Akademik Özgürlük Üzerine

Prof. Dr. Stanley Fish'in Akademik Özgürlük (Ä°stanbul Kültür Ünv.: 2016) adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.
​
(En az) iki farklı akademik özgürlük kavramının olduÄŸu gerçeÄŸi konuyu karmaşık hale getiriyor: Biri yasal, diÄŸeri mesleki.
Mesleki akademik özgürlük kavramı, meslek birliÄŸinin kendi iÅŸlerini dışarıdan en az müdahale ile yürütme isteÄŸinin ürünü (diÄŸer meslek birlikleri de bu isteÄŸi paylaşıyor); akademik özgürlük, birincisi mesleki hedeflerin peÅŸinden gitme özgürlüÄŸü ve ikinci olarak da bu hedefleri gerçekleÅŸtirmenin yollarını kendi başına belirleme özgürlüÄŸüdür.
Meslek, kendi yetkilerini kıskanıyor ve bunları, mahkemelerin otoritesi dahil, diğer otoritelere vermekte isteksiz davranıyor.
​
Yasal akademik özgürlük kavramı (böyle bir özgürlüÄŸün olduÄŸu ölçüde) meslek birliÄŸinin istekleriyle yasal zorunluluklar arasındaki iliÅŸkide toplanıyor. Akademisyenlerin talep ettiÄŸi özgürlük, özgürlüÄŸün iddia edildiÄŸi alanlara iliÅŸkin uygulanabilir yasalarla uyumlu mu? Ya da bir diÄŸer deyiÅŸle, akademik özgürlük önemli bir yasal kimliÄŸe sahip mi? Bu soru literatürde çok tartışılmaktadır ve mahkemelerin zaman zaman ilkeye baÅŸvuruyor olmalarına karşın ardından gelen kararların tipik olarak vergi hukuku, sözleÅŸmeler hukuku ve kamu personeli hukuku, vb. gibi diÄŸer daha geleneksel zeminlerde alındığını söyleyenlere ben de katılıyorum. Akademik özgürlük söylem olarak güçlü ancak yasal açıdan zayıftır. Hatta akademik özgürlüÄŸün hukukta önemli bir varlığının olup olmadığı bile açık deÄŸildir.
​
Kimi uzmanlar akademik özgürlük kavramını mesleki ve yasal açıdan aynı çizgiye getirmeye çalışıyor; bunu ya akademik özgürlüÄŸün demokratik yönetim için gerekil olduÄŸunu ileri sürerek ya da akademik özgürlüÄŸü ifade özgürlüÄŸü hakkıyla birleÅŸtirerek yapıyorlar. Bu çabaları daha sonra açıklanacak nedenlerle ikna edici olmaktan uzak buluyorum. Bundan böyle akademik özgürlük yasal ve anayasal bir statü talep eden ancak bunu asla elde edemeyen mesleki bir proje olarak nitelenecek.
Yasal statü talebi, akademisyenlerin özel, hatta ayrıcalıklı ya da seçkin olduÄŸuna ve seçkin olduÄŸu için de baÅŸkaları için geçerli kural ve düzenlemelerden muaf olduÄŸuna iliÅŸkin bir önceki iddiaya dayanıyor. Bu tez ben onu akademik seçkincilik olarak adlandırıyorum; mahkemelerde ileri sürülmüÅŸ, ancak çoÄŸunlukla reddedilmiÅŸtir. Ancak eÄŸer seçkincilik talebi reddediyorsa akademik özgürlükten, yani özellikle akademisyenlere tanınan bir özgürlükten geriye ne kalıyor?
Akademisyenler gerçekten sadece diÄŸer herkes gibiyse akademik özgürlük, eÄŸer varsa, hangi temelde savunulabilir?
​
AKADEMÄ°K ÖZGÜRLÜK ÇALIÅžMALARI: BeÅŸ Ekol
2009'da Terrence Karran ‘Akademik Özgürlük: Evrensel Bir ideali Savunurken" baÅŸlıklı bir deneme yayınladı. Ä°lk bakışta öyle görünmese de baÅŸlık taraflı, çünkü literatürde en sık sorulan soruya peÅŸin peÅŸin yanıt veriyor: KiÅŸi akademik özgürlüÄŸü nasıl savunur? Karran’ın analizi daha baÅŸlamadan bize akademik özgürlüÄŸün onun için evrensel bir ideal statüsü talep edilerek savunulduÄŸu söyleniyor.
​
Bu talebin avantajı akademik özgürlük konusunda en sık dile getirilen itirazlardan birini kullanması. Neden belli bir mesleÄŸin üyelerine diÄŸer yurttaÅŸların yararlanmadığı özgürlük ve istisnalar sunulmalı? Neden, örneÄŸin, diÄŸer iÅŸyerlerindeki çalışanlar disiplin ya da iÅŸten çıkarılma ile karşı karşıya kalabiliyorken yüksekokul ve üniversite profesörleri üstlerini eleÅŸtirme özgürlüÄŸüne sahip olmalı? DiÄŸerleri bir yetkili tarafından emredilen bir plana baÄŸlı kalmak zorundayken neden yüksekokul ve üniversite profesörleri iÅŸyerlerinin durumunu belirlemek ve tasarlamakta özgür olmalı? Sektör ve devlet için çalışan araÅŸtırmacılar iÅŸverenlerinin emrettiÄŸi yolları izlemek zorundayken neden yüksekokul ve üniversite profesörleri araÅŸtırmalarının yönünü belirlemekte özgür olmalı?
​
‘Akademisyenlerin akademik iÅŸ ve/veya meslekleri nedeniyle baÅŸkalarında olmayan haklara (daha doÄŸrusu, ayrıcalıklara) sahip olmaları gerekip gerekmediÄŸini' sormalıyız diyor Frederick Schauer (2006).
