Batı İttifakı’na Katılmanın İç Politikaya Yansımaları
CHP Dönemi-1946-1950
Demokrasi’ye Geçişte Dış Şartların Etkisi
II. Dünya Savaşı'nı Kazananların Düşüncesi ve Türkiye'nin Durumu
Savaşı kazanan devletler, daha çatışmaların en yoğun olduğu günlerden başlayarak, bütün dünyayı kan ve ateşe boğan II. Dünya Savaşı'nın çıkış nedenini Almanya, İtalya, Japonya'nın ve bağlaşıklarının anti-demokratik yönetimlerin elinde olmasına ve bu ülkelerin birer diktatörlükle yönetilmelerine bağlayarak, amaçlarının yeryüzünde bu tür rejimlere son vermek ve her ülkede özgürlükçü rejimleri kurmak olduğunu ortaya atmış bulunuyorlardı.[i]
Savaşın Almanlar lehine gözüktüğü 1941 ortalarından 1943 sonuna kadar Türkçü-Turancı hareketlere direkt ya da dolaylı destek veren, Varlık Vergisi'ni uygulayan hükümet, 1944 yılına geldiğinde Müttefiklerin savaşı kazanacağım gördü. Doğal olarak Türkiye, Balkanların da Moskova'nın egemenlik sahası olacağı endişesine kapıldı. Üstelik Moskova uzun zamandır Ankara'ya karşı açık tavır alıyordu. Belki daha endişe verici olan, müttefiklerden de savaş sonrası için rahatlatıcı bir güvence alamıyordu. Bu korkudan hareketle Türkiye, Müttefikleri ve SSCB'yi memnun edecek bir takım adımlar attı.[ii]
Türk hükümeti ilk iş olarak iç siyasette Nazi rejimini çağrıştıran bazı uygulamaları düzelterek Müttefiklere mesaj gönderdi. İlk önce demokratik ülkelerin tepkisini çeken Varlık Vergisi kanununu 15 Mart 1944'te yürürlükten kaldırdı. Arkasından 1944 yılı mayıs ayında Türkçülük ve Turancılık hareketi içinde olanları tutuklatması, Sovyetler Birliği'ne görünmek adına yapıldığının bir göstergesiydi. Üstelik bununla da kalmayıp, Türkiye'ye sığınmış bir grup Azeri Türkünü de Sovyetlere geri gönderdi.[iii]
1945 yılına gelindiğinde II. Dünya Savaşı'nın sonucu kesin olarak belli olmuş, Türkiye de 23 Şubat 1945'te Almanya ve Japonya'ya savaş ilân etmişti. Ne var ki, Türkiye'yi II. Dünya Savaşı'nın kan ve ateşinden uzak tutmuş olan İsmet İnönü iktidarını bu kere daha güç günler bekliyordu. Savaş boyunca izlenen dış siyasa "Müttefikler"in tepkisine yol açmış, üstelik artık dış ilişkilerde denge siyasası izlemek olanağı da kalmamıştı. Savaşı yengi ile bitirenlerin diktatörlükleri lanetledikleri, yeryüzündeki tüm diktatörlüklere son vereceklerini yineleyip durdukları ve demokrasi şarkıları söyledikleri bir ortamda, Millî Şef, düpedüz bir diktatördü ve ülkede de demokrasiden eser yoktu![iv]
