top of page
Ä°lahiyatların çuvaldızı kendilerine batırmalarının tam zamanıdır
i.kara.jpg

Ä°smail Kara. Star Gazetesi: 14.09.2013

Yapılması gereken ÅŸey baÅŸta kendisi olmak üzere Türkiye’nin dinle alakalı meselelerini, kurumlarını elbette dünyanın gidiÅŸini de hesaba katarak yeniden ciddiyetle ele almak ve kurucu yeni bir fikir inÅŸa etmektir.

​

Müslüman Türk halkının dindarlık kodlarıyla büyük ölçüde çeliÅŸtiÄŸi için din etrafında problem alanları oluÅŸturan, entelektüalist, modernist, Yeni Selefi akıma hayli yakın, bazen Vehhabiyü’l-meÅŸrep, yer yer Türkiye’den kopuk, Batıdan yahut DoÄŸudan gelen rüzgârlara fütursuzca açık, oryantalistik dile katılmaya hevesli bir karakter ve vasat ortaya çıkardığı da görülmelidir. Bu da siyasî merkezin ve Ä°lahiyatların baÅŸarısıdır!

​

Hem ümit vadeden hem de tedirginlik ve yetersizlik doÄŸuran bu çift taraflı geliÅŸmeler Ä°lahiyat Fakültelerinin dün olduÄŸu gibi bugün de ciddi bir ÅŸekilde yeniden ele alınmasını, yapıcı fakat sert tenkit süzgeçlerinden geçirilmesini ve Türkiye’yi taşıyacak kapasiteye doÄŸru taşınmasını gerektirmektedir.  

​

Kurucu ideolojik mantık

BaltacıoÄŸlu’nun 1924 yılında kurulan ve kendisinin de içinde yer aldığı Ä°stanbul Durülfünun Ä°lahiyat Fakültesi için “sosyoloji fakültesi” tabirini kullanması, bir tarafıyla Türkiye’deki Ä°lahiyat Fakültelerinin mantık olarak “modernist, laik/dindışı” istikametine ve siyasî merkezin beklentilerine iÅŸaret ederken diÄŸer taraftan bugünkü Ä°lahiyat Fakültelerinin program ve eÄŸitim tarzı itibariyle temel probleminin kaynağına da göndermede bulunuyor. BaltacıoÄŸlu önceki tecrübeden yola çıkarak 1949’da kurulacak Ankara Ä°lahiyat Fakültesi’nin, “medrese”ye deÄŸil ilmî metodlara dayalı (yani geleneksiz ve devamlılık aramayan, esas itibariyle pozitivist yoruma eÄŸilimli) “Ä°slâm” Ä°lahiyat Fakültesi olmasını teklif ediyor.

​

Fakat netice böyle bile olmayacak, büyük ölçüde 1924 ruhunun hayli problemli mantığına sadık kalınacaktır. O kadar ki kanun teklifinde var olan ‘Ä°slâm’ kelimesi Ä°lahiyat Fakültesi’nin başından kaldırılacaktır. (Vakıf üniversitelerde görülen, yeni dayatma programda da karşımıza çıkan Ä°slâmî Ä°limler Fakültesi adlandırmasına bu açıdan bakmak ister misiniz?)

​

“Sosyoloji fakültesi” ifadesi bugün için de çok mühim. Bunu biraz vurguya/mübalaÄŸaya kaçarak kullanmaya cevaz verilirse Ä°lahiyat Fakültelerinin mantık ve kurucu fikir itibariyle sosyoloji gibi dinin karşısında, dinî alanı tenkit ve hatta reddetmeye, yerini almaya, dönüÅŸtürmeye ve modernleÅŸme ile uyumlu hale getirmeye dönük kurumlar olarak ortaya çıktıklarını söyleyebiliriz. 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun 4. maddesinde geçen ve Ä°lahiyatların da dayanağı olan “yüksek diniyat mütehassısları yetiÅŸtirmek üzere” ibaresindeki “diniyat mütehassısı”nı din âlimi olarak deÄŸil sosyal din bilimcisi/teolog (yahut ÅŸimdi nerede ise herkesin severek kullandığı fakat hiç de masum olmayan “aydın din adamı”) ÅŸeklinde anlamak daha doÄŸru olacaktır.

