ÖÄŸretim Elemanlarının NiteliÄŸini Artırmak

Prof. Dr. Mustafa Köylü. Bugünün Ä°lahiyatı Nasıl Olmalıdır: Sempozyum Bildirileri (Ensar: 2014) adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.
BilindiÄŸi gibi öÄŸretim üyeliÄŸinin temelleri yüksek lisans ve doktora çalışmalarıyla atılmaktadır. Mevcut durumdaki uygulamaya baktığımızda, herhangi bir üniversiteye öÄŸretim üyesi olabilmek için, fakülteden mezun olduktan sonra yüksek lisans ve doktora eÄŸitimini almak gerekmektedir.
Doktora bittiÄŸinde de üniversiteden üniversiteye farklılık göstermekle beraber, asgari düzeyde birkaç makaleyle yardımcı doçent, daha sonra en az üç makale bir temel eserle doçent; yine üç makale ve bir temel eserler de profesör olunabilmektedir. Kısacası ülkemizde bir kiÅŸinin profesör olabilmesi için toplamda 10 makale ve birkaç kitap çalışması yeterli olabilmektedir.
​
EÄŸer nitelikli bir öÄŸretim üyesinin yolu kaliteli bir lisansüstü çalışmadan geçiyorsa, o zaman bu sürecin nasıl olması gerekir sorusuna cevap aramamız gerekir.
​
Batı ülkelerinde yüksek lisans programları üniversiteden üniversiteye ya da seminerden seminere farklılık gösterse de temel felsefesi aynıdır. Bir yüksek lisans programında öÄŸrenci, ortalama olarak 60/96 kredi ders (sömestr veya quarter sisteme dayalı olarak, 14 ve 10 haftalık eÄŸitim öÄŸretim süresi) almak zorundadır. Ancak yüksek lisansta bizdeki gibi kapsamlı bir tez çalışması bulunmamaktadır. Tez yerine, ders dönemindeki ödevler ve çalışmalar yeterli olabilmektedir.
​
Burada örnek olarak Fuller Theological Seminary’nin Master of Arts in Evangelism bölümünü vermek istiyorum. Evangelizm (Misyonerlik) bölümünde yüksek lisans programını tamamlayabilmek için bir öÄŸrencinin,96 kredilik (quarter sistemde/her dönem on hafta üzerinden) ders alması gerekmektedir.
​
Acaba bir yüksek lisans dersi nasıl iÅŸlenmektedir sorusuna, yine aynı fakülteden bir dersle cevap vermeye çalışalım. Dersin adı MD543: Mission to Chilren at Risk’dir (Risk Altındaki Çocuklara Yönelik Misyon). Dersin tanımında, AIDS yetimlerinden asker çocuklara kadar, dünyanın pek çok yerinde milyonlarca çocuÄŸun maÄŸdur kaldığı ve risk taşıyan çocuklara yönelik olarak, evrensel sevgi motifi olan Hz. Ä°sa’nın öÄŸretileri ışığında neler yapılacağı ya da yapılması gerektiÄŸi yer almaktadır. Dört kredilik dersten baÅŸarılı olabilmek içinse, bir öÄŸrencinin ÅŸu ÅŸartları yerine getirmesi beklenmektedir:
-
Liste halinde verilen 7 kitabı okumak, (ayrıca tavsiye niteliğinde 7 kitap daha verilmiştir)
-
Her kitaba iliÅŸkin 1000 kelimelik bir özet hazırlamak,
-
Risk faktörü taşıyan herhangi bir çocuk grubuna yönelik, detaylı bir araÅŸtırma projesi hazırlamak,
-
Sınıfta sunulmak üzere küçük bir grup oluÅŸturmak ve teolojik açıdan dersle ilgili herhangi bir konuyu tartışmak,
-
Risk faktörü taşıyan çocuklarla ilgilenen bir kiÅŸiyle mülakat yaparak sınıfta sunmak,
-
Dönem sonuna da açıklamalı bir bibliyografyayla birlikte, 3.500 kelimelik bir dönem ödevi hazırlamak,
-
Yapılan tüm bu çalışmaların entelektüel boyutta, derinlemesine, analitik bir düÅŸünce ürünü olması gerekmektedir.
GörüldüÄŸü gibi, sadece bir dersten öÄŸrencinin zorunlu olarak yedi kitap okuması, aÅŸağı yukarı da yedi bini kitap özeti olmak üzere toplam,10.500 kelimelik bir ödev hazırlaması gerekmektedir.