​
Akademik özgürlük ilkesinin mimarları bu soruların farkında olmaktan uzak deÄŸildi ve diÄŸerlerinin de soracağını öngörerek önce kendileri sordu. Arthur O. Lovejoy (1930) akademik özgürlüÄŸün ‘en çok ÅŸu açıdan tuhaf" görünebileceÄŸini yazmıştı; ‘öÄŸretmen maaÅŸlı bir çalışandır ve onun için talep edilen özgürlük, verdiÄŸi eÄŸitimin içeriÄŸini kontrol etmek için ona ödenen fonları saÄŸlayan ya da yönetenlerin hakkının inkârı imasını taşır". Ne var ki iÅŸverenin çalışanın davranışını kontrol etmesine yönelik bu inkâr ancak birincisi yüksekokul ve üniversite eÄŸitiminin diÄŸerleri gibi bir Ä°ÅŸ olduÄŸu ve ikincisi yüksekokul ya da üniversite öÄŸretmeninin bir dekan, rektör ya da mütevelli heyeti için çalıştığı varsayılırsa tuhaftır.
​
"MesleÄŸinin dış koÅŸullarını sınıfta bulunmak ve not vermek, müfredata ve ders programına uygun mesai ve eÄŸitim gibi koÅŸulları onurlandırması gerekir; ancak bu öÄŸretim üyesinin sorumlu olduÄŸu bir "meslek" olduÄŸu için gözü her zaman yaÅŸamsal olanın üzerinde olacaktır ki bu da görevlerinin sigortası olan ve onları savunan "evrensel ideal"dir.
​
Ä°ÅŸin anahtarı meslekle iÅŸ arasındaki ayrımdadır. Ä°ÅŸ bir çalışan ile patron arasında (çoÄŸu kez bir sözleÅŸme içeren) bir anlaÅŸmayla tanımlanır: Sen X yapacaksın, ben de sana Y ödeyeceÄŸim ve eÄŸer garanti edildiÄŸi gibi yapmakta baÅŸarısız olursan seni disipline verecek ya da iÅŸten çıkaracağım. Bir mesleÄŸe kabul edilenler sadece çalışan deÄŸildir; o an için elde olan iÅŸten daha fazlasını ortaya koyarlar büyük bir inanç, hukukun üstünlüÄŸüne baÄŸlılık, iyileÅŸtirmeye adanmışlık, akreditasyon sahibi profesörler olmak için zorlu ve uzun bir eÄŸitimden geçmek zorundadırlar.
​
Hiç kuÅŸkusuz, özgürlüÄŸün kendisi tartışmalı bir kavramdır ve olası birçok anlamı vardır.
​
Hiç kuÅŸkusuz, konu pek çözülmüÅŸ deÄŸil, çünkü akademik sıfatının kendisi bu sınırları netleÅŸtirebilecek kadar iyi tanımlanmalıdır ve bu hiç de kolay bir iÅŸ deÄŸil. Sınıftaki eÄŸitimin, araÅŸtırmaların ve bilimsel yayıncılığın söz konusu özgürlüÄŸün en azından belli bir dereceye kadar uygulanması gereken faaliyetler olduÄŸundan hiç kimse kuÅŸku duymuyor. Peki ya kiÅŸinin üstlerini eleÅŸtirme özgürlüÄŸü; bir dersi bölümde standart olmayan yollarla biçimlendirme özgürlüÄŸü; park yerlerinin inÅŸaatında, spor programlarına fon saÄŸlamakta, bir öÄŸrenci merkezi dikme kararında, rektör seçiminde, onursal unvanların verilmesinde ya da dışarıdan konuÅŸmacılar davet etmekte söz hakkına sahip olmak? ÖÄŸretim üyeleri bunlara ve diÄŸer konulara minimum katkıda bulunduÄŸunda akademik özgürlük çiÄŸnenmiÅŸ ya da bütünüyle ortadan kalkmış mı oluyor?
​
Hukuk fakültesi dekanı ve üniversite rektörü Mark Yudof bu soruya kesin bir “hayır" ile yanıt veriyor. Yudof (1988) üniversiteyi ayakta tutmak için "maaÅŸlar", "kütüphane koleksiyonları', "rahat bir iÅŸyeri", hatta "park yeri" dahil birçok öge olduÄŸunu kabul ediyor; ancak akademisyenlerin bunlarda bir hakkı var mı ya da bunlara iliÅŸkin tartışmalara katılmaya bir hakkı var mı? Ancak "eÄŸitimle ve ilimle ne kadar dolaylı biçimde baÄŸlantılı olursa olsun, herhangi bir sınırlamanın bilgi arayışını yok edeceÄŸine" inanırsanız var, diyor Yudof. Ve bu da üniversite ortamında misilleme ya da disiplin korkusu olmaksızın istedikleri her ÅŸeyi söyleyebilen “akademisyenler için bir tür dizgin vurulmamış özgürlükçülük" anlamına gelir, diye aktarıyor gözlemini.
​
Moodie (1996) daha da keskin bir uyarıda bulunuyor:
"Bilim adamları onları doÄŸrudan etkileyen her konunun akademik hükme uygun bir alan olduÄŸunu ortaya koyar göründüklerinde sadece alaya ya da göz ardı edilmeye davetiye çıkarıyorlar".
​
O halde ÅŸimdi elimizde geçici varsayım olarak akademik özgürlüÄŸe iliÅŸkin iki karşıt görüÅŸ var: Birinde özgürlük genel, çok daha önde gelen ve kapsamı sürekli geniÅŸleyen bir deÄŸer niteliÄŸinde ve akademi sadece onu barındıran yerlerden biri. DiÄŸerinde söz konusu özgürlük akademisyenlik mesleÄŸine özel ve bu mesleÄŸin temel görevlerinin yerine getirilmesiyle sınırlı. Bu görevleri yerine getirirken öÄŸretmen en azından görece özgür. DiÄŸer faaliyetlerle ilgilenirken ise üniversite çevrelerinde bile olsa onun için böyle bir özgürlük ya da özel bir serbestlik yok.
