Tanzimat Döneminde Eğitim
Prof. Dr.Mustafa Öcal'ın Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Din Eğitimi (Dergâh: 2017) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Tanzimat Döneminde İlk Öğretim Kurumları
II. Mahmut 1824 yılında ilköğretim seviyesindeki sıbyan mekteplerinde eğitimi zorunlu hale getirmek amacıyla dönemin ulemasının görüş ve tavsiyelerini alarak bir Ferman (Padişah Kanunu) haline getirmiş ve yayımlamıştır.
Bu tarih bize, ilköğretimin bütün çocuklar için zorunlu olması gerektiği anlayışına dönemin en ileri seviyedeki Avrupa ülkelerinin çoğunluğundan önce, bazılarıyla da aynı dönemde ulaşıldığını ifade etmektedir.
Abdülaziz Han döneminde, 1868’te, 6 yaşına basan her çocuğun mektebe yazdırılma mecburiyeti getirilmiştir.
1869’da yürürlüğe konulan Maarif-i Umumiye Nizamnamesine göre; köylerde ve mahallelerde sıbyan mektebi açılacaktı. Sıbyan mekteplerinin öğretim süresinin 4 yıl ve devam mecburiyeti olduğu tekrar edilmiştir. Nizamname’ye göre, kız çocukları 6-10, erkek çocukları ise 7-11 yaşları arasında mekteplere zorunlu olarak devam edeceklerdi. Ders programı ise şöyledir: Elifba, Kur’an-ı Kerim, Tecvid, Ahlaka Müteallik Resail (gayr-i müslim çocuklarına kendi usûl-i diniyeleri tedris olunacaktır), İlm-i Hal, Yazı, Muhtasar Fenn-i Hesap, Muhtasar Tarih-i Osmanî, Muhtasar Coğrafya, Malumat-ı Nafıayı Cami Risale.
Selim Sabit Efendi tarafından hazırlanan yeni tedris usûlünün tatbik ve tecrübe olunması maksadıyla 1872’de Nuruosmaniye Camii’nin içinde Nümûne İbtidai Okulu açılmış ve bu yeni okul denemesinden olumlu sonuç alınmıştır. Devlet sınırları içerisinde zamanla yaygınlaşacak ibtidai okulların ilki budur.
1876’dan itibaren ilköğretim; Mekatib-i Sıbyaniye, Mekatib-i İbtidaîye olarak iki gruba ayrılmıştır. Bu mektepler; Usûl-i Atika ve Usûl-i Cedide olarak da nitelendirilmiştir.
Din Eğitimi El Kitabı'ndam (Grafiker: 2017) adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.
Tanzimat’tan sonra ilk mekteplerin programlarında Elif-ba, Amme cüzü, Tecvid gibi derslere yer verilmiş, hatta ilk mektep programlan bir öğrencinin Elif-ba’dan başlayıp, Kur’an’ı ilerleyen sınıflarda iki, üç kez hatmetmesine imkân verecek şekilde tasarlanmıştır.
Prof. Dr.Mustafa Öcal'ın Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Din Eğitimi (Dergâh: 2017) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Tanzimat Dönemi Orta Öğretim
Osmanlı Devleti’nin son döneminde genel ortaöğretim seviyesinde eğitim ve öğretim yaptıran üç okul türü ortaya çıkmıştır. Bunlardan birincisi, Rüşdiye, İkincisi, İdadiye; üçüncüsü ise, Sultaniye’dir. Ayrıca bir de muallim mektepleri/öğretmen okulları vardır. Bu okulların sıbyan mektepleri ve medreseler gibi asırlara dayanan geçmişleri yoktur. Hepsi de de XIX. yüzyılda kurulmuş ve geliştirilmişlerdir.
Rüşdiyeler (Ortaokul)
1839’dan itibaren ismini bizzat Padişah II. Mahmut’un koyduğu, zamanımız ortaokullarının karşılığı sayılabilecek Rüşdiyeler açılmaya başlanmıştır. Rüşdiyeler ilk açıldıklarında öğretim süresi 4 yıl idi.
Öte yandan, Süleyman Paşa’nın Askeriye Nazırlığı sırasında 1875 yılında İstanbul başta olmak üzere başlıca yerleşim merkezlerinde Askeri Rüşdiyeler açılmaya başlanmıştır.
İdadiyeler (Lise)
İdadiye; Rüşdiyeden sonra girilip, ilim ve fennin ilk bilgileri öğretilen ve yüksek okullarla, üniversiteye kabul olunabilecek bilgi seviyesini kazandıran okuldur. İdadiyye-i Mülkiye (idarecilik öğrenimi yapılan idadiyye), İdadiyye-i Askeriyye (askeri idadiye), İdadiyye-i Tıbbiye (tıp öğrenimi yapılan idadiye) gibi.