Åžimdi sömestr sisteminde bile olsa, bir öÄŸrencinin yüksek lisans boyunca en azından 15 ders için toplamda yüzün üzerinde kitap okuması ve 150 bin kelimelik ödev hazırlaması gerekmektedir. EÄŸer meseleye quarter sisteminden bakarsak, o zaman % 50 daha fazla materyal okuması ve yazması gerekmektedir.
​
Acaba bizim yüksek lisans öÄŸrencilerimiz, yüksek lisans boyunca kaç kitap okumakta ve kaç ödev hazırlamaktadırlar? Bu sorunun cevabını hep beraber düÅŸünmek zorundayız.
​
Doktora Dersleri
Biz burada batı üniversitelerindeki doktora ÅŸartlarından bahsetmek istemiyoruz. Zira bu ÅŸartlar gerçekten de son derece ağırdır. En basitinden ana dilin ötesinde bazen iki, bazen üç yabancı dil isteyen programlar vardır. Doktora programlarında da üniversiteden üniversiteye farklılık olsa da yine yüksek lisans programında olduÄŸu gibi bir öÄŸrencinin doktora ders dönemini tamamlayabilmesi için en az 48/60 kredilik ders alması gerekmektedir. Åžimdi biz doktora ÅŸartlarını tartışmak ve kıyaslama yapmak yerine sadece birkaç doktora dersinden örnekler vererek, kendi durumumuzu bir gözden geçirmeye çalışalım.
​
Doktora dersiyle ilgili vereceÄŸimiz ilk örnek ders, ABD, Fuller Theological Seminary’e ait olup, dersin adı DM711: Exploring the Contours of Ministry (Papazlığın Sınırlarını KeÅŸfetme) (4 kredi)dir. Yine diÄŸer tüm derslerde olduÄŸu gibi, dersin tanıtımı, içeriÄŸi, amaçları vs, tanıtıldıktan sonra, ders için gerekli ÅŸartlara geçilmektedir. Dersle ilgili 10 kitabın okunması zorunlu tutulmaktadır. Ödev olarak ise ÅŸunlara yer verilmektedir:
-
Önerilen her kitap okunarak, öÄŸrencinin kendi görüÅŸlerini, düÅŸüncelerini, öneri ve eleÅŸtirilerini de içeren özet birkaç sayfalık yazı yazmak% 30.
-
Tüm online öÄŸrenme faaliyetlerine eksiksiz olarak katılmak%
-
Bir case study yapmak (Türkçede karşılığı olmayan, ancak okunan materyal ışığında kiÅŸinin kendi durumuna uygun bir çalışma) % 25.
-
Cemaati ya da yaşadığı toplumdaki insanlarla bir araya gelme ve onlardan destek alma% 5.
-
Ders programına uygun akademik tarzda 15 sayfalık bir ödev hazırlamak% 25.
-
DiÄŸer faaliyetler. % 5
Doktora çalışmasıyla ilgili bir örnek de misyoner yetiÅŸtiren Trinity Evangelical Divinity School’un Mission and Evangelism Department’ında okutulan ÅŸu dersi inceleyelim. Dersin adı, Introduction to Muslim Evangelism (Müslümanları HıristiyanlaÅŸtırmaya GiriÅŸ). Ayrıntılı bir ÅŸekilde dersin hedeflerinden bahsedildikten sonra, bir öÄŸrencinin bu dersten baÅŸarılı olabilmesi için ÅŸu eÄŸitim ve öÄŸretim etkinliklerini yapması istenmektedir:
-
ÖÄŸrenci, en az altı farklı Müslüman’la arkadaÅŸlık kurup görüÅŸmeli ve onlara Hıristiyanlığı anlatmaya çalışmalıdır. Onlarla üç mülakat yapmalı ve onlara bir kez Ä°sa filmini izletmelidir. Daha sonra edindiÄŸi izlenimleri rapor haline getirmelidir.
-
ÖÄŸrenci, Kuran surelerini, kronolojik sırasına göre okuyacak ve okumalarına iliÅŸkin bir rapor hazırlayacaktır.
-
ÖÄŸrenci dersle ilgili konular üzerine, üç sayfayı geçmeyecek bir bibliyografya hazırlayacaktır. Bu liste en azından, New Encyclopedia of Ä°slam, The Muslim World, Index Islamicus ve Muslim Peoples gibi süreli yayınlardaki makaleleri içerecektir.
-
ÖÄŸrencinin tercihen Cuma namazı vaktinde bir camiye gitmesi istenecektir.