​
Akademik özgürlüÄŸe iliÅŸkin bu karşıt görüÅŸler olasılıkları inceden inceye içermiyor; her ikisinin de uzanabileceÄŸi aşırı uçlar söz konusu ancak ÅŸimdilik akademik özgürlük konusunda, saÄŸdan sola uzanan bir doÄŸru üzerinde iÅŸaretlenmiÅŸ, beÅŸ ekol tanımlayabiliriz.
(1)"Sadece bir meslek" ekolü
YükseköÄŸretim bir misyon ya da kutsal çaÄŸrı olmaktan çok, isteyen öÄŸrencilere bilgi ve beceriler sunan bir hizmettir. YükseköÄŸretimde çalışanlar bu bilgileri vermek, bu becerileri göstermek ve bilinenlere katkıda bulunacak araÅŸtırmalarla ilgilenmek üzere eÄŸitilmiÅŸtir, yurttaÅŸları biçimlendiriyor, ahlaki deÄŸerleri aşılıyor ya da sosyal adalet için savaÅŸacak askerler yetiÅŸtiriyor olmaları söz konusu deÄŸildir. Yükümlülükleri ve amaçları, eÄŸitimini almış oldukları ve karşılığında para aldıkları kendine özgü görevle bilginin ileri götürülmesiyle tanımlanmıştır, yani demokrasi ya da dünya barışı bakış açısından çok sözleÅŸmeyle ve ders kataloÄŸuyla tanımlanmıştır.
​
Yüksekokul ve üniversite öÄŸretmenleri profesyonellerdir ve böylelikle yasal olarak gerçekleÅŸtirdikleri faaliyetler de profesyonel faaliyetlerdir. Bu faaliyetleri gerçekleÅŸtirirken asıl performansları için gerekli serbestliÄŸe uymalıdırlar, dilerseniz buna özgürlük deyin. Bu serbestlik, ne kadar deÄŸerli olurlarsa olsunlar, diÄŸer görevlerin yerine getirilmesini içermez.
​
Bu ekole göre, akademisyenler iÅŸleri dışında herhangi bir ÅŸey yaparken hiçbir özel anlamda özgür deÄŸildir.
​
(2)"Kamu yararı" ekolü
Bu ekolün kökenleri Amerikan Üniversite Profesörleri BirliÄŸi'nin (AAUP) Ä°lkeler Bildirgesi'ndedir (1915) ve "Sadece bir meslek" ekolüyle kimi savları paylaÅŸmaktadır, özellikle de akademik görevin kendine özgü olduÄŸu savını… DiÄŸer görevlerde piyasa güçlerine, siyasi güçlere ya da kamuoyuna karşı sorumlu olabilir, ancak bilgiyi ileri götürme görevi, insanı nereye yönlendirirse yönlendirsin kanıtların peÅŸinden gitmeyi gerektirir ve bu nedenle de "ilerlemenin ilk koÅŸulu araÅŸtırmaya devam etmekte ve sonuçlarını yayınlamakta tam ve sınırsız özgürlüÄŸe sahip olmaktır. "
​
Bir akademisyenin onurlandırması gereken standartlar akademisyenlik mesleÄŸinin standartlarıdır; yararlandığı özgürlük bu standartlara uymaya baÄŸlıdır: "Bilim adamının... sonuçlarını ortaya koyma... özgürlüÄŸünün koÅŸulu, bir bilim adamının yöntemiyle kazanılmış sonuçlar olmaları ve bir bilim adamının ruhuyla ele alınmalarıdır." Bu özgürlük "eleÅŸtirel olmayan ve ÅŸiddetli partizanlık için... bir sığınak olarak kullanılamaz" ve bir öÄŸretmen öÄŸrencileri "kendi görüÅŸlerine" boÄŸmamalıdır.
​
Demokrasinin erdemleri, diye açıklıyor Bildirge'nin yazarları, aynı zamanda onun tehlike kaynağıdır, çünkü demokrasi despotizm ve siyasi zulmü reddederek "kamuoyunun zulmü"nü meÅŸrulaÅŸtırma riskine girer. Akademi "kamuoyunun daha fazla özeleÅŸtiri yapmasına ve daha tedbirli olmasına yardım etmeye, popüler duygunun aceleci ve dikkate alınmayan dürtülerini kontrol etmeye, demokrasiyi eÄŸitmeye" çalışarak imdada yetiÅŸir. Böylelikle bağımsız bir akademi için "bizi en kötü içgüdülerimizden korur ve demokratik ilkelerin anlaşılmasına yardımcı olur" biçiminde dışarıdan bir savunma saÄŸlayan "Kamu yararı" ekolü "Sadece bir meslek" ekolünün sert profesyonelliÄŸinden uzaklaşır ve mesleki deÄŸerlerin demokrasi, adalet ya da özgürlüÄŸe iliÅŸkin daha yüksek deÄŸerlerden sonra geldiÄŸi savına yaklaşır.
​
(3)"Akademik seçkincilik ya da “sıradışı insanlar" ekolü
Bu ekol "Kamu yararı" ekolünün mantıksal bir uzantısıdır. EÄŸer akademisyenler sadece doÄŸal ve kültürel olaylara iliÅŸkin bilgilerimize katkıda bulunma görevinden sorumlu olmayıp aynı zamanda yaygın popüler görüÅŸlerin gücü karşısında bir denge saÄŸlama görevinden de sorumluysa kendilerinin de sıradışı olması gerekir, sadece entelektüel açıdan deÄŸil ahlaki açıdan da; 1915 Bildirgesi'nin sözleriyle "üstün yetenek ve karakter adamı" olmalıdırlar. Böyle adamlar (ve artık kadınlar) popüler görüÅŸ hatalarını düzeltmekle kalmıyorlar, aynı zamanda popüler yargılardan da kaçıyorlar ve sıradan yurttaÅŸları kısıtlayan yasa ve sınırlamalardan onların da sorumlu tutulması söz konusu deÄŸil.