İlk İdadiyelerin açılma kararı I. Abdülmecid döneminde 1845 tarihinde çıkmıştır. Kararla ordu merkezleri ile Bursa ve Bosna da birer İdadiye açılmıştır. İstanbul’da ilk İdadi Nisan 1845’te Mekteb-i Fünûn-ı İdadiye adıyla açılmıştır. Bu İdadiye, 1872’de Kuleli Kışlasına taşınınca Kuleli Askeri İdadisi (Lisesi) olarak anılmıştır. Aynı yıl Bursa da açılan Asken İdadi ise sonradan Işıklar Askeri İdadisi (Lisesi) olarak anılmıştır.
1869’da idadiyelerin öğretim süresi 3 yıl olarak belirlenmiştir. 1892’de kabul edilen programa göre, yatılı olan İstanbul İdadilerinin öğretim süresi 7 yıl, Liva/Sancak merkezlerindekilerle yeniden açılacak idadilerin öğretim süresinin ise 5 yıl olması benimsenmiştir.
Zaman zaman yapılan düzenlemeler sonunda en son aldıkları şekliyle İdadiye mezunları ancak sınavla liselere kabul edilebilen bir ortaokul halinde Cumhuriyet dönemine kadar eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürebilmişlerdir.
Sultaniyeler (Lise)
İlk Sultaniye (Galatasaray Sultaniyesi)’nin Açılması
Kısaca Sultani olarak da anılan Sultaniyeler Fransa Liselerine benzer tarzda kurulmuş okullardır. İlki 1 Eylül 1868’de İstanbul’un Galatasaray semtinde açıldığı için Galatasaray Sultanisi olarak anılmıştır.
Osmanlı Devleti 1856’da ilan ettiği Islahat Fermanı ile Müslim gayr-i müslim bütün vatandaşlarının sosyal hayatta eşitliği ilkesini benimsemişti. Fransız hükümeti 22 Şubat 1867’de Ferman ile taahhüt edilen ıslahatı yapması konusunda Babıali’ye (Osmanlı hükümetine) bir nota vermişti. Notanın bir maddesi; büyük yerleşim merkezlerinde Hıristiyan öğrencilerin de devam edebilecekleri lise seviyeli okulların açılması ile ilgili idi.
O dönemde Padişah Abdülaziz’in Avrupa seyahati gerçekleşti. Gezi esnasında Abdülaziz, bu tür eğitim-öğretim kurumlanın görüp inceleme fırsatı buldu. Bütün bu gelişmeler sonucunda Osmanlı Devleti’nin Hıristiyan tebeasının da Türkler gibi her tür devlet hizmetine girmelerine imkân sağlayacak bir okulun açılması benimsendi. Bununla ilgili olarak 15 Nisan 1868’de “Mekteb-i Sultani” adı verilecek okulun öğretime başlaması ile ilgili bir “İrade-i Sultaniyye” çıkarıldı. 1 Eylül 1868 de okul büyük bir törenle Galatasaray’da öğretime başladı.
Galatasaray Sultanisi’nin öğretime başlamasından bir yıl sonra (1869’da) yürürlüğe konulan Maarif-i Umumiye Nizamnamesinin 42. maddesi ile her vilayet merkezi olan şehir ve kasabada yeni Mekteb-i Sultanilerin açılması kabul edildi. Aynı maddeye göre Mekteb-i Sultanilere, Osmanlı Devleti’nin herhangi tebeasından olurlarsa olsunlar, Mekteb-i İdadiden imtihan vererek çıkmış (mezun olmuş) olanlar ücretle öğrenci olarak kabul olunacaklardı.
Maarif-i Umumiye Nizamnamesine göre, her vilayet merkezi ile kasabada yeni Mekteb-i Sultaniyelerin açılması benimsenmiş ise de Galatasaray Sultanisi uzun süre türünün tek örneği olarak öğretime devam etmiştir.
Din Eğitimi El Kitabı'ndam (Grafiker: 2017) adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.
Din Dersleri
Tanzimat’tan sonra, birçok alanda olduğu gibi eğitim alanında da önemli değişiklikler meydana geldi. Geleneksel eğitim kurumlarının yanında yeni eğitim kurumlan da (rüştiye, idadi….) açıldı. Haliyle bu değişiklikler din eğitimi kurumlarını ve uygulamalarını da etkiledi. Bu döneme kadar Osmanlıdaki eğitim sistemi ve kurumlan dini bir karaktere sahipken, bu dönemden sonra, medreseler hariç tutulursa, din bu sisteme ruhunu ve rengini veren kurum olmaktan çıkıp, okullardaki diğer derslerden bir ders haline geldi.
