Ömer Nasuhi Bilmen (1883-1971)
Ä°stanbul Müftüsü ve Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı
Ayhan Işık (Din ve Hayat Dergisi: 24. Sayı-2015) kısaltılarak alınmıştır.
Ailesi ve DoÄŸumu
Ömer Nasûhi Bilmen, Erzurum’da Salasor 10 Ocak 1883 tarihinde dünyaya geldi. Babası ulemadan Hacı Ahmet Hamdi Efendi olup, Åžeyh-Efendizâde diye tanınırdı. Åžeyhülislamlığa sunduÄŸu tercüme-i hâl varakasında babasının “...sülâle-i tâhireden olduÄŸu beyne’l-ahâli malûmdur...” ifadesi onun da bu kutlu soydan geldiÄŸini göstermektedir.
​
Tahsil Hayatı
Ömer Nasûhi Bilmen’in ilk hocası, Erzurum Ahmediye Medresesi müderrisi ve aynı zamanda Erzurum Nakîbü’l-eÅŸrâf kaymakamı olan amcası Abdürrezzâk Ä°lmî Efendi’dir. Abdürrezzâk Ä°lmî Efendi’den iyi bir eÄŸitim almış, Arapça ve Farsça öÄŸrenmiÅŸ, birçok kitabı amcasından ve Erzurum Müftüsü Narmanlızâde Hüseyin Hâki Efendiden okumuÅŸtur. Yirmi yaÅŸlarına kadar feyz aldığı bu iki âlimin birbirine yakın tarihlerde vefatı üzerine Ä°stanbul’a gelerek (1908), Fatih dersiâmlarından Tokatlı Åžakir Efendi’nin derslerine devam etmiÅŸtir. Ä°ki senelik tahsilden sonra bu hoca efendiden de icâzet alarak dönemin kadılarının yetiÅŸtirildiÄŸi ve bir nevi hukuk fakültesi sayılan Medresetü’l-kudât’a girmiÅŸtir. Üstün baÅŸarı ile geçen öÄŸrencilik hayatının ardından 16 Temmuz 1913’te, 29 yaşında birincilikle mezun olmuÅŸtur.
​
1912 tarihinde Fatih dersiâmları arasına katılır ve Dâru’l-hilâfeti’l-aliyye Medresesi kısm-ı âlî fıkıh müderrisliÄŸine tayin edilir. Fıkıh müderrisliÄŸi ile baÅŸladığı öÄŸretim görevini, Medresetü’l-vâizîn, Sahn Medresesi, DâruÅŸÅŸafaka Lisesi, Ä°stanbul Ä°mam Hatip Lisesi ve Ä°stanbul Yüksek Ä°slam Enstitüsünde verdiÄŸi derslerle de devam ettirir. DâruÅŸÅŸafaka Lisesi’nde yirmi yıla yakın bir süre sîretü’n-Nebî, ahlâk ve yurttaÅŸlık bilgisi dersleri okutan Ömer Nasûhi Bilmen, Ä°stanbul Ä°mam Hatip Okulu ve Ä°stanbul Yüksek Ä°slâm Enstitüsünde usûl-i fıkıh ve kelam dersleri de vermiÅŸtir.
​
Arapça ve Farsça’yı çok iyi bilen, Türkçe ile birlikte bu dillerde de ÅŸiir yazabilen Bilmen, Fransızca’ya da ilgi duymuÅŸ ve bu dili tercüme yapacak seviyede öÄŸrenmiÅŸtir.
​
Ömer Nasûhi Efendi’nin Mekteb-i kudât talebeliÄŸi ve dersiâmlığı sırasında Beyânü’l-hak ve Sebilü’r-reÅŸâd mecmualarında çeÅŸitli makaleleri yayınlanır.