​
(4)"EleÅŸtiri olarak akademik özgürlük” ekolü
EÄŸer akademisyenlerin geleneksel ortak aklın içinden geçenleri görme ve içerdiÄŸi çeliÅŸkileri gösterme kapasitesi varsa sırası geldiÄŸinde bu kapasiteyi kullanmak akademisyenin gerçek iÅŸidir; her ÅŸeyi eleÅŸtirmek sürekli bir yükümlülüktür. "Sadece bir meslek" ekolü ve "Kamu yararı" ekolü akademisyenlerin yararlandığı özgürlüÄŸün mesleki normlar içerisinde kullanıldığında diretiyor. KiÅŸi halinden memnun bir biçimde mevcut akademik çalışmaların varsaydığı normlar ve standartlar içinde kalmamalıdır; bunun yerine bu normları sorgulamalı ve bunları eleÅŸtirel araÅŸtırmanın temel parametrelerinden çok, nesneleri haline getirmelidir.
​
EleÅŸtiri perspektifinden bakıldığında yerleÅŸik normlar her zaman muhafazakârdır ve kuÅŸku ve akademik özgürlük, kuÅŸku ve akademik özgürlüÄŸün ne iÅŸe yaradığının gösterilebilmesi için vardır. Kısacası, akademik özgürlük sosyal ilerlemenin bir lokomotifidir ve muhafazakâr düÅŸüncenin ilerlemeye karşı ve statükocu olduÄŸu mantığıyla akademik özgürlüÄŸün solun özel mülkiyetinde olduÄŸu düÅŸünülür (ki katılmıyor, sadece aktarıyorum). EleÅŸtiri olarak akademik özgürlük, beÅŸinci düÅŸünce ekolünden sadece küçük bir adım ileridedir, gerçekte bu bir adım bile deÄŸildir.
​
(5)"Devrim olarak akademik özgürlük" ekolü
Bu ekolün ortaya çıkmasıyla sınırlayıcı bir sıfat olan akademikten en önemli etken olarak özgürlüÄŸe geçiÅŸ tamamlanmıştır ve "Kamu yararı' ve "EleÅŸtiri olarak akademik özgürlük" ekollerinde üzeri örtülü biçimde ima edilen siyasi gündem açığa vurulmuÅŸtur. EÄŸer Butler bize akademik çalışmaları yöneten normların nereden geldiÄŸini sormak istiyorsa bu ekolün üyeleri bunu biliyor: YozlaÅŸmış bir neoliberal toplumun yozlaÅŸmış deÄŸerlerine hizmet eden ve bu deÄŸerleri yansıtan yozlaÅŸmış kurumlara yerleÅŸmiÅŸ ajanların yozlaÅŸmış dürtülerinden geliyor. (Anladınız mı?)
​
Akademik özgürlüÄŸün bu en kapsamlı uyarlamasının altında yatan ve onu biçimlendiren eÄŸitim görüÅŸü Henry Giroux tarafından dile getirilmiÅŸtir (2008). "EÄŸitimle birlikte gelen sorumluluklar" diyor, eÄŸitimin en geniÅŸ anlamıyla sadece kavrayışla ilgili olmadığını... aynı zamanda insanın sefaletini göstermek ve bunu yaratan koÅŸulları ortadan kaldırmak konusunda yurttaÅŸ olarak sahip olduÄŸumuz sorumluluÄŸu yerine getirmek için gerekli olan koÅŸulları saÄŸlamakla ilgili olduÄŸunu fark ederek kapsayıcı ve radikal bir demokrasi için savaÅŸmayı içerir.
​
Bu ifadede bir profesyonel olarak öÄŸretmen ile bir yurttaÅŸ olarak öÄŸretmen arasındaki çizgi ortadan kalkıyor. EÄŸitim "en geniÅŸ anlamıyla” onunla meÅŸgul olan kiÅŸiler cephesinde olumlu siyasi eylem gerektiriyor. KiÅŸinin sınıftaki görevleri konusunda dar bir görüÅŸe baÄŸlı kalması, onun hem siyasi kiÅŸiliÄŸine hem de pedagojik kiÅŸiliÄŸine ihanet anlamına geliyor.
​
"Devrim olarak akademik özgürlük" ekolünün tipik temsilcisi. Ottowa Üniversitesi fizik profesörü Denis Rancourt "akademik iÅŸgal" olarak adlandırdığı ÅŸeyi uyguluyor; konusu ve özetiyle tanıtımı yapılan bir dersi devrimsel eylem atölyesine dönüÅŸtürmek. Rancourt (2007) akademinin geleneksel çalışmalarını biçimlendiren ideolojiyle suç ortaklığına girmeksizin kiÅŸinin bu çalışmalara baÄŸlı kalamayacağını açıklıyor: "Akademik iÅŸgale gereksinim var, çünkü üniversiteler gerçek demokrasiden yoksun, başında özel sermaye çıkarlarına hizmet eden kendi kendini atamış yöneticilerin bulunduÄŸu diktatörlükler."
​
“SADECE BÄ°R MESLEK” EKOLÜ
Akademik özgürlüÄŸe iliÅŸkin her bir ekolün altında "EÄŸitim nedir ve ne iÅŸe yarar?" sorusunun bir yanıtı yatıyor. "Sadece bir meslek" ekolü bu soruya mesleki yanıtlar dışında karşılık vermeyi reddediyor.
​
Akademik Özgürlük ve Felsefe
Akademik özgürlük, bu tabloda, ahlak ya da felsefenin deÄŸil, profesyonelliÄŸin bir alt kümesi niteliÄŸinde… Akademik özgürlük çoÄŸunlukla büyük, hatta gösteriÅŸli sözlerle övülse de temelde akademisyenlik mesleÄŸinin kendi iÅŸini yürütme isteÄŸine seslenen bir lonca sloganıdır.
“KAMU YARARI” EKOLÜ
Akademik Özgürlük ve Ortak Yönetim
Akademik ve demokratik deÄŸerler arasındaki gerginlik akademik özgürlüÄŸün ortak yönetim gerektirip gerektirmediÄŸine iliÅŸkin bir tartışmayla tanımlanır; amacı karar alma hak ve sorumluluÄŸunu olabildiÄŸince yaygın kılmaktır.