Prof. Dr.İsmail Kara'nın Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak İslam (Dergâh: 2016) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Daha işin başında Türkiye’de ve İslam dünyasında, “Din Dersleri”nin modernleşme süreçlerinin, modern (laik) okullaşma programlarının bir parçası olarak ortaya çıktığına ve ciddi değişikliklere ve kırılmalara uğrayarak da olsa bugüne kadar böyle geldiğine işaret etmek lazım. Farklı bir şekilde söylersek bugün Türkiye’nin tartışmakta olduğu Din Dersleri meselesi problemin ortaya çıkışı, sebepleri, muhtevası, siyaseti itibariyle modern bir hadisedir ve bu sebepten ilk defa, tarihleri XVIII. yüzyılın son çeyreğine kadar çıkan yeni askerî mektepler dolayısıyla gündeme girmiştir. Çünkü Avrupa tecrübesinden biraz farklı olarak hem modern hem dindar yeni bir neslin yetişmesi arzu ediliyor, bunun üzerinden çözüme ulaşılabileceği düşünülüyordu.
Prof. Dr.Mustafa Öcal'ın Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Din Eğitimi (Dergâh: 2017) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Meslek Okulları
(1848) Öğretmen Okulları (Muallim Mektepleri)
Osmanlı Devleti döneminde ilk Muallim Mektebi/Öğretmen Okulu, rüşdiyelere öğretmen yetiştirmek amacıyla ve Daru’l-Muallimin adıyla 1848’de açılmıştır.
1868’de ilkokullara öğretmen yetiştirmek amacıyla kurulan Daru’l-Muallimin-i Sıbyan’ın açılmasından sonra adı; Daru’l-Muallimin-i Rüşdi olarak değiştirilmiştir.
Sıbyan mekteplerine muallim, bugünkü ifade ile sınıf öğretmeni yetiştirecek okul açma konusu, ortaokul seviyesindeki rüşdiyeler için kurulan Daru’l-Muallimin’den 20 sene sonra gerçekleştirilmiştir. “Daru’l-Muallimin-i Sıbyan” adı verilen bu okul İstanbul’da 1868’de öğretime başlamıştır.
Hasan Sabri Çeliktaş'ın Yüksek Din Eğitimi Anlayışının Değişimi (İstanbul Ünv.: 2017) adlı Doktora Tezinden kısaltılarak alınmıştır.
II. Mahmud Han’ın (1808-1839) ilköğretimi tüm Osmanlı tebaasına yayma fikri ile birlikte halkın eğitilmesi meselesi yeni bir boyut kazanmıştır.70 Bu çerçevede var olan ve yeni oluşan eğitim kurumlarını düzenlemek, ilerletmek ve organize etmek maksadıyla Meclis-i Maarif-i Umûmiyye (1846) kurulmuştur. 1847 yılında Sıbyan mektepleri hakkında çıkarılan talimatta da mektep muallimlerinin eğitim öğretim yöntemleri ve ders araç gereçleri hususunda yönlendirildikleri görülmektedir. Öğretmenlerin niteliğini arttırmaya yönelik bu tür gayretler mesleğin uzmanlarını ayrı bir okulda yetiştirme fikrini de gündeme getirmiş olmalıdır. Zira bir sene sonra önemli bir adım atılmıştır. Rüşdiye mekteplerinde öğretmenlik yapmak için yeni bir öğretici kuşağı yetiştirilmek üzere 1848’de Darulmuallimin adı altında bir kurum oluşturulmuştur.
Okulun ilk müdürlerinden olan ve ilk nizamnamesini hazırlayan Ahmed Cevdet Paşa (1823-1895), söz konusu nizamname ile birlikte sunduğu takririnde, Darulmuallimin talebelerinin “Arabi, Farisi ve riyaziyatta ifade ve talime muktedir” bulunmalarını şart koşmaktadır. Okulun öğrencilerinin medrese talebelerinden oluştuğunu da ilave etmemiz gerekmektedir. Bu ve benzeri özellikler yeni kurulan okulun medrese eğitim anlayışı ile irtibatını göstermektedir.
1848’de kurulan Darulmuallimin’in hazırlanan ilk nizamnamesinde öğrencilerin göreceği derslerin, usûl-i ifade ve talim, lisan-ı Farisi, riyaziyattan fenn-i hesab ve lazım olacak mertebede hendese, mesaha, heyet ve coğrafya olduğu anlaşılmaktadır.
