top of page
İmam-Hatip Okulları Dönemi
mustafa-ocal.jpg

Prof. Dr.Mustafa Öcal'ın Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Din Eğitimi (Dergâh: 2017) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

İmam-Hatip Okullarının Açılması

14 Mayıs 1950 günü siyasi genel seçimler yapılmış ve siyasi iktidar Demokrat Parti’ye geçmiştir. Demokrat Parti’nin din namına ilk icraatı, seçimlerden bir ay sonra Ezanı Türkçeden Arapça aslına çevirmek olmuştur. 

Sonra sıra İmam-Hatip Okulları açmaya gelmiştir. Konu parti mensupları arasında uzun süre tartışıldıktan sonra, Millî Eğitim Bakanı Tevfik İleri, Millî Eğitimle ilgili müzakerelerin yapıldığı bir sırada şu açıklamayı yapmıştır: 

“İmam-Hatip Okullarının açılması zaruretine kaniiz. Çünkü Türk Milletine hitap edecek olgun, kültürlü hatip ve imamların yetişmesini arzu ediyoruz.”

İşte bu iki cümlelik açıklama, İmam-Hatip Okullarının açılış müjdesi olmuştur. Bu açıklamanın ardından, İmam-Hatip Okullarının açılışı ile ilgili hazırlıkları yapmak ve bu konuda resmi kararı almak üzere Bakanlıkça Müdürler Komisyonu’na görev verilmiştir. Komisyonda yapılan görüşmeler sonunda dinî eğitim ve öğretim yaptıracak bir okulun açılması kararı benimsenmiştir.

13 Ekim 1951 tarihli Komisyonu kararma göre açılacak okulun adı “İmam-Hatip Okulu” olarak belirlenmiştir. O zaman henüz Din Eğitimi Genel Müdürlüğü kurulmadığı için, okulların Özel Okullar Müdürlüğü’ne bağlı olarak açılması kararlaştırılmıştır. Söz konusu karar, 17 Ekim 1951 günü Millî Eğitim Bakanı Tevfik İleri tarafından onaylanmış ve yürürlüğe girmiştir.

Kararname gereği Adana, Ankara, Isparta, İstanbul, Kayseri, Konya ve Maraş olmak üzere 7 ilimizde birer İHO açılmıştır. İlk açılışta 7 okulda toplam 876 öğrenci ve 27 öğretmenle öğretime başlanmıştır. 

Kararnamedeki ifadede açılacak olan İmam-Hatip Okullarının öğretim süresi belirtilmemiştir. Bir tespite göre başlangıçta bu okulun öğretim süresi 3 yıl olarak tasarlanmış fakat sonradan bir yıl eklenerek 4 yıla çıkarılmıştır. Genel ortaokul müfredat programı hafifletilip oldukça ağır sayılan meslekî (dinî) dersler ilave edilmiştir. 

İmam-Hatip Okulları 1954-1955 öğretim yılı sonunda ilk mezunlarım verdikten sonra, 3 yıllık lise kısmı da açılmıştır. Böylelikle 4+3=7 yıllık bir ortaöğretim kurumu hâline gelmiştir. 

Açılan ilk 7 İHO, daha 1920’li yılların sonundan itibaren kökü tamamen kurutulmak istenilen din eğitimi ve öğretiminin yeniden canlandırılması bakımından çok önemli bir adım idi. Bundan dolayı bu okulların eğitim-öğretim faaliyetlerine başlaması, büyük bir umut ve heyecanla açılmasını bekleyenleri sevince boğmuştur. Bir başka ifade ile 17 Ekim 1951 tarihi, bu okulları sevmeyen bir azınlığa karşılık, halkın büyük çoğunluğunun adeta bayram günü olmuştur. Aynı zamanda bu tarih, bir türlü bitmek tükenmek bilmeyen tartışmanın da başlangıcını oluşturmuştur. 

İHO’nun kuruluş amacı Tevhid-i Tedrisat Kanununun 4. maddesinin ikinci kısmında belirlenmiştir. Tekrar olmaması için aynen nakletmeyi uygun bulmadığımız sözkonusu maddeye göre amaç; imamlık ve hatiplik gibi din hizmetlerini ifa edecek elemanlar yetiştirmektir. 