-
Önerilen 10 kitap okunarak, her kitap için öÄŸrencinin kendi görüÅŸlerini, düÅŸüncelerini, öneri ve eleÅŸtirilerini içeren birkaç sayfalık özet yazacaktır.
-
Ayrıca öÄŸrenci yılda üç kez en az 10 dolarlık bir yardım yaparak Fellowship of Faith for the Muslims’a katkıda bulunacaktır.
-
ÖÄŸrenci Ä°slâm’la ilgili çeÅŸitli video filmleri vb materyal izleyecektir.
-
ÖÄŸrencinin bu dersten baÅŸarılı olabilmesi için 7 farklı alanda deÄŸerlendirme yapılan sınava tabi olacaktır.
Yukarıdaki örneklerde de görüldüÄŸü gibi, bir öÄŸrencinin ister yüksek lisans, isterse doktora programlarına ait herhangi bir dersten baÅŸarılı olabilmesi için, her ÅŸeyden önce yüklü bir okuma programı ile karşı karşıya gelmektedir. Genel olarak bu materyal her bir ders için en azından 610 kitap ile 50-60 makaleden oluÅŸmaktadır. Ayrıca bu okuma materyaline ilaveten, dersin özelliÄŸine baÄŸlı olarak diÄŸer bazı faaliyetler de istenmektedir.
​
Sonuç olarak batı ülkelerinde bir öÄŸrencinin yüksek lisans programını tamamlayabilmesi için (sömestr sistemine göre) en azından 16 çeÅŸit ders alarak pek çok makale ve özet yazması gerekmektedir. Bunu sayısal olarak ifade edersek, yüksek lisans boyunca bir öÄŸrenci en azından 16X5=80 kitap, 16X50=800 makale okumakta ve 16 ödev hazırlamaktadır. Doktora programı içinse, yine en azından 16X10= 160 kitap ve 16X60: 960 makaleyle birlikte, okuma materyaline iliÅŸkin özetler ve 16 ödev hazırlamak durumundadır.
​
Doktora için bir de üç aÅŸamalı yeterlik sınavını eklediÄŸimizde (ki bu sınavlarda da yine en azından 150 civarında kitap ve makaleden sorumlu tutuyorlar), bir öÄŸrencinin yüksek lisans ve doktora için ne kadar çok okuduÄŸunu, özet çıkardığını ve ödev hazırladığını görmekteyiz. Elbette bu ÅŸartlarda yetiÅŸen bir kiÅŸinin gelecek akademik hayatı da büyük ölçüde baÅŸarılı olacaktır.
​
Acaba bizim üniversitelerimizdeki bir yüksek lisans ve doktora öÄŸrencisi kaç ders almakta, bu derslerde kaç kitap ve makale okumakta, okunan materyal ne derece kontrol edilmekte ve daha da önemlisi kaç ödev ya da proje hazırlamaktadır, bunu hep beraber düÅŸünmek zorundayız.
​
ÖÄŸretim Üyesi Olduktan Sonra Yapılması Gereken Hususlar
Buraya kadar farklı ülkelerden bazı kıyaslamalar da yapmak suretiyle daha çok ideal bir akademisyen yetiÅŸtirmek için gerekli olan ÅŸartlar üzerinde durmaya çalıştık. Acaba bir kiÅŸi öÄŸretim elemanı olduktan sonra, onun akademik niteliÄŸini nasıl artırabiliriz, biraz da bu konu üzerinde durmaya çalışalım.
-
AraÅŸtırma görevliliÄŸinden profesörlüÄŸe varıncaya kadar tüm kademelerde çalışanların maddi durumları düzeltilmelidir. EÄŸer eskilerin deyimiyle “marifet iltifata tabiyse” o zaman bu mesleÄŸin bir cazibesi ve ayrıcalığı olmalıdır. Ancak araÅŸtırma görevlilerinin ve yardımcı doçentlerin maaÅŸlarına baktığımızda, bu mesleÄŸin hiçbir çekici yönünün olmadığı görülmektedir. Böyle olunca da ta baÅŸtan araÅŸtırma görevliliÄŸine karşı ilgi ve alaka olmamaktadır. Oysa dünya ortalamasına baktığımızda, bir öÄŸretim üyesinin aldığı maaÅŸ beÅŸ bin dolar civarındadır. Kendisinden hizmet beklenen bir akademisyenin mümkün olduÄŸunca maddi sıkıntılarının olmaması, diÄŸer mesleklere göre bir cazibesinin olması gerekmektedir.
