top of page
unver_gunay.jpg
Dinin Sosyolojik Tanımları
Prof.Dr. Unvar Günay'ın Din Sosyolojisi (Ä°nsan: 2012) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
ÇeÅŸitli din tarifleri arasında birtakım benzerlikler görülmekle birlikte önemli farklılıklar da dikkati çekmektedir. Esasen bugün bütün din sosyologlarının üzerinde ittifak ettikleri bir din nazariyesi ve buna baÄŸlı bir din tarifi de mevcut deÄŸildir. Pek çok tarifler mevcuttur. Ancak onların her biri, haklı olarak tenkitlere maruz kalmaktadır. Nitekim, böyle olduÄŸu için, bugün zaten sosyologların ittifak ettikleri bir tek toplum nazariyesi de mevcut deÄŸildir. ÇeÅŸitli sosyoloji ekolleri bu nazariyenin arayışı içerisinde olan ilmi yönelimleri yansıtmaktadırlar ki, bu durumun benzerini din konusunda ve din sosyolojisinde de aynen buluyoruz.
​

Yine hemen iÅŸaret etmemiz gerekmektedir ki, özellikle sosyologlar dini tarif ederken belli bir dini deÄŸil de zaman ve mekân itibariyle insanlar arasında her yerde ve devirde görülen ilahî olsun olmasın bütün dinleri göz önüne almaktadırlar. Åžurası bir gerçektir ki, “Hak” dinlerle “Batıl” dinler arasında öz, kaynak, mahiyet, hedef ve deÄŸerler bakımından önemli farklılıklar bulunmakla birlikte, bütün dinlerin hepsi din olmak itibariyle aynı ad altında birleÅŸmiÅŸ durumdadırlar. Ä°nsan toplulukları ise dünyanın her yeri ve tarihin her devrinde toplumdurlar. Buna göre, sosyoloÄŸun dini anlayışı ve tarifinin gelmiÅŸ geçmiÅŸ bütün dinleri kucaklamasından daha tabiî bir ÅŸey olamaz. Bununla birlikte, böylesine geniÅŸ ve iddialı bir amaca yönelmiÅŸ bulunan sosyologlar, dini tarif ederken büyük ve oldukça güç problemlerle karşı karşıya kalmışlardır.  

​

  1. Etnolog ve antropologların din konusuna el atmış, dinin tarifi konusu üzerinde durmuÅŸlardır. Ä°ngiliz antropoloÄŸu E. B. Tylor dini “ruhî varlıklara inanç” ÅŸeklinde tarif etmektedir. Bununla birlikte Tylor’un bu ziyadesiyle entelektüalist ve bu inançların beraberinde getirdikleri sırf dinî saygı ve korku duygusu ve heyecanlarına yer vermeyen tarifi pek o kadar kabul görmemiÅŸtir. Tylor’un bu tarifi, dinî tutumun konusunu teÅŸkil eden hususlara daima kiÅŸileÅŸmiÅŸ varlıklar gözüyle bakmak gerektiÄŸini içeriyormuÅŸ gibi görünmesi sebebiyle de tenkit edilmiÅŸtir.

  2. Daha sonraki bir dönemin antropoloÄŸu olan Radcliffe-Brown’ın tarifinin yukarıda sözü edilen bu noksanlıkları gidermek amacına yöneldiÄŸi anlaşılmaktadır. Radcliffe-Brown’a göre din, “Bizim dışımızda olan manevî veya ahlaki güç diyebileceÄŸimiz bir güce karşı bir baÄŸlılık duygusunun bir anlatımından” ibarettir. Ona göre bu baÄŸlılık duygusunun temel ifadesi “ayin” (ritüel) anlatımıdır. Radcliffe Brown’ın bu tarifi sosyolojik anlatımının önemli bir yönünü oluÅŸturan “ameli" (pratik) veçhe üzerinde ısrar etmekle birlikte, dini tecrübenin “nazari” (teorik) anlatımına hakkını vermemesi sebebiyle tenkit edilmiÅŸtir.