Bu çerçevede, ABD İktisadî Harp Dairesi, Türkiye'ye "dost olmayan ülke" statüsü tanınmasını istiyordu... Türkiye karşıtı hava öylesine güçlüydü ki, Türkiye’de çok partili düzene geçildikten sonra bile, 1947'de Amerikan Kongresi komisyonlarında, Temsilciler Meclisi'nde ve Senato'da Truman Doktrini'ne Türkiye açısından yöneltilmiş olan eleştiriler sırasında Türkiye'ye yapılacak yardımın muhalefetin ezilmesi için kullanılacağı, ülkenin insan hak ve özgürlüklerini tanımayan otokratik yönetimini güçlendireceği, Türkiye savaşta Naziler'e yakınlık göstermiş olduğu ve bu nedenle de böyle bir yardımın Birleşmiş Milletler ülküsüne aykırı düşeceği, yardımın ancak Türkiye tam anlamı ile demokratikleşince yapılabileceği öne sürülecektir. Şu duruma göre; Millî Şef İnönü, Türkiye'nin kurulmakta olan yenidünya düzeninden dışlanmasını istemiyorsa, dahası, varlığını sürdürmesi için, demokratik bir düzene geçmek zorundaydı. Salt bu açıdan bakıldığında bile, ülkemizde çok partili düzene geçilmesinde dış etkinin önemini yadsımak olanaksızdır. [v]
… Türkiye'ye hiç de olumlu gözle bakmıyorlardı. Bu olumsuzluğu ortadan kaldırmanın yolu, olumsuzluğun görünür nedeni olan anti-demokratik yapıyı ortadan kaldırmak, iktidarın başından beri ne denli Batı demokrasilerinden yana olduğunu onlara göstermekti. Çok partili düzene ya da görünüşte de olsa demokrasiye geçilmesinin temel nedeni buydu. Bu gerçeği hâlâ kuşkuyla karşılayanlar ve Millî Şef'in demokrasi taraftarı olduğu için çok partili düzeni başlattığını ileri sürenler varsa, onların CHP iktidarının son başbakanı Şemsettin Günaltay ile İsmet İnönü arasında geçen şu konuşmanın ne anlama geldiğini düşünmeleri gerekir:[vi]
"Bir gün bizzat İnönü'ye ikazda dahi bulundum. Ben tarih hocası olarak söylüyorum. Bu demokrasi öyle bir iştir ki; yarın sana sövecekler, vuracaklar, hatta hakaret edecekler... Nasıl kabul eder misiniz? dedim. İnönü'nün cevabı ‘Memleket, tek kurtulsun kabul ederim’ oldu." [vii]
Halkın tepkisi ve düzen değişikliği
Çetin Yetkin:
Bu aşamada önemli bir sorunun yanıtını aramalıyız: II. Dünya Savaşı boyunca izlenen ve halkın ezilmesiyle sonuçlanan uygulamalar toplumun tepkisine, direncine hiç yol açmamış mı idi ki, çok partili "demokratik" düzene geçiş yalnız dış siyasal gelişmeler ve etkilerle oldu? Başka bir deyişle, tek parti düzenine son verilmesinde iç tepkisel birikimin, halkın özgürlük ve gönenç isteğinin hiç mi etkisi yoktu? Bu soruyu, kuşkusuz "evet" diye yanıtlamak gerekir. Ancak, bu soru önce hemen başka bir sorunun da gündeme gelmesini gerektirir: Eğer incelenen uluslararası gelişmeler olmasaydı CHP, bu tepkisel birikime karşın yine iktidarını tek başına sürdürebilir miydi? Sanırım, bu soruya da "evet" demek gerekecektir. [viii]
Çok Partili Rejime Geçiş
Demokrat Parti’nin Doğuşu
Hükümet, çiftçilere toprak dağıtılması hakkında kanun tasarısını TBMM'ne göndermiş ve Meclis'in 14 Mayıs 1945 günlü oturumunda Tarım Bakanı yasa tasarısı ile ilgili olarak açıklamalarda bulunmuştu. Tasarıya göre; toprak sahipliğinde üst mülkiyet sınırı 5.000 dönüm olacaktı. Yani, kimsenin elinde 5.000 dönümden fazla toprak bulunamayacaktı. [ix]