​
Akademik özgürlük ancak öÄŸretim üyelerinin kararların alınmasına tam anlamıyla ya da buna yakın biçimde ortak oldukları ortamlarda mı büyüyüp geliÅŸebilir? Sadece personele ya da müfredata iliÅŸkin kararlar deÄŸil, eÄŸitim ve araÅŸtırmayla ilgili olabilecek herhangi bir ÅŸeye iliÅŸkin kararlar.
Larry Gerber (2001) bu soruya yaygın biçimde okunan bir denemenin baÅŸlığında kesin bir “evet" ile yanıt veriyor: “Ayrılamaz Biçimde BaÄŸlantılı: Ortak Yönetim ve Akademik Özgürlük." ...Gerber ortak yönetimin savunmasını akademik özgürlüÄŸün yaÅŸamsal bir ögesi olarak "uzmanlık" kavramı üzerine oturtmamız gerektiÄŸini ileri sürüyor.
​
"Sadece bir meslek" ekolü, alçakgönüllülükle ortaya koyulduÄŸunda bu mantık yürütme çizgisine sempatiyle yaklaÅŸacaktır, çünkü bu ekol akademiyi kutsal bir çaÄŸrıdan çok bir meslek birliÄŸi olarak düÅŸünür ve birlik üyelerinin kendi iÅŸlerini kendilerince düzenleme isteÄŸini doÄŸal kabul eder. Zorluk, öÄŸretim üyelerinin "kendi iÅŸlerinin" kapsamının tam olarak ne olduÄŸu sorusuyla ortaya çıkar.
Gerber'in deyimiyle, "akademik iÅŸleri etkileyen" kurumsal bir karar nedir? Konuya iliÅŸkin kapsamlı bir görüÅŸ "her karar" yanıtını verecektir ve bu ortak yönetim talebinin her faaliyet düzeyinde nasıl savunulabileceÄŸini hayal edebilirsiniz. Sonuçta bir profesör, biliÅŸim merkezinin ofisine uzak olmasını araÅŸtırmasının önündeki bir engel olarak görebilir, "Bana neden danışmadılar?" diye sorabilir, tıpkı bir diÄŸer profesörün otoparkların kampüs dışına yerleÅŸtirilmesinin araÅŸtırmasından haftada 10 saat çaldığını fark etmesi gibi. Örnekler kolaylıkla çoÄŸaltılabilir ve hepsi de aynı yöne iÅŸaret edecektir: Kampüste yapılan herhangi bir ÅŸey sonuçta akademik iÅŸleri etkilediÄŸine göre, kampüste yapılan her ÅŸey ancak öÄŸretim üyelerine danışıldıktan sonra yapılmalıdır ve bu sadece bir formalite olmamalıdır.
​
Ancak bu sav, ortak yönetim konusunda öÄŸretim üyelerinin uzmanlığına iliÅŸkin savunmanın "biz akademisyeniz, o halde akademik kararlar bizden sorulur" savunmasının ötesine geçiyor ve onun yerini öÄŸretim üyelerinin üstünlük talebi alıyor; biz üniversitenin kalbiyiz, o halde üniversitedeki diÄŸer kiÅŸiler bir ÅŸey yapmayı düÅŸündüklerinde, önce bize sormalılar. Bir muhasebeci, bakım-onarım sorumlusu ya da spor iÅŸleri yöneticisi, hatta bir rektör, kendi otorite alanının yanı sıra kurumdaki üstleri tarafından denetlenen baÅŸka sorumlulukları da olduÄŸu gibi bir yanlış anlama içine girebilir; oysa gerçekte ortak yönetim liderleri onun öÄŸretim üyeleri için çalıştığını ve öÄŸretim üyelerinin kararlarına karşı sorumlu olduÄŸunu söyleyecektir. Bu, Profesör Isidor Rabi'nin Columbia Üniversitesi rektörü olarak Dwight Eisenhower'a Eisenhovver'ın profesörlerden çalışanlar olarak söz etmesi üzerine söylediÄŸi ÅŸu ünlü sözdür:
“Özür dilerim, efendim demiÅŸti Rabi, "öÄŸretim üyeleri üniversitenin çalışanları deÄŸildir. ÖÄŸretim üyeleri üniversitenin ta kendisidir."
​
ÖÄŸretim üyelerinin üniversite yönetiminin aldığı her kararda güçlü bir söz hakkına sahip olmayı neden istedikleri anlaşılabilir. Ancak bu isteÄŸin içeriÄŸi nedir? Bu sadece bir iktidar Ä°steÄŸi midir, yoksa güçlü öÄŸretim kadrosu yönetiminin iyi eÄŸitim ve iyi bilim adamlığı yaratmak için gerekli bir öge olduÄŸuna iliÅŸkin bir inanç üzerine mi kuruludur? Gerber (2001) ikinci yanıtı verecektir, çünkü öÄŸretim üyelerinin "sorumluluklarını yerine getirdikleri ortamı biçimlendirecek olumlu bir otoriteye gereksinimleri olduÄŸuna" inanır. "Sadece bir meslek" ekolü ise "hayır" yanıtını verecek ve bir üniversitede geçerli olan yönetim biçiminin mantıksal olarak sınıf ve laboratuvarlarında üretilen iÅŸ kalitesinden bağımsız olduÄŸunda diretecektir.
​
Graeme Moodle (1996) kısa ve öz biçimde görüÅŸ bildiriyor. "Mantıksal olarak üniversite özgürlüÄŸü akademisyenlerin kendi kendini yönetmesi anlamında bir akademik özgürlüÄŸü ne temel alır ne de gerektirir". Kritik olan, komuta zinciri ya da kimin ne üzerinde söz hakkına sahip olduÄŸu deÄŸildir; kritik olan, sınıf, araÅŸtırma laboratuvarı ve personel kararlarının ve müfredata iliÅŸkin kararların gayri meÅŸru baskılardan yalıtılmış olup olmadığıdır.