Prof. Dr.Mustafa Öcal'ın Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Din Eğitimi (Dergâh: 2017) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
(1854) Hukuk Mektepleri (Muallimhane-i Nüvvab)
Tanzimat döneminin önemli gelişmelerinden biri 1854 yılında olmuştur. Bu yılda Süleymaniye’de kadı/hakim yetiştirilmek üzere üç yıl öğretim süreli Muallimhane-i Nüvvab açılmıştır. Böylelikle kadı yetiştirme görevi medreselerden bu yeni eğitim-öğretim kurumuna devredilmiştir. Sonraki yıllarda birkaç defa isim değişikliğine uğratılmıştır ve Osmanlı Devleti’nin son dönemine kadar kadı (hakim) yetiştirme görevini sürdürmüştür.
Hasan Sabri Çeliktaş'ın Yüksek Din Eğitimi Anlayışının Değişimi (İstanbul Ünv.: 2017) adlı Doktora Tezinden kısaltılarak alınmıştır.
II. Mahmud Han’ın (1808-1839) döneminden önce ve sonra şekillenen yeni devlet anlayışı ister istemez yeni hukuk alanlarını da beraberinde getirmiştir. Kara ve deniz ticaretinin önceki yüzyıla nazaran artışı, gayrimüslimlerin vatandaşlık hakları elde etmeleri, yeni devlet anlayışına göre düzenlenen kanun ve nizamnamelerin çoğalması, medeni kanun düzenlemeleri gibi etkenler yeni hukuk alanlarının ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.
Tanzimat’ın ilanı ile birlikte… 1840 yılında hakimlerin durumlarıyla ilgili yayınlanan talimnamede, şer’i mahkemelerin yargılama konusu dışında kalan “idare, vergi veya ceza” ile ilgili birtakım hususların yerel meclis tarafından “muhakeme ve müzakere” edilmesiyle ilgili bir madde bulunmaktadır. Nizamiye mahkemelerinin oluşumuna zemin hazırlayan bu gelişmeler ileride yargılamanın ve mahkemelerin ayrışmasına da ortam hazırlayacaktır. Mahkemelerin şeklen ve usulen ayrışması, hukuk alanlarının ve bunların uygulayıcısı olacak olan hakim ve hukukçuların da bölümlenmesi manasını taşımaktadır. Bu durum doğal olarak süreç içinde hukuk eğitiminin de çeşitlenmesine neden olmuştur.
XIX. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nde hukuk eğitimi medreselerde yapılmıştır. Medreselerin eğitim müfredatında günümüzde İslam Hukuku da denilen fıkıh ilminin eğitimine önemli bir yer ayrılmıştır. Bununla birlikte yeni hukuk alanlarının öğretilmesi meselesi İslam Hukuku’nun öğretildiği medreseler haricinde başka kurumlarda düşünülmüş olmalıdır.
Muallimhane-i Nüvvab (1855), Darulfünûn-ı Osmani’deki İlm-i Hukuk Şubesi (1869), Kavanin ve Nizamat Dershanesi (1870), Darulfünûn-ı Sultani’deki Mekteb-i Hukuk (1874) ve müstakil olarak kurulan Mekteb-i Hukuk-ı Şahane (1297/1880) bütün müfredatıyla birlikte sadece hukuk eğitimi veren okullar olarak incelenmiştir.
Osmanlı Devleti’nde XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar medrese yüksek eğitimini bitiren kişilerin önemli kısmı hukuki ve idari alanlarda istihdam edilmişlerdir. Hukukçu yetiştiren eğitim kurumları ile Mekteb-i Mülkiye gibi devlete idari eleman yetiştiren okulu ele almamızın nedeni bir anlamda medresenin bu alandaki görevlerini devralmalarıdır.
Muallimhane-i Nüvvab (1855) ve Din Eğitimi
Osmanlı Devleti’nde yargılama işleri, ilmiye sınıfı mensubu olan kadıların uhdesindedir. Gerek büyük gerekse küçük yerleşim yerlerinde kadılar, çeşitli nedenlerden dolayı bizzat görevlerinin başında bulunamamakta ve kendi yerlerine vekalet eden naib denilen yardımcıları göndermekteydiler. Naibler, kadı adına hüküm verme yetkisine sahip olmakta, kadının diğer beledi ve idari hizmetlerini yürütmekteydiler.