Millî Eğitim Bakanı Tevfik İleri’nin yukarıda naklettiğimiz “Türk Milletine hitap edecek olgun, kültürlü hatip ve imamların yetişmesi” şeklindeki açıklaması da İmam-Hatip Okullarının açılış gerekçesini ifade ettiği gibi aynı zamanda amacını ifade etmiştir. 

Aradan 20 yıl geçtikten sonra; 1972’de yürürlüğe konulan “İmam-Hatip Okulları İdare Yönetmeliği”nin “Başlangıç” kısmında ise, okulların amacı şu şekilde belirlenmiştir: 

... İmam-Hatip Okullarının amaçları, 22.6.1965 tarih ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunun 22. maddesi hükümlerine göre; özellikle imamlık ve hatiplik, Kuran Kursu Öğreticiliği, gerektiğinde müftülük, vaizlik ve benzeri görevleri yapmak üzere öğrenim görmüş din görevlilerini yetiştirmektir.

Kur’an’ın Latin Harfleriyle Okutulması Şartıyla Açılan

İmam-Hatip Okullarının İlk Dönem Ders Programı

Ortaokul Kısmı

İHO orta kısmında yıllarca toplanı 38-39 ayrı dersten oluşan bir program uygulanmıştır. İlk açıldıkları yıldan itibaren derslerin haftalık saat/kredi olarak yaklaşık %60’ı kültür ve fen, %40’ı ise meslekî (dinî) derslerden oluşacak şekilde hazırlanmıştır. Kültür ve fen dersleri Liselerin Edebiyat Kolu programına yaklaşık olarak eşit iken meslek dersleri onun üzerine ilavedir. Genel/ devlet ortokullarının ders programlarıyla karşılaştırıldığında İmam-Hatip Okulunun orta kısmının bir hayli yoğun ve ağır bir program olduğu aşikârdır.

Burada, programda dikkat çeken bir hususta açıklama yapmak istiyoruz: 4 yıl olarak açılan ilk İHO ders programı hazırlanırken dönemin bürokratları (Talim ve Terbiye Kurulu) tarafından Kur’an-ı Kerim dersinin Latin harfleriyle okutulması şartı konulmuştur. Bu husus pek bilinmiyor veya program sonradan düzeltildiği için böyle bir uygulama unutulmuş yahut yok sayılıyor.

Lise Kısmı

İmam-Hatip Okullarının lise kısmının ders programı da orta kısmında olduğu gibi yaklaşık %60 kültür ve fen dersleri, %40 oranında meslekî (dinî) derslerden oluşmaktaydı. Bu program ciddi bir değişikliğe uğratılmadan hem orta hem de lise kısmında 20 yıl boyunca uygulanmıştır.

İHO ikinci devre/lise kısmında da emsali olan lise ve meslek okullarının programlarına göre bir hayli yoğun ve ağır bir program uygulanmıştır. Program bütünlüğü içerisinde bakılıp değerlendirildiğinde; 3 yıllık (genel) ortaokul + 3 yıllık (genel) lise olmak üzere toplam 6 yılda 21 çeşit ders okutulurken, 4 yıllık orta + 3 yıllık lise kısmı olmak üzere 7 yıllık İHO’da 37 çeşit ders okutulduğu ortaya çıkmaktadır. 

Bu kadar yüklü programın altından öğrencilerin önemli bir kısmı kalkamadı ve okulu terk etmek zorunda kaldı. Ama azmedip programı başarıyla tamamlayanlar ise genel ve meslek liselerinin mezunlarına göre daha bilgili ve kültürlü olarak mezun oldular. 