…ortak yönetim akademik çalışmaların baÅŸarı kazanması için gerekli deÄŸil. Ancak soru tersine çevrilebilir: Akademik çalışmalar ortak yönetim rejimi altında baÅŸarı kazanabilir mi? Gerçekten hayır, diyor Michigan Üniversitesi eski rektörü James Duderstadt (2004).
YükseköÄŸretimde "köklü deÄŸiÅŸikliklerin" yapıldığı bir zamanda, "önemli herhangi bir karar ya da eylemden önce kapsamlı müzakere, tartışma ve fikir birliÄŸi yaratmayı Ä°çeren akademik gelenek, bir iÅŸi yapıp bitirme hedefi karşısında belirgin bir zorluk oluÅŸturuyor. Duderstadt ortak yönetime en yüksek sesle çaÄŸrı yapanların profilinin bu zorluÄŸu yoÄŸunlaÅŸtırdığını belirtiyor. “Seçkin bir öÄŸretim üyesinin üretken bilim adamlığından zaman ayırıp sonsuz komisyon turlarında hizmet verdiÄŸi nadirdir" diyor. "Bencil bir nedeni olan öÄŸretim üyeleri" bunun yerine "akademik siyasete sürüklenen ve öÄŸretim kadrosu yönetimini sıklıkla önemli konulardan uzaklaÅŸtırıp kendi gözde gündemlerine yöneltenlerdir". Duderstadt "öÄŸretim üyeleri... bilgi üretimiyle ilgili konularda sürekli bir söz hakkına sahip olmalıdır" diyenlere katılsa da "öÄŸretim üyelerinin... açıkça kendi yeterlilikleri kapsamındaki alanlara odaklanmalarını saÄŸlamanın zor olduÄŸunu" düÅŸünür ve "gücün bütün potansiyel karar alıcılar arasında az çok eÅŸitlikle paylaşıldığı ortak yönetim geleneÄŸinin en iyi olasılıkla hantal ve uygunsuz olduÄŸu" sonucuna varır. "Onu demokratik hale getirmekle her ÅŸey düzelmez" der inceden inceye alay ederek.
​
George Keller (2004) daha da sert bir görüÅŸ sunuyor. "Profesörlerin çoÄŸunluÄŸu modern sendikanın sunduÄŸu yararları talep ederken ortaçaÄŸ ayrıcalıklarına tutunurlar" gözleminde bulunuyor. Åžöyle ki, öÄŸretim üyeleri “amaca yönelik bir ortaklığın çalışanlarının haklarına sahip olsalar da zamanlarının kontrolünü ortak bir hedef için kullanılmak üzere feda etme zorunluluÄŸuna" karşı çıkarlar. Amaca yönelik bir ortaklığın yararlarını kabul eder, ancak duyarlılık gösterecekleri amaçların sadece kendi amaçları olmasında diretirler. Bunun etkisinin “özel ayrıcalıkları olan bir statü yaratmak olduÄŸunu" gözlemliyor. Ä°ki soru hemen kendini gösteriyor: Böyle bir statüyü kim istemez? Ve bir kurumun neden böyle bir statü bağışlaması gereksin?
​
"Sadece bir meslek" ekolünün bir üyesi Duderstadt ve Keller'ın eleÅŸtirilerine katılma eÄŸilimi gösterecek, ancak bir itirazda bulunacaktır: Pek çok ÅŸey kurumun doÄŸasına ve büyüklüÄŸüne baÄŸlıdır. EÄŸer hedef eÄŸitim ve bilim adamlığı çalışmalarını kolaylaÅŸtıracak koÅŸulları yaratmaksa yönetim sorusu ahlaki ya da felsefi bir soru deÄŸil, ancak yararlı bir soru olacaktır. Ä°ÅŸin yapılmasına yardımcı olan nedir?
​
Keller (2004) "ortak yönetimin" üniversite düzeyinde “giderek daha baÅŸarısız olduÄŸunu" açıklıyor; ancak karşılıklı anlayış, karşılıklı saygı ve ruh zenginliÄŸinin olduÄŸu daha küçük kurumlarda son derece etkili biçimde iÅŸe yarayabileceÄŸini" kabul ediyor.
​
Akademik Özgürlük ve Demokrasi
Akademik özgürlüÄŸü demokrasinin geliÅŸmesine baÄŸlamak, onun savlarını desteklemenin bir yolu olarak görülebilir: “bakın, akademik özgürlük demokrasi için yararlıdır; nasıl ona karşı çıkılabilir ki?” Ancak "Sadece bir meslek" ekolü tam tersini savunacaktır: Akademik özgürlük demokrasiye katkıda bulunduÄŸu varsayımıyla haklı gösterildiÄŸi andan baÅŸlayarak soru deÄŸiÅŸiyor, akademik özgürlüÄŸün ÅŸu ya da bu uyarlamasının akademik çalışmaların yapılışını nasıl ilerleteceÄŸi olmaktan çıkıp akademik özgürlüÄŸün ÅŸu ya da bu uyarlamasının demokrasi projesini nasıl ilerleteceÄŸi haline geliyor.
​
“Kamu yararı" ekolünün önde gelen sözcülerinden Robert Post'un (2012) “Demokrasi, Uzmanlık ve Akademik Özgürlük: Modern Devlet için Bir ilk Anayasa DeÄŸiÅŸikliÄŸi içtihatı” adlı son kitabında sorduÄŸu soru da bu. Post'un kitabındaki sav baÅŸlığında yer alan ilk iki sözcük arasındaki dolaylı gerilimden kaynaklanıyor; demokrasi ve uzmanlık… EÅŸitlik, iÅŸi uzmanlık üretmek olan disiplinlere yabancı bir kavramdır. PeÅŸinde olduÄŸunuz ÅŸey güvenilir ve otoriter bilgiyse onu biçimlendirme iÅŸini yapanlar, nitelikli olmalı ve profesyonel standartlara tabi tutulmalıdır.