Naiblerin niteliğinin artırılması hususunda planlanan uygulamalar 1838’de çıkan Ceza Kanunnamesi’nde gündeme getirilen naib olacakların imtihan edilmesi meselesinden sonra hukukçu eğitimine yönelik atılmış önemli bir adımdır.
Naiblerin Eğitimi
Adli alanda 1855 yılında yapılan düzenlemelerle birlikte naib, yargı meselesinin önemli bir aktörü olmuştur. Buna rağmen onların eğitimi ve niteliklerinin artırılması konusunda, imtihanla seviyelerinin belirlenmesi dışında bir şey yapılmamıştır.
Şer’i hizmetlerde bulunacaklar için açılması düşünülen okulun ismi, başta Meclis-i İntihab’ın raporunda olmak üzere kuruluş aşamasındaki resmi yazışmalarda “Muallimhane-i Kudat” yani “Kadılar Okulu” şeklinde geçmektedir. Lakin bu isim okulun kuruluşundan sonraki belgelerde geçmemiş, bunun yerine “Muallimhane-i Nüvvab” ismi kullanılmıştır. Okulun ismi için ilk belgelerde “kadı” kelimesinin kullanılıp sonradan “naib”de karar kılınması, yeni açılan kurumun eğitim içeriği ile medrese eğitimini birbirinden ayırmak için olmalıdır. Kadı ile naib arasındaki fark, aynı zamanda naib okulu ile medrese arasındaki farkı da göstermektedir. Zira kadı olmak için ulûm-ı Arabiye, mantık, kelam, usûl-i fıkıh, fıkıh, tefsir, hadis ilimlerinin uzun bir eğitim sürecinde okunması gerekirken, naib olmak için fıkıh, ilm-i feraiz, ilm-i sakk ve hattın öğrenilmesi ve medreseye nisbeten kısa bir süre eğitim görülmesi gerekmektedir. İki okul arasındaki farkı adeta belirtircesine, Muallimhane-i Nüvvab’dan mezun olanlara ilmiye rütbesi verilmemiştir. edilmiştir. Bu rütbeler öğrencinin okul sonunda yapılan imtihandaki başarısına göre verilmiştir.
Okulun kurulduğu dönemlerde şer’i mahkemelerin haricinde farklı yargı kurumları açılmış ve Muallimhane-i Nüvvab mezunları, şer’i mahkemelerle birlikte farklı yargı alanlarına bakan nizamiye mahkemelerinin de önemli insan kaynağı haline gelmişlerdir.
Müfredatlarının medresede uygulanan programdan hafif, pratik ve kolay olması ile okulu bitirdikten sonraki iş imkânlarının hazır bulunması Muallimhane-i Nüvvab’ın öğrenciler tarafından tercih edilebilirliğini artıran önemli özellikler arasında görülmektedir.
Muallimhane-i Nüvvab’ın açılmasını ve eğitim tarzını iki yönlü okumak mümkündür. İlki pratik ve çabuk sonuç alan bir eğitim; ikincisi de tek bir alana yoğunlaşan mesleki eğitim vermektir. Medrese yüksek eğitim anlayışında hukukçu olmak, iyi bir dil uzmanı, mantıkçı, edebiyatçı, kelamcı, usûlcü, muhaddis ve müfessir olmakla mümkündür. Muallimhane-i Nüvvab’da hukukçu olmak için ise bu özellikler aranmamakta, bunun yerine hukuki bir meseleyi Dürer ve Mülteka kitaplarına göre değerlendirmeye ve söz konusu meseleye yönelik şer’i belge düzenleyebilmeye bakılmaktadır.
1914 yılına gelindiğinde Nüvvab okulunun ismi Medresetü’l-Kudat olarak değiştirilmiş; ayrıntılı bir nizamnamesi hazırlanmıştır. Medresetü’l-Kudat’a girmek için istenen şartlara bakıldığında, 1855’te ilk açılan Muallimhane-i Nüvvab’dan itibaren seviyenin ne kadar yükseldiği görülmektedir. Giriş imtihanında sorumlu tutulan derslerin ilk bölümü öğrencilerin medrese eğitim müftedatında görebilecekleri dersler arasındadır. 1855 yılında ilk açıldığında sadece beş dersi olan naib okulunun 1914’e gelindiğinde yirmi üç derse ulaştığı görülmektedir. Ders programının sürekli zenginleşerek yenilenmesi okulun kendini geliştirdiğinin bir göstergesidir.
Mekteb-i Mülkiye (1859)
Mekteb-i Mülkiye, 1859’da açılmıştır. Okulun açılacağına dair bilginin yer aldığı Takvim-i Vekayi nüshasında kurumun kaymakam ve kaza müdürü gibi yöneticileri yetiştireceğinden; öğrencilerin kalemiyenin ehliyetlilerinden seçileceği bildirilmektedir.