İşte, Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, TBMM'nde 11 Haziran 1945'te kabul edildi ve DP'nin 4 kurucu olacak olan Bayar, Koraltan, Köprülü ve Menderes, "Dörtlü Takrirlerini (Dörtlü Önerge) 7 Haziran 1945'te CHP Meclis Gurup Başkanlığı'na verdiler. Önergede, yasalardaki ve parti tüzüğündeki antidemokratik hükümlerin kaldırılması, Meclis'in hükümeti gerçekten denetleme olanağı tanınması ve seçimlerin özgürce yapılması isteniyordu. [x]
12 Haziran'da da bu önergenin görüşülmesi red edilince Bayar, 17 Haziran'da CHP'nden ayrıldı. Eylül sonunda da milletvekilliğinden istifa etti. Bu arada Menderes ve Köprülü, Vatan gazetesinde bu gelişmeleri ve CHP yönetimini eleştiren yazılar yazınca partiden "ihraç" edildiler. Koraltan, ihraçların parti tüzüğüne aykırı olduğunu açıklayan bir demeç verince o da partiden çıkarıldı. Böylece, DP'yi kuracak olan 4 kişinin CHP ile bağları kopmuş oluyordu. Ve bu dördü 7 Aralık 1946'da DP'yi kurdular.[xi]
Seçim öncesinde Tartışmalar ve Açıklamalar
Çetin Yetkin:
Menderes, 1946 seçimi öncesi, en ilginç konuşmasını 17 Temmuz. 1946'da Aydın'daki DP mitinginde yapmıştır: [xii]
"Bize kızmalarının yegâne sebebi, istedikleri yolda yürümeyişimizdir. Bize gidilecek yol olarak telkin edilmek istenen şeyler şunlardı:
-
Şark vilâyetlerinde ve hudut vilâyetlerimizde teşkilât yapmamak, köylere asla uzanmamak ve hatta şimdilik, fikir cereyanlarına müsait diye kabul edilen birkaç vilâyetten başka yerde teşkilât yapmamak,
-
Teker teker, seçe seçe ancak mahdut sayıda aza kaydetmekle iktifa etmek.
-
Halk Partisi'ne karşı, hiç olmazsa 40-50 sene iktidara gelme iddiasında bulunmamak.
Görülüyor ki arkadaşlar, bizden beklenilen, demokratik manzarayı tamamlayan bir süs olarak kalmak, geniş veya dar, fakat Halk Partisi'nce çizilecek bir faaliyet hududu içinde bulunmak şartıyla Meclis’te verilecek sandalyeleri işgal etmekle iktifa etmek.”[xiii]
Bu örnekleri çoğaltmak gereksiz. Ancak, aşağıda seçimin nasıl yapıldığını incelerken göreceğiz ki, 1946 yılının Temmuz ayında, ne İnönü'nün ve ne de yakın çevresinin gerçekten de demokrasi filan istedikleri yoktu. Olsaydı zaten sol partilere yaşam hakkı tanınırdı ama bu bir yana, Menderes, kendilerine biçilen rolün "demokratik manzarayı tamamlayan bir süs olarak kalmak" olduğunu söylerken haklıydı. [xiv]
DP, seçimler öne alındığı için, kurulduğu gün olan 7 Ocak 1946'dan o güne, örgütlenmesini tamamlayamamış ve yalnızca 186 milletvekili adayı gösterebilmiş olduğu için, bu adayların tümü de seçimi kazanmış olsaydı, çoğunluk yine CHP'nde olacağı için, bir iktidar değişikliği söz konusu olmayacaktı. [xv]
1946 seçiminden çıkan sonuçlar
Çetin Yetkin:
DP'nin milletvekili adayı gösterdiği kişilere bakarsak, bunların büyük çoğunlukla çiftçi (yani toprak sahipleri), iş adamı, avukat gibi serbest meslek sahipleri olduklarını görürüz. Hatta birkaçının adının yanında da "fabrikatör" yazmaktadır.[xvi]