​
J. Peter Byrne (1989) aynı görüÅŸü dile getiriyor: "Demokratik deÄŸerler akademik özgürlükle gerilim içindedir, çünkü üniversitenin... akademik yeterlilikten baÅŸka standartlarla ölçülmesinde... diretirler".
​
Akademik özgürlüÄŸe iliÅŸkin bir halkla iliÅŸkiler savı olarak bunun peÅŸinden gitmek için çok neden var, “iÅŸe neden akademisyenlere diÄŸer alanlarda çalışanların yararlanmadığı muafiyet ve ayrıcalıklar vermek” gerektiÄŸini sorarak baÅŸladığımızı anımsayacaksınız. Post'un bir yanıtı var. Akademisyenler denetim ve müdahaleden muaf olmalı, çünkü demokrasinin gerektiÄŸi gibi iÅŸlev görmesi ancak onların ürettiÄŸi bilgi yurttaÅŸlar için eriÅŸilebilir olursa olanaklıdır.
​
Bununla birlikte "Sadece bir meslek" ekolünün üyeleri, biraz da akademik özgürlük ve akademik çalışmanın ortak yönetim gerektirdiÄŸi savına karşı çıkmalarına yol açan nedenle itiraz edecektir: “bürokrasi hangi biçimi alırsa alsın, akademik kararın bağımsızlığı korundukça üniversitenin merkezi görevi bilginin ileri götürülmesi yolunda gidebilir. Kısaca, ortak yönetim akademik projenin gerçekleÅŸtirilmesi için gerekli bir koÅŸul deÄŸildir.
​
Akademik projenin gerçekleÅŸtirilmesi de demokrasinin geliÅŸmesi için gerekli bir koÅŸul deÄŸildir. Akademik uzmanlıkla üretilen bilgi, demokrasi projesine yardım edebilecek olsa da demokrasi projesi onsuz da baÅŸarılı olabilir. Bilgili yurttaÅŸların oluÅŸumuna katkıda bulunacak baÅŸka kaynaklar da söz konusudur; anne babalar, kiliseler, bağımsız kütüphaneler, siyasi tartışma grupları, gazeteler, yüksek düzey yayınlar, internet, devlet televizyonu, Ulusal Halk Radyosu, belgeseller, popüler kültür, özdeyiÅŸler, saÄŸduyu.
​
Burada akla gelen sözcük elitizm. Mesaj, “akademisyen yoksa akıl da yok” ve Post (2012) tarafından bilinçaltına sunulan bu mesaj en sonunda “akademik seçkincilik” iddiasına, “akademisyenlerin sadece diÄŸer insanlardan daha ehliyetli olmadığı, gerçekten daha iyi olduÄŸu” fikrine yol açıyor. Akademik çalışmanın popüler görüÅŸün esiri olmaması gerektiÄŸini söylemek baÅŸka, popüler görüÅŸün akademisyenler onu düzeltip daha iyi hale getirmedikçe kurtarılamaz olduÄŸunu söylemek bambaÅŸka. Ä°lk cümle akademik çalışmanın dış kontrollerden bağımsız olması gerektiÄŸini doÄŸruluyor. Ä°kincisi, akademisyenleri kültürel kurtarıcı statüsüne yükseltiyor.
​
Byrne de "dünya ve insanlar hakkında sokak köÅŸelerinde ve televizyonda olası olmayan biçimlerde bilgili ve karmaşık iddialarda" bulundukları için “profesörlere diÄŸer yurttaÅŸlardan daha özgür ifade hakkı verilmesi gerektiÄŸini" savunurken aynı ÅŸeyi yapar görünüyor. Hatta Byrne "yüksekokul ve üniversiteler dışında çoÄŸu ifadeyi verimli hale getirecek yeterince kültürel kurumumuz olmadığını ekliyor. Akademisyenlere özel ifade ayrıcalıkları verin, diye sürüyor sav, yoksa bütün demokrasi projesi yokuÅŸ aÅŸağı gidiyor. Bu kesinlikle bir iddia ve benim görüÅŸüme göre, yarar saÄŸlanamayacak bir iddia.
​
Ancak "akademik özgürlük demokrasi için gerekli" tezine yönelik baÅŸlıca itiraz, onun kibirli bir biçimde elitist olması deÄŸil (hiç kuÅŸkusuz, öyle olsa da), akademik çalışmanın deÄŸerini bir baÅŸka giriÅŸim için verdiÄŸi hizmette görmenin bir diÄŸer yolu olması. “Demokrasi için yararlı" daha çekici olmakla birlikte "devletin bilançosu için yararlı" ya da "karakterin biçimlendirilmesi için yararlı"nın sadece bir diÄŸer uyarlaması. Ä°ma edilen, eÄŸer akademik çalışma ve onu gerektiÄŸi gibi yapma özgürlüÄŸü savunulacaksa savunma ölçütünün bir baÅŸka yerden gelecek olması.
​
Akademik çalışmanın diÄŸer giriÅŸimlere bir katkıda bulunduÄŸu doÄŸru olabilir, ancak akademisyenlerin onunla ilgilenmesinin gerekçesi bu deÄŸildir. Åžöyle ki, akademisyenler demokrasiye katkı saÄŸlamak, ekonomiyi geliÅŸtirmeye yardımcı olmak ya da iyi yurttaÅŸlar yetiÅŸtirmek için yola çıkmazlar; bu ÅŸeyler bilinmeyen nedenlerle olabilir, ancak amaç onları baÅŸarmak deÄŸildir. Amaç nereye varacak olursa olsun entelektüel yollarda ilerlemek, genel-geçer bilgiye meydan okumak, analitik beceriler kazandırmak, analiz sistemleri kurmak, hipotezleri formüle etmek ve test etmektir. Bütün bu ÅŸeyleri yaparken amaçlanmamış, ancak arzu edilebilir sonuçlar ortaya çıkabilir, ancak bu sonuçlar göz önüne alınmamış oldukları bir faaliyet savunulurken kanıt olarak sunulamazlar.