Nizamnamenin sekizinci maddesinde okulda okutulacak dersler arasında şunlar sayılmaktadır: fenn-i hat, inşa, hesab, hendese-i ameliye, tarih, coğrafya, istatistika, kavanin-i cedide-i saltanat-ı seniyye, hukuk-ı milel, muahedat-ı devlet-i aliyye, ekonomi politik ve bunlara ilaveten idare-i memlekette muktazi olan sair bazı şeyler.
Muallimhane-i Nüvvab’dan sonra medrese haricinde öğretime konu olduğu bir yüksek öğretim veren okuldur.
II. Abdülhamid Han (1876-1909) tahta geçtikten sonra Mekteb-i Mülkiye’nin yeniden düzenlenmesi hususu ile yakından ilgilenmiştir. Bu konu hakkında 1877’de yayınlanan resmi tebliğde, okulun genel itibariyle memleketin genişliğine oranla nitelikli idareci yetiştirmeye yeterince cevap veremediği üzerinde durulmaktadır. Memleket şartları dikkate alınarak o dönemde Darulfünûn-ı Sultani için yapılan düzenlemeler gibi okulun ıslahına yönelik çalışmaların başladığı bildirilmektedir.
Mekteb-i Mülkiye-i Şahane için 1892 tarihinde yeni bir nizamname düzenlenmiştir. Nizamnamedeki ders programına göre hazırlanan ders cetvelinde, yüksek din eğitimi alanına ait derslerin arttığı görülmektedir. Bu kapsamda muallimlerin öğrencilerin güzel ahlak ve davranışlarıyla özel olarak ilgilenmesi gerektiği belirtilmektedir. Altıncı maddede muallimlerin tedris edecekleri fünûn ve ulûm derslerini, bunlar arasında da özellikle fıkıh, akaid-i diniyye, ahlak ve terbiyeye dair olan dersleri ayrıntılarıyla ve hakkıyla öğretmeye gayret göstermeleri istenmektedir.
Mülki ve idari görevle bir insan topluluğuna üst düzey görevli veya yönetici olacak kişilerin toplumun inançlarını yakından bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında yüksek din eğitimi kapsamındaki usûl-i fıkıh, fıkıh, ilm-i kelam, tefsir ve hadis ilimlerinin Mekteb-i Mülkiye gibi yüksek öğretim veren bir okulun müfredatına alınması önemlidir. Okulun ders programında kendisine yer bulan dersleri bu şekilde düşünmek mümkündür. Mekteb-i Mülkiye’nin öğrencilerinde Müslümanlık kültürü oluşturmak ve toplumla irtibat kurabilecek bir dini bilgi düzeyine çıkartmak istenmiş olmalıdır.
Prof. Dr.Mustafa Öcal'ın Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Din Eğitimi (Dergâh: 2017) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Diğer Bazı Meslek Okulları
I. Abdülmecid döneminde 1847’de Ziraat Mektebi öğretime başlamıştır.
1859’da Orman ve Maden Mektepleri devreye girmiştir ki bunlar Cumhuriyet döneminin Orman ve Maden Fakültelerinin ilk nüveleridir.
II. Mahmut 1826’da Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmış, “Nizam-ı Cedit” adlı yeni bir ordu kurmuştur. Yine II. Mahmut döneminde 1834’te Mekteb-i Ulûm-ı Harbiye kurulmuştur.
Abdülazız Han (1861-1876) döneminde 1875’ten itibaren Askeri Rüşdiyeler devreye girmiştir.
Sağlık Eğitim Kurumları
II. Mahmut döneminde 1826 yılında Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane-i Mamure (Tıp Fakültesi) öğretime başlamıştır.
I. Abdülmecid dönemine denk gelen 1842’de Ebe Mektebi öğretime başlamıştır.
Abdülaziz döneminde sivil tabip (doktor) yetiştirmek ve her şehir ve kasabada birer tabip bulundurarak halk sağlığına hizmet sağlamak amacıyla 1866’da Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye açılmıştır.
II. Abdülhamid (1876-1909) döneminde 1283/1879’da Eczacı Mektebi açılmıştır.
Abdulaziz döneminde 1864’te bir Mekteb-i Sanayi (Sanat Okulu) kurulmuştur. Aynı yıl devletlerarasında daha kolay haberleşme yapılabilmesi ve diğer devletlere gönderilecek elçilik mensuplarının dil öğrenebilmesi için Lisan Mektebi” öğretime başlatılmıştır.