 

Celaleddin Ökten’in Hizmetleri

Öğrencileri ve kamuoyunda kısaca “Celal Hoca olarak bilinen ve 1948’de İstanbul’da açılan İmam ve Hatip Yetiştirme Kursu yöneticisi, 1951 ’de ise İstanbul İmam-Hatip Okulunun ilk müdürü olarak görev ifa eden Mahmut Celaleddin Ökten’in bu okullara yaptığı hizmetlerin ayrı bir yeri vardır. Onun hizmetlerini iki başlık altında izah etmeye çalışacağız: 

Latin Harfleriyle Kur’an Öğretimi Şartına Karşı Tavrı

Celaleddin Ökten’in bir talebesinin anlatmasına göre, bu okulların ilk açılışında Kur’an-ı Kerim’in yalnızca Latin harfleriyle okutulmasına karar verilmiş ve ilk yıl öyle okutulmuştur. Ancak, Celal Hoca’nın Maarif Vekili Tevfik İleri ve söz konusu kararı alan MEB Talim ve Terbiye Kurulu üyeleriyle yaptığı görüşme sonunda Kurul üyelerini hem Arap harfli aslından hem de Latin harfli olarak okutulmasına ikna edebilmiştir. Birkaç yıl sonra yalnızca aslından okutulmaya başlanmıştır. 

Peki, ilk yıllarda açılan bütün İHO’larda Kuran böyle mi okutulmuştur? Kayseri, Yozgat, Konya, Maraş gibi diğer bazı illerimizdeki İHO’ların ilk dönem mezunlarından edindiğimiz bilgilere göre; bu illerimizdeki okullarda hocaların -Latin harfleriyle okutulma emrine rağmen-insiyatif kullanarak Kur’an’ı yalnızca Arapça aslından okuttukları anlaşılmaktadır. 

Burada akla gelen soru şudur; İmam-Hatip Okullarında Kur’an-ı Kerim’i aslından okutup öğretmek var iken neden Latin harfleriyle okutulması şartı konulmuştur? Bu soruya iki ayrı cevap vermek mümkündür; 

 

Birincisi; Cumhuriyet tarihi boyunca Kur’an-ı Kerim dâhil Arap harfli her tür kitaba ve yayına olumsuz gözle bakıldığı ve toplatılıp yakılarak yok edildiğinden bahsedilmiş ve örnekler de verilmişti. İmam-Hatip Okullarının açılmasına imza koyan Müdürler Komisyonu üyeleriyle ders programını hazırlatıp onaylayan Maarif Vekâleti Talim ve Terbiye Dairesi üyelerinin bilinç altlarında da aynı düşünce ve zihniyet devam ediyor olduğu için böyle bir şart konulmuş olabilir. 

İkincisi ise; Üçüncü bölümde anlatılacağı gibi, 1949'da Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin açıldığında ders programı arasında dört yıl boyunca Kur’an-ı Kerim dersi yer alamamıştır. 1953’te ilk mezunlarım verdikten sonra Kuran dersi fakülte programına konabilmiştir. İmam-Hatip Okulları 1951 ’de açıldığına ve bu okullarda Kur’an-ı Kerim dersi dâhil meslek dersleri öğretmenliğini de öncelikle İlahiyat Fakültesi mezunları okutmak durumunda kalacakları için böyle düşünülmüş olabilir. Zira Kuranın aslından okumasını bilemeyen bir öğretmen nasıl onun öğretmenliğini yapabilirdi ki... 

Patriğin Verdiği Ders

1952 yılında Rum Patriği Atlıenagoras, bir grup Metropolid, Papaz ve bir Rum Milletvekili ile “Ramazanı tebrik etmek üzere” Ankara’ya gelirler. Cumhurbaşkanı dâhil diğer devlet adamlarını ziyaretten sonra, Diyanet İşleri Başkanı Eyüp Sabri (Hayırlıoğlu) Efendi’yi de ziyaret ederler. Sonra Patrik, henüz bir yıl önce açılmış olan Ankara’daki İmam-Hatip Okulu hakkında bilgi ister. Bu istek üzerine Reis çok sıkılır, kızarır. 

“Memleketimizde bozuk bir zihniyetin tesiriyle bir çeyrek asır büyük ihmale uğrayan İslâm din müesseselerinin yeni açılmaya başladığım, bu sene ancak beş-altı kadar okul açılabildiğini, fakat gelecek sene bütün memlekete şamil teşkilat yapılacağını” söyler. 