Pekiyi, her ülkede genel nüfus içinde sayıca azınlık olan bu kesimi, seçim sandığında kimler oylarıyla destekliyordu ki, DP, seçimler öne alınmasına, seçim sistemine ve baskılara karşın oldukça başarılı bir sonuç elde edebilmişti ve dahası 14 Mayıs 1950 seçimlerinde de iktidarı elde edebilecek oy sayısına ulaşabilecekti? Bunların başında hiç kuşkusuz köylüler geliyordu. Bir yandan savaş boyuna CHP iktidarının köylüye yüklenmiş olması ve bir yandan da topraksız köylünün topraklarında çalıştığı ağaların buyruğundan çıkamayacak bulunması, bu durumun temel nedenleriydi. Ne ki, bu yeterli olamazdı. DP'yi destekleyenleri ve onu iktidara çıkaracak olanları Adnan Menderes çok açık bir biçimde belirtiyor: [xvii]
"Demokrat Parti'nin en bariz vasfı, tek partili idareye son vermek isteyen hareket ve cereyanı temsil eden bir siyasî teşekkül olmasıdır. "[xviii]
İşte işin düğüm noktası da buradaydı. Atatürk dönemi de, tek parti yönetimiydi ve tüm devrimler bu dönemde gerçekleştirilmişti. Açıkçası, devrimlere karşı olan güçlerdi Menderes'in sözünü ettiği![xix]
Recep Peker Kimdir?
1946 Seçimlerinden Sonra Hükümeti Kurma Görevi Neden Ona Verildi?
Çetin Yetkin:
1946 seçimleri ilk kez, genel oy ve tek dereceli seçimle, bu seçim ne denli baskı altında yapılmış ve bazı sonuçları çarpıtılmış olsa da, TBMM'ne bir muhalefet partisi girmiş olması nedeniyle büyük önem taşır. Şimdi CHP'nin karşısında artık örgütlü, Meclis'e oldukça yüksek sayıda milletvekili sokabilmiş bir muhalefet partisi vardı. Başbakan Şükrü Saraçoğlu hükümeti 5 Ağustos'ta çekildi. İnönü'nün, eğer gerçekten demokrasiden yana ise, demokrasiye inanan, özgürlükçü ve uzlaşmacı bir başbakan ataması gerekiyordu. Ama o, aynı gün Recep Peker'i yeni hükümeti kurmakla görevlendirdi. Recep Peker ise, çok partili bir düzene pek de uyum sağlayacak, muhalefete ve hele DP'nin yaptığı türden bir muhalefete katlanacak biri değildi. [xx]
Peker, Ulusal Kurtuluş Savaşımız'ın başından beri Atatürk'le birlikte olmuş ve yine onun tarafından, CHP Genel Sekreterliği'nden uzaklaştırılıncaya değin önemli görevler üstlenmiş "devrimci" bir kişiydi. Üniversitelere, bugün Devrim Tarihi (İnkılâp Tarihi) diyebileceğimiz "İnkılâp Dersi"ni koyduran oydu. Ancak, görüşlerinin giderek İtalyan faşizmine ve Alman nasyonal sosyalizmine fazlaca yaklaşması, Atatürk'ün ise, bu rejimlere hiç de sıcak bakmaması, onun parti genel sekreterliğinden ayrılması ile sonuçlanmıştı. Kişi olarak ise, kendisini tanıyan herkesin üzerinde birleştiği gibi, otoriter ve sert karakterli, eleştiriyi hoşgörüyle karşılaması çok zor olan, disiplin anlayışı güçlü, çalışkan biriydi.[xxi]
O zaman, "İnönü, Recep Peker'i bu kritik dönemde neden başbakanlığa atadı?" sorusu ister istemez usa takılıyor. Dahası, Peker'in başbakanlığa atanması üzerine o günün basınında çıkan yazılar da, Peker'in kişiliğine ve hangi koşullardaki bir Türkiye'de görev yapacağına dikkati çekeceklerdi.