Keza; yine Abdulaziz Han döneminde 1868’de bir Sanayi Mektebi öğretime başlamıştır. 1870’de ise Kız Sanayi Mektepleri (Kız Meslek Liseleri) açılmıştır.
Azınlık Okulları
Gülhane Hatt-ı Hümayûnu (1839) ve Islahat Fermanı (1856) sonrasında azınlıkların durumlarında bir farklılaşma görülmeye başlanmıştır. Çünkü Gülhane Hatt-ı Hümayûnu ile Hıristiyan ve Yahudi dinine mensup tebeanın canlarının, mallarının ve namuslarının emniyet altına alındığının yeniden teyidi ve kendilerine verilen eğitim ve öğretim yapma ve yaptırma hakları onların okul açmalarını hızlandırmıştır.
Rum Mektepleri
Rumlarca İstanbul’da tesis edilen en eski mektep, Fener Rum Mektebi’dir. Bu mektep aslında İstanbul’un fethinden önce de mevcut idi. Fatih de mektebin faaliyetine ruhsat vermiştir. 1881’de Rum zenginlerinin topladıkları para ile özel olarak bir de bina inşa edilmiştir. Mektepte Edebiyat, Felsefe, Din, Riyaziyat ve Fizik dersleri okutulmuştur. İlk iki sınıfı, ilk mekteplerin son iki sınıfının karşılığı olmak üzere 8 yıllık öğretim süresi olan okulun 300’ü aşkın talebesi vardı. Derslerin çoğunluğu Rumca olmakla birlikte Türkçe kültür dersleri de verilmekte idi.
Rumlarca açılan bir diğer mektep Heybeliada Papaz Mektebi’dir. 1844’te II. Mahmut zamanında Patrik Yermanos’un müracaatı üzerine yüksek seviyede teoloji (İlahiyat) eğitimi yaptırmak üzere Tepe Manastırı denilen Ayatriyada Manastırı yanında bir mektep inşa ettirilmiştir. Mektep kuruluşundan itibaren 1923 senesine kadar Ortodoks İlahiyat Mektebi adını taşımıştır.
İstanbul’da açılan ve Kuruçeşme Üniversitesi olarak bilinen Rum Mektebi ise Dil-Edcbiyat, Hendese-Riyaziyat ve Tıp şubeleri olan bir eğitim-öğretim kurumdur. 1805’te III. Selim zamanında kurulmuştur. Patrikhane ile ilgisi yoktur, bundan dolayı bir anlamda laik bir öğretim kurumudur. Bu mektep, 1820’de ortaya çıkan Rum isyanına kadar faaliyetlerini sürdürmüş, bu olay üzerine faaliyetlerine son verilmiştir.
Ermeni Mektepleri
1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı’ndan sonra Ermeniler eğitim ve kültür faaliyetlerine hız vermişlerdir. Önceki dönemde az sayıda Ermeni vatandaş devlet hizmetinde çalışırken bu dönemde daha çok sayıda Ermeni görev üstlenmeye başlamıştır. 1841’den itibaren gayr-i müslimlerin Tıbbiye’ye girmelerine müsaade edilmesi üzerine Ermeni asıllı gençler de burada tahsil görerek orduda hizmet etmeye başlamışlardır.
1860 yılında İstanbul’daki Ermeni Okulu sayısı 42’ye ulaşmıştır.
Anadolu’da ise; 1874’te yayınlanan bir istatistiğe göre 469 Ermeni ilkokulu ve anaokulu vardı.
Yahudi Mektepleri
Osmanlı’nın Yahudi asıllı tebeasından Alliyans İsrailit isimli bir kişinin öncülüğünde ilk defa 1875’te İstanbul ve diğer bazı şehirlerde okul açmaya başladıkları tespit edilmiştir. Ancak onun bu faaliyeti bazı Yahudi cemaatleri tarafından şiddetle tepki almış ve eleştirilmiştir. [61]
Yabancı Devletlerin Okulları
Osmanlı Devleti içerisinde yalnızca “azınlık” statüsündeki gayr-i müslimler değil, hemen tamamı Hıristiyan olan başka devletler de okullar açmışlardır. Okulu açan devletler genellikle Hıristiyanlığın; Fransa ve Avusturya gibi Katolik, Rusya gibi Ortodoks, İngiltere ve ABD gibi Protestan mezhebinin mensuplarıdır. Böyle devletler Osmanlı ülkesinde açtıkları okullarda doğal olarak kendi mezheplerinin dinî akideleri doğrultusunda eğitim ve öğretim yaptırdıkları gibi aynı zamanda bu vasıtayla kendi kültürlerini yayma ve fırsat buldukça misyonerlik faaliyetlerinde bulunma gayreti içerisinde de olmuşlardır.