Patrik Ankara’daki İmam-Hatip Okulunun nerede olduğunu sorunca, Diyanet Reisi yerlerin dibine geçer gibi ter döküp sakalını sıvazlayarak: 

“Evet Efendim, der. Acele karar verildi. Millî Eğitim Bakanlığı henüz bir yer tedarik edemedi. Muvakkaten bizim dairenin alt katma aldık. "

 

Sonra Patrik Okulu görmek ister. Reis büsbütün şaşırır, söyleyecek söz bulamaz. Yutkunarak; “Buyurunuz efendim!” der. Fakat Reis kendisi onlarla çıkmaz, görevli bazı memurlar Patrik’le birlikte İmam-Hatip Okulunun olduğu bodrum kata inerler. Patrik ve maiyyeti hayret ve dehşet içerisinde kalırlar. Çünkü yerler çamurludur. Geceleri Reis’in otomobiline garaj vazifesi görmekte, gündüzleri ise İmam-Hatip Okulu olmaktadır. Duvarları delik-deşik ve her tarafından sefalet akmaktadır. Sıralar kırık-döküktür. Rutubet ve yemek kokusu her tarafa sinmiştir. Çocukların üzerleri lime limedir. Yarım pabuçlar, yırtık ve yağlı kasketler, yamalı poturlar, topukları soyulmuş çoraplar... Mektep Müdürü yerlerin dibine geçer. Nefesi tutulmuş, ne diyeceğini bilememektedir.

 

Patrik:

“Efendiler Kuran okuyorlar mı, Ezan okuyorlar mı?”

“Okuyorlar efendim. Arzu ederseniz bir parça okutalım.”

“Hacet yok efendim. Hangi harflerle okutuyorsunuz?”

“Arap harfleri ile efendim”

“Güzel, doğrusu da budur. Başka türlü Kur’an okunmaz.”

 

Patrik, çocukların arkasını sığar:

“Evlatlar, der. Siz din adamı olacaksınız. Ahlaklı, imanlı ve şuurlu olunuz. Bilhassa maneviyata ehemmiyet veriniz, derslerinize güzel çalışınız...”

Lise Kısmının Açılmasına Öncülük Etmesi

Celaleddin Ökten Hoca’nın ikinci önemli hizmeti ise daha bu okulların öğretime başladığı 1951-1952 öğretim yılında Millî Eğitim Bakanlığından onay alarak müdürü olduğu İstanbul İmam-Hatip Okulu çatısı altında ihzari/hazırlık sınıfı açmasıdır. Hazırlık sınıfına 3 yıllık (düz) ortaokul mezunları kaydedilip onlara İmam-Hatip Okulunun orta kısmının programında yer alan yalnızca meslekî (dinî) dersler okutulmaya başlanmıştır. Muhtemeldir ki bu uygulama ile hedeflenen; 4 yıllık ortaokul halinde açılmış olan bu okulların tıpkı 1924’teki İmam ve Hatip Mektepleri gibi lise kısmı açılmadan dolaylı yollarla kapanması ihtimaline karşılık bir emr-i vaki ile lise sınıflarını da oluşturmaktı. Diğer illerde açılanlarda olmamasına rağmen yalnızca İstanbul İHO’da böyle bir oluşumun gerçekleştirilmesi Celaleddin Hoca’nın ileri görüşlülüğünün neticesi olarak yorumlanabilir. 

İlk yıl hazırlık sınıfına 28 öğrenci kayıt yaptırmıştır. Ancak zamanla çoğunluğu ayrılmış bir yılın sonunda 12 kişi hazırlık sınıfını başarı ile tamamlamıştır. Aslında hazırlık sınıfı, bir yıllık süre ile açılmış olmasına rağmen Celaleddin Hoca öğrencileri toplayarak onlar için; “özel bir lise sınıfı açacağım, ancak edindikleri bilgi seviyelerinin, okulun lise kısmındaki mesleki dersleri takip edebilmeleri için yeterli olmadığını” söyleyerek; “hazırlık sınıfının tekrar edilmesi gerektiğini” ifade etmiştir. Bunun üzerine, hepsi de başarılı olmalarına rağmen bütün öğrenciler, tekrarı kabul etmişler ve hazırlık sınıfında bir yıl daha okumuşlar. Öğrencilerin hepsi zaten ortaokul mezunu idiler, hazırlık sınıfının ikinci yılından sonra bu sefer 4 yıllık İHO orta kısım mezunu olarak kabul edilmişler. 