Hüseyin Cahit Yalçın:
"O şamatadan yılacak ve ayaklarının altında kasten çıkarılan engellerle yolundan şaşacak şahsiyetlerden değildir kendisini tanıyanlar için onun şahsı bir programdır ve bu program bütün anarşi kuvvetlerinin zincirlerinden boşanmak istidadını gösterdikleri ve şaşkın ve başsız bir muhalefetin mesleksiz bir halde sağa sola bocaladığı şu günlerde Türk vatanı için en ferah ve itimat verici bir realitedir. Dahili emniyet, bütün haricî düşmanların tahriklerine ve entrikalarına rağmen, mutlak surette muhafaza edilecek ve yıkıcı faaliyetlere katiyen müsamaha olunmayacaktır. Buna emin olabiliriz...”[xxii]
Recep Peker'e düşen görev, DP'yi dizginlemek ve olanak bulunduğunda (ABD yeşil ışık yakarsa) bu partiyi tarihe gömmek, hiç olmazsa uysal ve hep muhalefette kalacak bir parti konumunda tutmaktı. [xxiii]
Recep Peker, 1 Nisan 1950'de öldü. Bu nedenle, DP'nin 14 Mayıs 1950 seçimlerini kazanarak iktidara geldiğini görmedi.[xxiv]
İnönü'nün Okullarda Din Dersi Koydurması
Çetin Yetkin:
Parti Komisyonu, 15 Şubat 1948 günlü toplantısında ilkokulların son sınıflarında "ihtiyarî", yani isteğe bağlı olmak üzere din dersleri konulmasını kararlaştıracaktır. Din derslerinin velilerin isteğine bağlı olması uygulamada hiçbir şey anlam taşımıyordu. Örneğin, ben o sıralar T E D. Ankara Koleji'nin ilkokulunda 5.sınıfta öğrenciydim. Başkentte ve oldukça okumuş yazmış, hatta aydın insanların çocuklarıydı öğrenciler. Bizim sınıfta tek bir öğrenci velisi çocuğunun din dersinden bağışık tutulmasını istememiş olduğunu çok iyi anımsıyorum. Bunun nedeni, "dinsiz", "dine karşı" olarak nitelendirilmekten çekindikleri içindi. Eldeki rakamlara göre, 15 Şubat 1949'da okutulmaya başlanan din derslerine çocuklarının katılmasını yazılı dilekçe vererek isteyenler, 1949- 1950 öğretim yılında velilerin %99'uymuş. %1'e gelince, onlar da tek tük Türk velilerin yanı sıra "gayrimüslimler"[xxv]
İnönü Döneminde Sola Karşı Mücadele
Çetin Yetkin:
Soğuk savaşın en belirgin özelliği, aynı zaman bir ideolojik savaş olmasıydı: Komünizme karşı Kapitalizm! Türkiye, "komünist" Sovyet tehdidine karşı "kapitalist" Batı'nın ama özellikle ABD'nin desteğini sağlamak istediğine göre, "Komünizm her görüldüğü yerde başı ezilmelidir" anlayışına sahip çıkmalıydı. Üstelik bu arada ABD de, komünizme karşı dini silâh olarak kullanmayı öğütlemekteydi. Bu nedenle, Türkiye'de ne kadar çok "komünist" yakalanır, tutuklanır ve saf dışı bırakılırsa, bu ideolojik savaşta ABD'ne o kadar çok yardımcı olunmuş, daha doğrusu gözüne girilmiş olacaktı.[xxvi]
Dipnotlar
[i]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[ii]Türkiye’nin Politik Tarihi. Komisyon. Savaş Kitap:2014
[iii]Türkiye’nin Politik Tarihi. Komisyon. Savaş Kitap:2014
[iv]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[v]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[vi]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[vii]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[viii]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[ix]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[x]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[xi]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[xii]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[xiii]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[xiv]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[xv]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[xvi]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[xvii]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[xviii]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[xix]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[xx]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[xxi]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[xxii]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[xxiii]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[xxiv]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[xxv]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014
[xxvi]Karşı Devrim. Çetin Yetkin. Kilit:2014