Ä°lk Ä°lahiyat Fakültesinin Kapanması

Prof. Dr.Mustafa Öcal'ın Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Din EÄŸitimi (Dergâh: 2017) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Dâru’l-Fünûn, kapatılıp, yerine Ä°stanbul Üniversitesi kurulmuÅŸtur. Bu yeni oluÅŸumda Ä°lâhiyat Fakültesine yer verilmemiÅŸ ve böylece bu fakülte resmen ve fiilen tarihe intikal ettirilmiÅŸtir. Ancak, fakültenin yerine, öÄŸrenci almadan yalnızca birtakım araÅŸtırmalar yapmak amacıyla Edebiyat Fakültesine baÄŸlı olarak Ä°slâm Tetkikleri Enstitüsü açılmıştır. Ä°lâhiyat Fakültesi kadrosunda olan hocaların biri hariç hepsi yeni kurulan Ä°slâm Tetkikleri Enstitüsü’nde görevlendirilmiÅŸtir.
​
Ä°slâm Tetkikleri Enstitüsü ise, bir müddet sonra, burada hocalık yapan zatlardan bazılarının baÅŸka görevlere atanmaları, bazılarının da emekliye ayrılmaları —veya re’sen emekli edilmeleri— üzerine öÄŸrenci yokluÄŸu da ileri sürülerek 1936’da kapatılmıştır. Onun yerine yalnızca Edebiyat Fakültesi programında “Ä°slâm Dinî ve Felsefesi” adlı bir ders yer almıştır. Bu ders de 1941’de program dışı bırakılmıştır. Böylelikle üniversitede Ä°slâm veya genel manada din adına herhangi bir bölüm veya ders kalmamıştır.
​
Gerek Dâru’l-Fünûn’un deÄŸiÅŸime uÄŸraması ve gerekse Ä°lâhiyat Fakültesinin kapatılması hususunda dönemin Millî EÄŸitim Bakanı vekili Dr. ReÅŸit Galip’in açıklamaları ve bazı gazetelerin köÅŸe yazarlarının da etkisi olmuÅŸtur. Kezâ, o sırada rapor hazırlatmak amacıyla altı ay süre ile Türkiye’ye davet edilen ve Dâru’l-Fünûn ve eÄŸitim sistemimizle ilgili hazırladığı raporu 29 Mayıs 1932’de sunan Ä°sviçreli Albert Malche’nin da Dâru’l-Fünûn’un ve dolayısıyla Ä°lahiyat Fakültesinin kapatılışında rolü olmuÅŸtur denebilir.
​
Peki Ä°lahiyat Fakültesi neden kapatılmıştır? Bunun için ileri sürülen yegâne gerekçe; “öÄŸrenci yokluÄŸu”dur. Yani ilahiyat öÄŸrenimi görmek için gençlerin bu fakülteye ilgi duymadıkları iddia edilir. Fakat “neden ilgi duymadıklarından ve kayıt yaptırmadıklarından” bahsedilmez.
​
Biz burada Ä°lahiyat Fakültesine öÄŸrenci ilgisizliÄŸi iddiasından baÅŸlayarak dönemin gençlerinin bu fakültede tahsil yapmalarını engelleyen bazı sebepleri kısmen de olsa açıklığa kavuÅŸturmak istiyoruz:
-
Ä°stanbul Dâru’l-Fünûnu’nun Hükmi Åžahsiyeti hakkında 1925 tarihli Dâru’l-Fünûn Talimatnamesi’nin 3. maddesi ile: Hukuk, Edebiyat, Fen Fakültesi mezunları isterlerse ve ÅŸartları tamamlayarak baÅŸarılı olurlarsa Ä°cazet Ruûsu (doktora) alırlarken, Ä°lahiyat Fakültesine bu imkân tanınmamıştır. SebilürreÅŸad Dergisi'nde de Ä°lahiyat Fakültesinin diÄŸer fakültelerden daha geri mevkide tutulduÄŸuna dair bir haber yayımlanmıştır. Dolayısıyla bu ayrımcılık daha iÅŸin başında öÄŸrenciler üzerinde caydırıcı etki yapmıştır.
-
Ä°lâhiyat Fakültesi mezunlarının öÄŸretmen olarak görev yapabilecekleri bir diÄŸer dinî eÄŸitim ve öÄŸretim kurumu olan Ä°mam ve Hatip Mektepleri kapatılarak Millî EÄŸitimde görev yapmaları engellenmiÅŸtir.
-
LâikliÄŸin uygulanmaya baÅŸlamasıyla din-devlet iÅŸlerinin birbirinden ayrılması ve her seviyedeki okul programları arasından dinî derslerin, Arapça ve Farsçanın çıkarılışı fakülteye olan ilgiyi azaltan sebeplerdendir. Çünkü mezunların Din Bilgisi, Arapça, Farsça öÄŸretmeni olarak okullarda istihdam ÅŸansları kalmamıştır.