  3. Bir baÅŸka antropolog olan Geertz dini “Ä°nsanlarda uzun süreli, geniÅŸ kapsamlı ve güçlü güdüler yerleÅŸtirmeye çalışan bir semboller sistemi” olarak tanımlamakta ve böylece dindeki “sembolik” ve “fonksiyonel” yönü vurgulamaktadır. Aynı ÅŸeklide Geertz dini her ÅŸeyden önce toplumda kültürel bir sistem olarak görüyor.   

  4. Bir kısım mütefekkirler ve özellikle dinler tarihi uzmanları dini “Tanrı’ya (monoteist dinler) veya Tanrılara (politeist dinler) yapılan ibadet ve ayinler” olarak anlamaktadırlar. Fransız sosyoloÄŸu E. Durkheim bu tanımı eleÅŸtirmektedir. Durkheim’in belirttiÄŸine göre, “Tanrısız dinler” de mevcuttur ve bu tanım bu tür dinleri dışarıda bırakmaktadır. Tanrısız dinlerin tipik bir örneÄŸini Budizm teÅŸkil etmektedir. Gerçi, sonraki geliÅŸmeleri içerisinde Buda dini Ä°ndra, Agni, Varuna gibi ilahların varlığını kabul etmektedir. Ancak Budist, bu tür tanrılardan yüz çevirmekte, onlarla ilgilenmemektedir. Budizm’in yanı sıra Jainizm, Taoizm ve Konfüçyanizm dinlerinde de bu çeÅŸit durumları görmek mümkündür. Aynı ÅŸekilde, Animizm denilen ve birtakım ruhlara tapınmaktan ibaret bulunan iptidai din ÅŸekillerinde de mücerret bir Tanrı anlayışı mevcut deÄŸildir. Kendilerine tapımlar ruhani varlıklar, insan gücünün üstünde ve dışında birtakım varlıklar olup, bu varlıklar grubu içerisine ölü ruhları, cinler, periler, vs. de dahildir.

  5. Bir baÅŸka tanım dini “tabiatüstü” ve “sonsuz” kavramlarıyla açıklamak istemektedir. Tabiat üstü, anlaşılmayan ve bilinmeyen ÅŸeyler ve sırlar alemi demektir. Dini bu açıdan ele alan Max Müller “Her dinde zihnin anlayamayacağı ÅŸeyi zihne sığdırmak, anlatılamayan ÅŸeyi bir takım deÄŸiÅŸik isimler ve yakıştırmalarla açıklamaya çalışmak ve sonsuza yönelmek eÄŸilimi görülür” demekte; buna göre dinin, “Duygular ve aklın nüfuz edemediÄŸi ÅŸeylerle ilgili birtakım inançlar ve uygulamalardan meydana gelen bir sistem” olduÄŸunu ve onun konusunu akim idrak edemediÄŸi, anlaşılmaz ve esrarengiz sırların oluÅŸturduÄŸunu söylemektedir. E. Durkheim bu tarife de karşı çıkmakta ve tabiat üstü kavramının son zamanlarda ortaya çıkmış yeni bir mefhum olduÄŸunu ifade etmektedir. Bu kavrama ilkel dinlerde rastlamak mümkün deÄŸildir. Esasen tabiat üstü kavramı tabiî kavramının karşıtıdır. Ä°lkel insan deÄŸiÅŸen tabiat olayları karşısında hayrete düÅŸmekle birlikte bunlarda bir sır görmemekte, aksine onlara ender rastlanır, dehÅŸetli manzaralar gözüyle bakmaktaydı. Bize tabiî kavramının varlığını öÄŸretenler müspet ilimlerdir. Ancak onlardan sonradır ki biz, tabiatı aÅŸan, insan aklının eriÅŸemeyeceÄŸi ÅŸeylerin varlığını bilebiliyoruz. Aynı ÅŸekilde, sır fikri de sonradan ortaya çıkmış bir düÅŸüncedir. Totemizm gibi ilkel dinlerde ne tabiat üstü ve ne de sır fikri mevcuttu. Buna raÄŸmen Totemizm ona inananların dini olmuÅŸtur.  