-
ÖÄŸretim üyelerinin ders yükleri hafifletilmelidir. Batı dünyasında bir öÄŸretim üyesi haftalık olarak en fazla 68 saat derse girerken, ülkemizde bir öÄŸretim üyesi 40 saat derse girebilmektedir. Ayrıca dersin ötesinde pek çok da yüksek lisans ve doktora öÄŸrencilerine danışmanlık yapmak zorundadır. Bu da öÄŸretim üyesini aşırı derecede yormakta, inceleme ve araÅŸtırma yapma bir tarafa, doÄŸru düzgün ders vermesine bile engel olmaktadır. Kaldı ki bir öÄŸretim elemanının görevi sadece ders vermek deÄŸil, belki ondan da önemlisi kendi alanıyla ilgili bilgi üretmesi, araÅŸtırma yapması, makale ve kitap yazmasıdır. Günümüzdeki Ä°lahiyat hocalarının durumu, aynen Osmanlı döneminin son zamanlarındaki medrese hocalarının durumuna dönüÅŸmüÅŸtür. Adeta günümüzdeki öÄŸretim elemanları liselerde görev yapan öÄŸretmenlerin konumuna düÅŸmüÅŸtür.
-
Akademik araÅŸtırmaların, makale ve kitap yazmaların belli bir karşılığı olmalıdır. Üniversitelerde özellikle profesörlükten sonra, bilgi üretimi tamamen hocaların vicdanına kalmıştır. Kimileri bir ÅŸeyler çalışıp üretmeye çalışırken, büyük çoÄŸunluÄŸu da sadece derse girip, maaşını almaktadır. Kısacası, çalışanla çalışmayan, üretenle üretmeyen arasında her hangi bir fark yoktur. Akademik çalışmaları devam ettirmenin iki yolu vardır: Ya zorunlu olarak bir ÅŸeyler üretmeye çalışmak ya da birtakım teÅŸvik edici unsurlarla çalışma motivasyonunu devam ettirmek. Bana göre makul olan çözüm zorla yaptırmaktan ziyade, bir sorumluluk duygusu çerçevesinde gönüllülük esasında dayalı bir ÅŸeyler yapmaya çalışmaktır. Ancak bu çalışmaların da bir bedelinin olması gerekir. ÖrneÄŸin her bir makale, sempozyum bildirisi, kitap bölümü ya da kitap yazarlığı için sembolik bir yardımdan öte, ciddi ekonomik bir katkının olması gerekir. Böyle yapıldığı takdirde, çalışanlar emeÄŸinin karşılığını aldığı gibi, çalışmayanlar için de bir motivasyon kaynağı olabilir.
-
Biraz yukarıdaki maddeyi destekler mahiyette, yurt içi ve yurt dışı sempozyum, panel ve konferans gibi akademik faaliyetler desteklenmelidir. Bazı üniversiteler bu tür etkinliklerin yol masraflarını bile karşılamamakta, yapılan masraflar öÄŸretim elemanlarrnrn cebinden çıkmaktadır. Bu durum da zamanla bu gibi kiÅŸilerin, söz konusu akademik faaliyetlerden soÄŸumasına neden olmaktadır.
-
Batı dünyasında olduÄŸu gibi, üniversiteler de özerk hale getirilerek, tüm öÄŸretim elemanları araÅŸtırma görevliliÄŸinden profesörlüÄŸe kadar sözleÅŸme-listatüsünde olmalıdır. ÖÄŸrencilerin ve idarenin memnun kalmadığı öÄŸretim üyelerinin görevine son verilebilmelidir. SözleÅŸme mantığı olmadığı sürece, köklü bir deÄŸiÅŸim ve kaliteyi yakalamak söz konusu olmayacaktır. Özellikle doçentlik ve profesörlükten sonra çoÄŸu kimse akademik çalışmaları bir tarafa bırakarak, ya özel iÅŸleriyle uÄŸraÅŸmakta ya da kendini hiç yenilemeden eski bilgilerle meslekî hayatını devam ettirmeye çalışmaktadır. Hatta bazı durumlarda hiç de öÄŸretim üyeliÄŸi yapamayacak kiÅŸiler bile, emekli oluncaya kadar fakültelerde kalarak, hem eÄŸitim ve öÄŸretimin kalitesinin düÅŸmesine neden olabilmekte, hem de büyük bir ekonomik yük olmaktadırlar. Oysa özel üniversite mantığıyla çalışılsa, üniversiteler pek çok niteliksiz kiÅŸilerden kurtulmuÅŸ olacaktır.