​
Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin Ankara’da tesisi üzerine 1 Kasım 1922 tarihinde gayrifaal memurîn meyânında Meclis-i Tedkîkât-ı Åžer'iyye azalığından açıkta kalmıştır. 1 Haziran 1923’te Sahn Medresesi kelam müderrisliÄŸine tayin edilen Ömer Nasûhi Efendi’nin buradaki hocalığı daha bir sene dolmadan 1924 tarihinde medreselerin kapatılması ile sona ermiÅŸtir.
​
Ä°stanbul MüftülüÄŸü'nde Görevleri
Ömer Nasûhi Efendi, 14 Åžubat 1926 tarihinde Ä°stanbul MüftülüÄŸü müsevvidi olarak görev almış, daha sonra baÅŸmüsevvidliÄŸe yükselmiÅŸ ve Cumhuriyet döneminin ilk Ä°stanbul Müftüsü Mehmed Fehmi Ülgener’in 20 Nisan 1943’te vefatına kadar bu vazifesini sürdürmüÅŸtür. 16 Haziran 1943 tarihinde yapılan seçimde dersiamlar ve imam hatipler tarafından Ä°stanbul Müftüsü seçilmiÅŸtir.
Ömer Nasûhi Bilmen, güncel tartışmalardan uzak kalmaya özen göstermiÅŸ ancak yeri geldiÄŸinde gayet dirayetli bir biçimde dinî bahislerdeki fikirlerini kamuoyuna açıklamaktan geri durmamıştır. 1958’de Kurân-ı Kerîm’in Latin harfleriyle yazılması gündeme gelip, dönemin Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı Eyüp Sabri HayırlıoÄŸlu bu teklife menfi cevap verdiÄŸinde; Bilmen, o zamanlar Ä°stanbul Müftüsü sıfatı ile yayımladığı bir risalede bu konudaki görüÅŸlerini belirterek HayırlıoÄŸlu’na destek vermiÅŸtir.
Bu konuların çokça yazılıp çizildiÄŸi günlerde kaleme aldığı diÄŸer eserlerinde de Türkçe Kuran okunmasıyla ilgili fikirlerini her fırsatta ifade etmiÅŸtir. “Dinde reform” tartışmalarına ise “Bozulmayan bir dinde reform mu olur?” diyerek Ä°slâm’ın ortaya koyduÄŸu iman, ahlak ve hukuk ilkelerinin orijinalliÄŸini ve evrenselliÄŸini kendinden beklenen liyakat ve cesaretle savunmuÅŸtur.
Döneminde, vaiz, hatip, imam, Kur’an öÄŸreticileri ve Diyanet personelinin siyasî ve bazı dinî münakaÅŸalara karışmaları engellenmiÅŸtir. Özellikle Kur’ân-ı Kerîm’in Latin harfleriyle yazılıp yazılamayacağı konusundaki tartışmalara karıştıkları takdirde gereken muamelenin yapılacağı tüm müftülüklere bildirilmiÅŸtir.
​
Ömer Nasûhi Bilmen’in Ä°stanbul MüftülüÄŸü ve Diyanet Ä°ÅŸleri ReisliÄŸi dönemi dinî müesseseler açısından oldukça sıkıntılı dönemlerdir. Gerek Bilmen Hoca ile gerekse dinî müesseselerle ilgili sıkı bir takibat yapılmıştır. Dönemin basınında da sık sık dinî müesseselerle ilgili yıpratıcı yazılar çıkmaktadır. Ömer Nasûhi Bilmen de kravat takmaması, başı açık oturmaması, rejime muhalif olması ve dinî telakkilere aşırı baÄŸlılığı gibi sebeplerle sık sık ÅŸikayetlere maruz kalmıştır. Yapılan tahkikat neticesinde ihbar mevzularından hiç birisinin idarî ve adlî takibi gerektirecek mahiyette olmadığı, bunların tamamen gerçek dışı asılsız iddialar olduÄŸu neticesine varılmıştır.