İstanbul’da 1697-1839 yılları arasında toplam 31 Katolik okul açıldığı tespit edilmiştir.
XIX. yüzyılın ortalarına doğru 12 Misyoner Okulu açılmıştır. Bunların içerisinde Robert Koleji, İstanbul Kız Koleji, Beyrut Amerikan Üniversitesi, Kahire Amerikan Üniversitesi, Tarsus Amerikan Koleji hâlen faal olanlardır.
Yabancı devlet okulları 1840’tan sonra yaygınlaşmıştır. Okulların çoğunluğu yatılı idi ve genellikle fakir Hıristiyan çocuklarını alıp okutuyor ve iş sahibi yapıyorlardı. Ancak zamanla Müslüman çocukları da yabancı devletlerin açtıkları okullarda eğitim görmeye başlamışlardır. Bu mekteplerde eğitim gören ilk Müslüman Türk çocuklarının Müşir Fuat Paşa’nın oğulları olduğu nakledilir. Müşir Fuat Paşa 8 çocuğunu Kadıköy’deki bir Katolik Mezhebi okulu olan Saint-Joseph Kolejinde okutmuştur. Ondan sonra çok sayıda Müslüman aile çocuklarım bu tür okullarda okutmaya başlamış ve giderek sayı çoğalmıştır. Müslüman öğrencilerin sayısı 1890-1900’da %15 iken 1911’de %56’ye yükselmiştir.
Saint-Joseph Koleji’nde Türkçe bütün talebeler için mecburi idi. Öğrencileri ise, genellikle prens, mareşal ve general, banka direktörleri doktor, avukat... gibi elit tabaka çocuklarıydı.
ABD Okulları
Osmanlı Devleti sınırları içerisinde okul açan ülkelerin başında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gelmektedir. Çünkü bu ülkenin açtığı okullar hem Osmanlı coğrafyasında belli bazı bölgelere yayılmış ve hem de okul sayısı yüzlerle, öğrenci sayısı ise binler ve hatta on binlerle ifade edilmektedir.
Osmanlı Devleti’nde ilk Amerikan Okulu 1824 yılında Beyrut’ta açılan Syrian Protestant College adındaki okuldur. 1824 yılından 1886 yılına kadar geçen dönemde 400’e yakın Amerikan Okulu açılmıştır. Amerika’nın açtığı okulların yoğun olarak bulunduğu bölgeler Adana, Beyrut, Bitlis, Diyarbakır, Halep, Elazığ ve Sivas vilayetleri ile bu merkeze bağlı Kudüs Sancağı ve özerk statüdeki Cebel-i Lübnan Sancağı’dır. İstanbul’da ise Kız Koleji açılmıştı.
ABD’nin açtığı bu okullarda genellikle Ermeni, Bulgar, Rum, İngiliz, Amerikalı ve Yahudi çocukları yanında az da olsa Türk öğrenciler öğrenim görmüşlerdir. Bu okullarda öğretmenlik yapanlar ise, ilk dönemlerde yurt dışından gelen misyonerlerdi.
1900 yılına gelindiğinde Amerika tarafından Anadolu’da açılmış olan Misyoner Okullarının sayısı yüzleri bulmuştur. Bu okullarda toplam 17.556 öğrenci öğrenim görmekte idi.
Amerikalılar tarafından 1863 yılında İstanbul Bebek’te Rumelihisar üzerinde küçük bir evde Robert Kolej açılmış, burada Protestan mezhebine uygun eğitim ve öğretim yaptırılmıştır.
Boston Amerikan Kadınlar Cemiyeti tarafından 1871 yılında Üsküdar’da İstanbul Amerikan Kız Koleji açılmıştır.
Diğer Ülkeler
Osmanlı Devleti’nin son döneminde, ülke sınırları içerisinde okul açan yalnızca Amerika değildi. Çoğunluğu Avrupa ülkeleri olmak üzere daha birçok yabancı devlet tarafından da çok sayıda okullar açılmıştır. 1870-1890 yılları arasında yabancı devletler tarafından Osmanlı Devleti sınırları içerisinde açılan okulların sayısı 707’yi bulmuştur.
-
Fransız okulları 72
-
İngiliz okulları 83
-
Amerikan okulları 465
-
Avusturya okulları 7
-
Alman okulları 7
-
İtalyan okulları 24
-
Rus okulları (Beyrut’ta) 44
-
İran okulları 2
-
Yunan okulları (İzmir’de) 3