-
Nasıl ki bazı ülkelerde (örneÄŸin Ä°srail’de) üniversiteler araÅŸtırma üniversiteleri ve normal üniversiteler olmak üzere iki gruba ayrılmışsa, aynı ÅŸekilde üniversitelerde görev yapan öÄŸretim üyeleri de iki gruba ayrılabilirler. Bu baÄŸlamda yetenekli, araÅŸtırmayı seven ve bilgi üreten öÄŸretim üyeleri daha çok araÅŸtırma alanında çalışırken, diÄŸer normal öÄŸretim üyeleri de ders vermek suretiyle eÄŸitim ve öÄŸretime katkı saÄŸlayabilirler. Burada önemli olan, yüksek nitelikli, gerçekten bilgi üretebilecek olan kiÅŸilerin sıradan derslerle zamanının israf edilmemesidir. AraÅŸtırma nitelikli öÄŸretim üyeleri sadece yüksek lisans ve doktora dersleri vermek ve zaman zaman da konferanslar vermek üzere istihdam edilebilirler.
-
Yüksek lisans ve doktora düzeyindeki dersler sadece alanında gerçek anlamda uzman olan, nitelikli öÄŸretim üyeleri tarafından verilmeli ve danışmanlıkları da bu tür öÄŸretim üyeleri yürütmelidirler. Zira kendisini doÄŸru dürüst yetiÅŸtirmemiÅŸ olan bir öÄŸretim üyesinin yetiÅŸtirdiÄŸi yüksek lisans ve doktora öÄŸrencisi de ancak o kadar yetiÅŸebilmekte ve bu durum bir kısır döngü olarak devam etmektedir. ÖrneÄŸin ABD’de her öÄŸretim üyesi danışmanlık yapamamaktadır. Danışmanlık yapabilmesi için belli bazı kriterleri yerine getirmesi gerekmektedir. Bizim üniversitelerimizde de bazı kriterler ortaya konularak, en azından bir rekabet ortamının oluÅŸmasına imkân ve fırsat verilmelidir.
-
Tıp Fakültelerindeki öÄŸretim üyelerinin yaptığı gibi, zaman zaman bölüm ve bölümler arası seminerler düzenlenerek bilgi alış-veriÅŸinde bulunulmalıdır. Zira her akademisyen çoÄŸunlukla kendi alanında uzmanlaÅŸmakta, diÄŸer alanlarla ilgili herhangi bir ÅŸey okumamakta ve diÄŸer alanlardaki geliÅŸmelerden haberdar olmayabilmektedir. Oysa kendi fakültelerimiz açısından olaya bakarsak, nasıl ki Felsefe ve Din Bilimlerindeki bölümlerin Temel Ä°slâm bölümlerindeki tartışılan ve üretilen bilgilere ihtiyacı varsa, aynen onların da Felsefe ve Din Bilimleri bölümünde üretilen bilgilere ihtiyacı vardır. EÄŸer böyle karşılıklı bir bilgi alışveriÅŸi saÄŸlanırsa, hem bazı yanlış anlamaların önüne geçilmiÅŸ olur, hem de öÄŸrenciye yansıyan yönüyle daha bütüncül bir eÄŸitim verilmiÅŸ olur.
-
Fakültedeki tüm öÄŸretim elemanlarını kucaklayıcı, eÅŸitlikçi, vizyon sahibi ve ideal fakülte dekanlarının olması gerekir. Meseleye üniversiteler açısından baktığımızda baÅŸta rektörün geniÅŸ bir ufuk ve vizyona sahip olması, arkasından da dekanların aynı niteliklere sahip olması gerekmektedir. Bazen idarecilerin olumsuz tutum ve davranışları, kiÅŸilik problemleri ya da siyasî veya cemaattarikat gibi her hangi bir yerle baÄŸlantılı olmaları, fakülte elemanları arasında birtakım sürtüÅŸmelere ve ayrışmalara neden olmakta, bu da öÄŸretim elemanlarının çalışma aÅŸkını ve zevkini olumsuz yönde etkilemektedir. DiÄŸer taraftan kendisine güvenen, kiÅŸiliÄŸi ve karakteri oturmuÅŸ, çalışkan ve ideal yöneticiler de “toptan kalite” anlayışıyla fakültede huzur ve barış ortamını oluÅŸturarak hem öÄŸretim elemanlarının baÅŸarısını hem de öÄŸrencilerin daha kaliteli bir eÄŸitim almasına katkı saÄŸlayabilmektedirler.