​
Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı Dönemi
Ömer Nasûhi Bilmen, daha önce yapılan teklifleri reddetmesine raÄŸmen 27 Mayıs 1960 Ä°htilali sonrasında Milli Birlik Komitesi BaÅŸkam ve aynı zamanda hemÅŸehrisi olan Orgeneral Cemal Gürsel’in Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı teklifini kabul eder. Bir müddet vekaleten yürüttüÄŸü bu görevi daha sonra asaleten de devam ettirerek, beÅŸinci Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı unvanını alır. Daha önceki tarihlerde yapılan BaÅŸkanlık teklifini kabul etmeyip bu kez kabul etmesi oldukça manidardır. Aslında Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı görevinden on ay gibi çok kısa bir süre içerisinde ayrılmasının gerçek sebebi, o günkü yönetimin Türkçe ezan, Kur an-ı Kerîm’in namazlarda Türkçe okunması, Türkçe ibadet ve dinde reform gibi konularda Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı üzerinde baskı kurmaya çalışmasıdır. Bilmen de selefleri gibi dinî meseleler söz konusu olunca asla taviz vermeyen bir yapıya sahipti. O günün ÅŸartlarında bu görevi kabul etmekle Türkiye’de olabilecek menfî birçok deÄŸiÅŸikliÄŸi önlemeye çalışmış, sonrasında da emekliliÄŸini isteyerek kendisini Ä°lmî çalışmalara vermiÅŸtir.
​
Bilmen, ezanın tekrar orijinal ÅŸekliyle Arapça okunacağı kararı 16 Haziran 1950 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilince uygulamanın bir an önce baÅŸlaması konusundaki titizliÄŸi ile bu hassasiyetini ortaya koymuÅŸtur. Meclis’in kararı, sabaha karşı kendisine ulaÅŸan Ä°stanbul Müftüsü Ömer Nasûhi Hoca, erken saatte Fatih Camiine gitmiÅŸ, yakın cami ve mescidlere de haber göndererek Ezân-ı Muhammedi’nin o sabahtan itibaren Arapça okunmasını istemiÅŸtir.
​
Hizmet hayatı boyunca üç aylık hac dışında uzun süreli izin kullanmadığı bilinen37 Ömer Nasûhi Bilmen, 24 Temmuz 1913 tarihinde baÅŸladığı memuriyet hayatını 5 Nisan 1961’de emekliye ayrılarak sonlandırır. Emekliye ayrıldıktan sonra kendisini tamamen ilmi çalışmalara adayan Ömer Nasûhi Bilmen; allâme yani bütün dini ilimlere vâkıf âlim modelinin son temsilcilerinden birisi olarak fıkıh, kelam, hadis, tefsir ve hatta edebiyat alanında eserler kaleme almıştır. Bilhassa fıkıh ilmindeki vukûfiyeti oldukça yüksek bir seviyeyi temsil eder. Bilmen, dört yaşında okumaya baÅŸladığı Kur’ân-ı Kerime adeta âşıktır. Her gün mutadı olduÄŸu üzere Kur’ân-ı Kerimden bir cüz bitirince kendisini ilmi çalışmalara verirdi.
​
Son yıllarını tefsirini telife hasreden Ömer Nasûhi Bilmen, yatağında, yorganına sarılmış vaziyette, yazı yazarken kendisini ziyarete gelen eski bir öÄŸrencisine son arzusunu ÅŸöyle ifade eder:
“Åžu tefsiri bitirip öyle öleyim, duam budur.”
​
Duası kabul edilen Ömer Nasûhi Bilmen, 80 yaşında baÅŸladığı eserini 85 yaşında tamamladıktan üç yıl sonra 12 Ekim 1971 Salı sabahı Fatih’teki evinde Hakk’ın rahmetine kavuÅŸur. Vefatından sonra gazetelerde çıkan yazılarda bir ilim güneÅŸinin battığı ifade edilmiÅŸ, “büyük âlim” ÅŸeklinde isimlendirilmesi için sadece Büyük Ä°slam Ä°lmihali’ni yazmış olmasının bile yeterli olacağı belirtilmiÅŸtir.