1951-1952 öğretim yılında 5 yıllık ilkokul mezunu olarak İHO orta kısmına kayıt yaptıran ve normal öğrenim gören öğrenciler üçüncü sınıfa başladıkları 1953- 1954 öğretim yılında, hazırlık sınıfını tamamlayan 12 kişi için 3 yıllık lise kısmının birinci sınıfı açılmıştır. Böylelikle onlar, normal öğrenim gören öğrencilerden iki yıl öne geçmiş oldular. Lise kısmını bu sefer normal öğrenciler olarak okumaya başlamışlardır.

1953 Yılından Sonraki Gelişmeler

1953-1954 öğretim yılında; Antalya, Erzurum, İzmir, Tokat, Trabzon. Çorum, Elazığ ve Yozgat’ta olmak üzere 8 İmam-Hatip Okulu daha açılmış ve okul sayısı 15 olmuştur. 

1954-1955 öğretim yılında Diyarbakır İmam-Hatip Okulu açılmış ve okul sayısı 16’ya ulaşmıştır. 

1956-1957 öğretim yılında Adapazarı İHO açılmış ve sayı 17 olmuştur. 

1958-1959 öğretim yılında Balıkesir ve Burdur İHO açılmış ve İHO sayısı 19’a ulaşmıştır. 

27 Mayıs 1960 ihtilalinin gerçekleştirildiği dönemde, 19 İmam-Hatip Okulunun orta kısmında; 191 öğretmen ile 2922 öğrenci mevcut idi. Toplam 2.463 mezun verilmişti. Lise kısmında 95 öğretmen ile 1144 öğrenci mevcuttu. Henüz üç dönem mezun vermişti. Mezunlar toplamı 749 idi.

1961 yılında Millî Eğitim Bakanlığınca “Din ile İlgili Eğitim ve Öğretim Komitesi” kurulmuştur. Komiteden din eğitimi ve öğretimi konusunda bir rapor hazırlaması istenmiştir. Komite raporunda, velilerin çocuklarını İHO’ya göndermeleri şu ifadelerle değerlendirilmiştir: 

Bazı çevreler, pek çok İmam-Hatip Okulunun açıldığını görünce, Türkiye’de lise seviyesinde dinî tedrisatın başladığı kanaatine sahip olmuşlardır. Birçok veli, çocuklarım bu okullara gitmeye sırf dinî tedrisat görsünler diye zorlamışlardır. Bu durumda okulların çoğu bir meslek okulu mahiyetini kaybetmiş, ilk ve ortaokullardaki dinî tedrisatı kâfi görmeyen bazı velilerin, masrafsız bir şekilde çocuklarının dinî tedrisat görmelerine vasıta haline gelmiştir. 

Evet, söz konusu Komite raporunda belirtilen hususlar vb. sebeplerle İHO’ya öğrenci akışı başlamıştır.

i.kara.jpg

Prof. Dr.İsmail Kara'nın Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam (Dergâh: 2016) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Değerlendirme

Bu yetersiz kursların tekrar 1924’te olduğu gibi İmam Hatip Okullarına dönüşmesi fikri Demokrat Parti iktidara geldikten sonra gündeme geldi. Fakat bunun hem karar aşamaları hem de eğitim süresinin ve programının belli bir düzeye gelmesi uzun çalışmalardan ve ısrarlı mücadelelerden sonra mümkün olabildi. Çünkü çoğu CHP’den gelme DP’nin içinde direnç noktaları ve muhalif görüşler, Ankara’da ise daha yaygın olarak önü alınamayacak yanlışlıklar yapma korkusu vardı. Dışarıdan Celal Hoca’nın (Celalettin Ökten), içerden Tevfik İleri’nin hususi ve ısrarlı gayretleri olmasaydı muhtemelen imam Hatip Okulu olarak, program ve derslerin yoğunlukları başta olmak üzere her bakımdan zayıf bir eğitim kurumu ve daha yetersiz, sadece zavahiri kurtaran bir din eğitimi seviyesi ortaya çıkacaktı. 