  6. Moris Jastovs’un “Dinin Ä°ncelenmesi” adlı eserinde din üç unsurdan müteÅŸekkildir: 1) Bize baÄŸlı olmayan bir güç ya da güçler kabul etmek, 2) Bu güç ya da güçlere bizim baÄŸlı olduÄŸumuz duygusunu taşımak, 3) Bu güç ya da güçlerle temasa geçmek. Buna göre dini ÅŸöyle tarif etmek mümkündür. “Bizi an ve bizim kendilerine baÄŸlı olduÄŸumuzu hissettiÄŸimiz güç ya da güçlere inanmaya” din denir.

  7. Dini büyüye baÄŸlayan James Frazer’in tarifi: “Din, tabiatın ve beÅŸer hayatının akışına yön verdiÄŸine ve onu idare ettiÄŸine inanılan üstün güçlerin insan için elveriÅŸli hale getirilmesidir”. Böylece tanımlanan din, biri “nazarfi (teorik) ötekisi de “amelî” (pratik) olmak üzere iki unsura sahiptir.  

  8. Din Psikolojisinin kurucusu olarak kabul edilen William James'a göre, temelinde ne sosyal ve ne de kurumsal hiçbir yöne sahip bulunmayan, aynı zamanda süpekülatif veya aklî türden olmadığı gibi patolojik türden de olmayan din, her ÅŸeyden önce “tabiat üstü” bir manaya sahiptir. Buna göre din, “Tek başına ferdin kendisini ilahî kabul ettiÄŸi ÅŸeyle münasebet halinde olarak mülahaza ettiÄŸi durumdaki duyguları, hal ve hareketleri ve tecrübelerinden ibarettir.   

  9. W. James’in bu tarifi, din sosyolojisinin en önemli isimlerinden olan Wach’a göre dinî tecrübeyi tam olarak kucaklayamaması ve onu tamamen sübjektif bir vakıaya irca etmesi sebebiyle eksik kalmaktadır. Zira James, dinin özünün ferdî duyguda yattığını öne sürmekte olup, gerçekte ise dinî tecrübenin sübjektif yönü kadar objektif yönü de önemlidir. Esasen, dinî tecrübenin tam bir tetkiki ve tarifinin her iki yöne de hakkını vermekle mümkün olacağı anlaşılmaktadır.

 

Buraya kadar sıraladığımız din tariflerine baÅŸkalarını da eklemek mümkündür.

Müslüman alimlerin insanda aynı zamanda hem fıtri ve hem de kesbi olduÄŸunu ifade ettikleri dinin yüce hakikatini, din sosyologları kısaca “korkutucu ve büyüleyici sır” olarak vasıflandıran “kutsalın tecrübesi” veya “yaÅŸanması” ÅŸeklinde tanımlamaktadırlar.

​

Dinin ne olduÄŸunu tanımlamada sosyologların görüÅŸlerini ele alırken, konunun başında da iÅŸaret ettiÄŸimiz gibi, sosyologların din tarifi konusunda birleÅŸemediklerini ve zaten onların toplum ve dolayısıyla sosyoloji anlayışlarında farklılaÅŸtıklarını, ancak sosyolojisi ve din sosyolojisi dinamik birer bilim olduklarından, gerçeÄŸin arayışı sadedinde farklı görüÅŸlere yönelmelerinin tabiî olduÄŸunu ve daha da önemlisi, din sosyolojisi alanında her tarifin teorik bazı öncüllere dayandığı, bunun da din araÅŸtırmaları yapan sosyoloÄŸun ilmî çalışmalarının sonucunu etkileyeceÄŸini belirterek konuyu kapatalım.

Kültür Sayfası

bottom of page