-
Ä°kinci bölümde de açıklandığı gibi, 1927 yılında Åžûra-yı Devlet (Danıştay) kararıyla din hizmetleri devlet memurluÄŸu sınıfından çıkarılmıştır. Dolayısıyla Ä°lahiyat Fakültesi mezunlarının Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığında görev almaları da engellenmiÅŸtir. Bu fakültede hocalık yapanlardan Mehmed Ali Aynî’nin de ifade ettiÄŸi gibi; Ä°lahiyat Fakültesinden mezun olacaklara devletçe parlak bir istikbal vaad edilmemesi, bir meslek ve maiÅŸet vasıtası vaat ve temin edilmemesi giderek öÄŸrenci ilgisizliÄŸinin artmasına sebep olmuÅŸtur.
-
Fakülteye ayrılan tahsisatın kesilmesi ve daha ilk açılış yılından itibaren öÄŸrencilere yemek dahi verilmemesi de Fakülteye olan ilginin azalmasının bir baÅŸka sebebidir.
ÖÄŸrenciler konu ile ilgili olarak CumhurbaÅŸkanlığı ve BaÅŸbakanlığa dileklerini ÅŸu ifadelerle iletmiÅŸlerdir:
Ä°lahiyat Fakültesi müdavimlerine verilmekte olan yemek müteaddit teÅŸebbüsatımıza raÄŸmen kesilmiÅŸtir. Talebe açtır. Anadolu’dan sırf tahsil-i âlisini ikmal için (yüksek tahsilini tamamlamak için) yurdunu terk ederek Ä°stanbul’a gelen bizim gibi fakir köylü evladı talebenin bu ÅŸartlar altında Fakülteye devam etmeleri imkân haricindedir. Evkâf bütçesinin yedinci faslının 12. maddesindeki paradan iaÅŸemizin teminine ve 300 kiÅŸilik bir irfan ordusunun dağılmamasına delalet buyurmanızı istirham ederiz.
​
Bütün bu tespitlerden sonra ÅŸu iki soruyu sormak durumundayız:
-
Birincisi; öÄŸrencilerin önünü kesen ve fakültede öÄŸrenim görmelerini engelleyen bunca uygulamadan sonra Ä°lahiyat Fakültesi öÄŸrencisizlik sebebiyle mi kendiliÄŸinden kapanacak duruma geldi yoksa öÄŸrencisiz bırakılarak mı kapısına kilit vuruldu?
-
Ä°kincisi; acaba benzer bir uygulama diÄŸer fakültelere de uygulansa nasıl bir sonuç ortaya çıkardı? Ä°lahiyat Fakültesindeki kadar dahi öÄŸrenci bulunabilir miydi?
-
​

Prof. Dr.Ä°smail Kara'nın Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak Ä°slam (Dergâh: 2016) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
1933 Üniversite reformu çalışmaları için Türkiye’ye çaÄŸrılan Prof. Albert Malche, hazırladığı 29 Mayıs 1932 tarihli raporda, biri müdür muavini olmak üzere 13 müderrisi, 1 memuru ve 3 talebesi olan mevcut Darülfünun Ä°lahiyat Fakültesi’nin geleceÄŸi üzerinde de durmuÅŸtur. Raportör Ä°lahiyat’ın müstakil bir fakülte olmaktan çıkarılmasını ve yeni Ä°stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bünyesi içinde “Ä°slâm Tarihi, Felsefesi ve Dini” adıyla bir ÅŸube haline getirilmesini teklif etmiÅŸtir.
​
Klasik Ä°slâmî ilimlerin çok az yer aldığı, bir tür tarihçelerle, dil eÄŸitimiyle yetinildiÄŸi bu zayıf “ilahiyat” ÅŸubesi teklifi bile 30’lu yıllarda Ankara’da kabul görmemiÅŸ, din ilimleri ve din kültürünün üniversite düzeyinde tedris edilmesinden ısrarla kaçınılmış, sadece Edebiyat Fakültesi içinde Ä°slâm Tetkikleri Enstitüsünün kurulmasıyla yetinilmiÅŸtir. Bu sırada laik bir devletin üniversitesinde ilahiyat eÄŸitiminin verilemeyeceÄŸi istikametinde bazı tartışmalar olduysa da bunların mazeret aramak kabilinden olduÄŸunda ÅŸüphe yoktur. Sebep her ne olursa olsun Ankara’nın, üst bürokrasinin ve Türk siyasî elitlerinin bu kararı, ilahiyat eÄŸitimine profesyonel bir yabancıdan daha uzak durduÄŸu gerçeÄŸini ortadan kaldırmayacaktır.
​
1933’te baÅŸlayan ve kanunlara aykırı olarak yüksek din eÄŸitimin maarif sisteminde yer almadığı bu yeni süreç 1949 yılma kadar devam edecektir. Bu yıllar din eÄŸitim ve öÄŸretimi bir tarafa laik din eÄŸitiminin bile ortadan kaldırıldığı enteresan, istisnai ve her bakımdan zor bir dönemdir.