Yorucu çabalar neticesinde de olsa İmam Hatip Okullarının bu programla işe başlamış olması Türkiye’nin o günkü şartlarında büyük bir başarı olarak mütalaa edilebilir. Fakat özellikle taşrada okul binalarının, dersliklerin, yurtların iyileştirilip tamamlanması, öğretmen kadrolarının doldurulması, ders kitaplarının yazılması uzun zaman alacaktır. Ayrıca bu okullara tayin edilecek olan idarecilerin, kültür ve fen dersleri hocalarının İmam Hatip Okullarının şartlarına ve ruhuna uygunluğu da uzun yıllar bir problem kaynağı olarak varlığını sürdürmüştür. 

İmam Hatip Okullarının ilk meslek dersleri hocaları ve ilk talebeleri üzerinde de bir miktar durmak gerekir. Çünkü zayıflayarak, değişerek de olsa günümüze kadar intikal edecek olan İmam Hatip Okulları fikriyatı ve hissiyatının oluşmasında bu hocaların ve talebelerin hususi bir yeri vardır. İlk meslek dersleri hocalarının önemli bir kısmı Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği 1924’te emekliye sevk edilmiş müderrisler ve dersiamlardı. Bazıları 1924-33 yılları arasında eğitim veren İmam Hatip Mekteplerinde de çalışmıştı. Mektep mezunu olmakla beraber medrese derslerine, İslâmî ilimlere vukufu olduğu için hocalık yapan zevatın sayısı da az değildi. Bu hocalar II. Meşrutiyet, Milli Mücadele ve tekparti yıllarında birçok tecrübe yaşamış, ağır siyasî şartlardan geçmiş, kenara itilmiş, statü kayıplarına uğratılmış, sorgulanmış kişilerdi. İhtiyatkâr ve tedbirli, yer yer suskun olmakla beraber ümitsiz ve yılgın değillerdi, mütehammil oldukları şüphe götürmezdi. İmam Hatip Okullarına canla başla sarıldılar, birçoğu talebelerine ders saatleri dışında fahri dersler verdi, onların maddî problemleriyle ilgilendi. 1924 sonrası şartlarda hayatlarını büyük projelere göre ayarlamamış olmakla beraber kader onların önüne yeni bir mücadele ve canlanma imkânı çıkarmıştı. Bu imkânı sonuna kadar değerlendirdiler. 

İmam Hatip Okullarının ilk nesil talebelerinin geldikleri yere, vasıflarına, müktesebatına, beklentilerine ve sosyal tabakalarına bakıldığında 1970’lerin ortalarına kadar köyden şehre gelmiş, hafızlığını tamamlamış veya Kuranla hukukunu ilerletmiş, nispeten yaşlı talebelerin sayısının hayli fazla olduğu görülecektir. Medrese dersleri okumuş, Arapça bilgisi belli bir seviyede olan talebeler de -ilk birkaç nesilde daha fazla olmak üzere— vardı. Dönemsel öğelerle, lise mezunu sayılmamakla ve siyasî hareketlenmelerle de birleşen/bilenen idealizm İmam Hatip talebelerini belki ilk iki unsurdan daha fazla önce kendilerini yetiştirmeye, peşinden hizmete âmâde olmaya, başarılar elde etmeye ve davanın peşinde koşmaya şevketmiş olmalıdır. Geldikleri sosyal tabaka olarak fakir Anadolu ailelerin çocukları birinci sıradadır. Orta ve alt memur ve işçi ailelerinin çocukları ikinci grubu oluşturur. Şehirleşme, göç ve sosyal hareketliliğe paralel olarak 1980’den sonra şehirli ve sonradan zenginleşmiş aile çocuklarının sayısı artacaktır. 

Bu tablo bugüne de ışık tutacak şekilde İmam Hatip Okullarından yetişen kişilerin ufukları, bağlılıkları, sınırları ve ne ile yetinip ne kadar talepkâr olacakları, entelektüel kapasitelerinin ufku ve derinliği, ısrarları ve idealistlikleri konusunda da fikirler verecek unsurlara sahiptir. Zaman ve Türkiye’nin yönelişleri bu unsurlara da bir sarahat kazandıracaktır.

Kültür Sayfası

bottom of page