​

Köklü problemler ve teklifler

Türkiye’de ilahiyat eÄŸitimini gerektiÄŸi gibi ele alınıp tartışılabilmesi için kaba aktüel dayatmadan süratle uzaklaÅŸmak ve bir yukarıya çıkmak lazım. Bir yukarıda ilk karşılaşılacak hususlar ÅŸunlar:

  1. Türkiye’de “ilahiyat eÄŸitimi” dendiÄŸi zaman anlaşılan ÅŸeyle dünyadaki ilahiyat eÄŸitimi arasındaki mesafe ciddi sayılabilecek bir mesafedir. Önceki yazıda da ifade edildiÄŸi üzere Türkiye’de Ä°lahiyat Fakülteleri medreseler varken Batı’daki tecrübeye uygun olarak düÅŸünülmüÅŸ ve kurulmuÅŸ “laik” müesseselerdi. Medreseler kapatılınca mantığı, muhtevası, maddî ÅŸartları ve hedefleri dinî olan yüksek din tedrisatı ortadan kalkmış, sadece “laik” eÄŸitim kurumları ve üniversite bünyesi içindeki laik din eÄŸitimi veren kurumlar olarak Ä°lahiyat Fakülteleri kalmıştı. Bu mesele 3 Mart 1924 tarihinden itibaren Türkiye’de var olan din eÄŸitiminin teknik manasıyla “din eÄŸitimi” olup olmadığını anlamaya, test etmeye çalışmak ve bir daha tartışmak ihtiyacını da doÄŸurmaktadır. Bize göre Türkiye’de teknik manasıyla din eÄŸitimi yoktur, laik eÄŸitim içinde laik din kültürü eÄŸitimi vardır. Tartışma buradan baÅŸlamalıdır çünkü ana problem buradadır. Ä°lahiyatçılardan da gelse hiçbir dahiyane açıklama bu kara deliÄŸi kapatmaya yetmez.

  2. Ä°lahiyat Fakültelerinin bölümleri, anabilim dalları ve programlarında yer alan dersler ile bunların yoÄŸunlukları ve okutulma biçimleri başından beri çok problemlidir.

  3. Türkiye’de Ä°lahiyat Fakülteleri modernleÅŸme dönemi dahil Selçuklu-Osmanlı medreseleri tecrübesiyle üst düzeyde münasebete geçmeden, bu tecrübeyi anlama, aktarma, tenkit etme ve yeniden üretme iddiası taşımadan ne ülkemizde ne Ä°slâm dünyasında ne de uluslararası çevrelerde kendine mahsus, özgün, iddialı bir yer edinemeyecektir.  Ä°lahiyatların klasik kaynaklarla üst düzeyde irtibata geçme, onları kuÅŸatma konusunda ciddi bir zafiyetlerinin olduÄŸunu görmek ve itiraf etmek lazım. Bunun sebeplerinden biri de medrese sistemini ve o sistem içinde üretilmiÅŸ eserleri, ilim anlayışını küçümsemek, önemli bulmamaktır. Bu vâkıa Ä°lahiyatçıların modern problemlerde, modern alanlarda; diyelim ki Din Felsefesinde, Din Sosyolojisinde, Din EÄŸitiminde... büyük bir performans, derin bir bakış sergileyememelerinin de ana sebebidir.

  4. Nihayet Ä°lahiyat ve din eÄŸitiminin irtibatlı olması gereken kurumlarla irtibatsızlığı en ciddi problemlerden biri olarak görülmektedir. Bu fiilen irtibatsız kurumlar arasında Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı, Milli EÄŸitim Bakanlığı, Din EÄŸitimi Genel MüdürlüÄŸü, YÖK, Vakıflar Genel MüdürlüÄŸü gibi müesseseleri sayabiliriz. Diyanet teÅŸkilatına da personel yetiÅŸtiren Ä°lahiyat Fakülteleri üniversiteler kanalıyla YÖK’e baÄŸlıdır.  

Kültür Sayfası

bottom of page