÖÄŸretim Üyelerinin Toplumsal Profilleri (Ä°stanbul Ünv.: 2018) adlı Doktora Tezinden kısaltılarak alınmıştır.

​

Yüksek ÖÄŸretim

(1923) Ä°stanbul Darüllfünûn'a DönüÅŸüm

Cumhuriyetin ilanıyla Dârülfünûn-ı Osmani ismi Ä°stanbul Dârülfünûn olarak deÄŸiÅŸtirildi. Harbiye Nezâreti binası, etrafındaki binalarla beraber Dârülfünûna tahsis edildi. Ä°stanbul Dârülfünûnu artık medeniyet deÄŸiÅŸtirmeyi siyasi program haline getirmiÅŸ, OrtadoÄŸu ve Balkanlardan, Kafkaslar ve Kuzey Afrika’dan resmen çekilmiÅŸ olan Anadolu merkezli ve 13 milyon nüfuslu bir ulus devletin üniversitesiydi. Cumhuriyet, devleti ve toplumu Avrupa medeniyetinin bir cüzü olarak düÅŸünüyor, bu yönde peÅŸ peÅŸe inkılaplar yapıyordu.

​

Yurtdışına öÄŸrenci gönderilmesi bu dönemde de sürdü. 1923’te M. Kemal PaÅŸa’nın teklifiyle yurtdışına öÄŸrenci gönderilmesi hükümet programına konuldu. Avrupa imtihanı adı verilen bir imtihanla öÄŸrenciler seçiliyordu. Ä°lk gruptaki 22 öÄŸrenci 1925’te gitti ve bu her yıl devam etti. Bu öÄŸrenciler arasında döndüklerinde 1933’te tasfiye edilenlerin yerine ikame edilen birçok öÄŸretim üyesi vardır. Hükümet kendi yetiÅŸtirdiÄŸi kadroları Osmanlı döneminde yetiÅŸmiÅŸ hocalara tercih ediyordu.

​

Cumhuriyetin kuruluÅŸunun hemen ardından Atatürk, Fuat Köprülü’ye “Fuat Bey, Cumhuriyeti kurduk. Artık Cumhuriyeti ve devletimizi ilmi temeller üzerinde yükseltmek zamanı gelmiÅŸtir. Lütfen Ä°stanbul Dârülfünûnu bünyesinde Türkiyat Enstitüsünü kurunuz” ÅŸeklinde direktif vermiÅŸtir ve 1924 yılında Edebiyat Fakültesi çatısı altında Türkiyat Enstitüsü kurulmuÅŸtur.

​

Kültür Sayfası

bottom of page