​
Savunma akademik özgürlüÄŸe iliÅŸkin çoÄŸu tartışmanın baÅŸladığı ve bittiÄŸi yerdir; apaçık bir nedenle: Akademik özgürlük talebi öylesine sıradışıdır ki güçlü kanıtlar gösterilmelidir ve güçlü kanıtlar göstermek, akademisyen olmayanları akademik ayrıcalıkların anlamlı olduÄŸuna ikna etme çabasıyla, her zaman akademik faaliyet çevrelerinin dışına çıkmayı gerektirir.
Post'unki ya da Byrne'ninki gibi bir sav bunda baÅŸarılı olur, ancak akademik özgürlüÄŸün iç savunmasını, görevin diÄŸer görevlere olan katkısından çok kendi doÄŸasından kaynaklanan savunmayı terk etmekle sonuçlanır. Akademik özgürlüÄŸün iç savunması "Sadece bir meslek" ekolünün sunabildiÄŸi tek ÅŸeydir; bu bir meslek ve bunlar onu gerektiÄŸi gibi yapabilmemiz için gereksediÄŸimiz koÅŸullar. Ancak bu savunmanın minimalizmi bir yasa yapıcı, iÅŸ adamı ya da vergi mükellefi "Evet, senin için neden iyi olduÄŸunu anlıyorum da benim için neden iyi?" diye sorduÄŸunda söyleyecek hiçbir ÅŸeyinizin olmaması pahasına elde edilmiÅŸ bir minimalizm.
"Sadece bir meslek" ekolünün bu soruya yanıt vermekteki yetersizliÄŸi -gerçekte isteksizlik- onun hem en zayıf hem de en güçlü yönü. En zayıf yönü, çünkü daha baÅŸlamadan halkla iliÅŸkiler görevinden vazgeçiyor; en güçlü yönü, çünkü kamusal/siyasi savunma zorluÄŸunu reddederek akademisyenlerin yaptığı iÅŸin bağımsız deÄŸerini tekrar onaylıyor ve iÅŸlerini özgürce yapmalarına izin veren, bütünüyle içsel olması nedeniyle güvenli, bir savunma saÄŸlıyor.
​
AKADEMÄ°K SEÇKÄ°NCÄ°LÄ°K VE KAMU PERSONELÄ° YASASI
…Urofsky davası “akademik özgürlüÄŸün kurumsal gözetimden kaçınma hakkıyla eÅŸanlamlı olmadığı dersini veriyor, ilk Anayasa DeÄŸiÅŸikliÄŸi altında, hiçbir profesör... profesyonel gündemi iÅŸverenininkiyle çeliÅŸtiÄŸi zaman... görev sözleÅŸmesindeki kısıtlamalara bakılmaksızın kendi başına bağımsız deÄŸildir" diye devam ediyor Landry. Yargıç Wilkins tarafından arada dile getirilen bir görüÅŸü temel alıyor: “Akademik özgürlük yasal deÄŸil, mesleki bir normdur". Åžöyle ki, mahkemelerde ve hukuki makalelerde akademik özgürlüÄŸe birçok kez deÄŸinilse de akademik özgürlüÄŸün hukukta önemli bir yeri yoktur. Herhangi bir diÄŸer grup çalışan gibi, akademisyenlerin de en üst düzeyde hareket özgürlüÄŸü saÄŸlayan çalışma koÅŸullarını istemeleri kesinlikle akla uygundur, ancak bu isteÄŸin gerçekleÅŸtirilmesi bir hukuk ya da anayasal hak meselesi deÄŸildir, sözleÅŸme ya da disiplin geleneÄŸi meselesidir.
​
Urofsky davasının verdiÄŸi ders budur. Haklarınızı pazarlık masasında ya da akademik senatoda kazanın, anayasa hukukunun soyut alanında deÄŸil. Landry bunun birçok akademisyenin almamakta direneceÄŸi bir ders olduÄŸunu biliyor: “Kimi akademisyenler profesörlerin diÄŸer çalışanlardan daha fazla' anayasal hakka sahip olduÄŸuna gerçekten inanırken, Urofsky... bu görüÅŸü çarpıcı biçimde reddederek profesörlerin ifade özgürlüÄŸüyle hizmetlilerin ifade özgürlüÄŸü arasındaki seviye farkını gidermeye dikkat ediyor".
​
SON NOKTA
Birçok okurun soruyor olacağı bir diÄŸer soruyu ele almadan bitiremem.
​
Akademinin ve akademik özgürlüÄŸün, dar bir biçimde, profesyonel meslek birliÄŸi düzeyinde anlatımı, soylu bir insan giriÅŸimini önemsizleÅŸtirmiyor mu?
​
Biz akademisyenler için sadece bağımsızlığımızı korumak ve giriÅŸimin doÄŸruluÄŸunu sürdürmek dışında -doÄŸrulukla fildiÅŸi kule saflığını kastediyorum- yapacak çok ÅŸey yok mu? Gerçek bir entelektüelin profesyonel deÄŸil, "amatör olduÄŸunda" direten Edward Said (1994) haklı deÄŸil mi:
"Toplumun düÅŸünen ve duyarlı bir üyesi olmak için kiÅŸinin en teknik, en profesyonelleÅŸmiÅŸ faaliyetlerin merkezinde bile olsa ahlaki meseleleri ortaya koymak zorunda olduÄŸunu düÅŸünen bir amatör; çünkü bu kiÅŸinin ülkesini, onun gücünü, diÄŸer toplumlarla olduÄŸu kadar kendi yurttaÅŸlarıyla da olan etkileÅŸimindeki tarzını ilgilendirir".
​
Yaptığımız ÅŸeyin sosyal bir deÄŸeri yok mu ve kendimizi bu deÄŸere göre açıklıyor olmamız gerekmiyor mu?
​
GördüÄŸümüz gibi, bu sorulara Robert Post ve akademik özgürlükle demokrasinin büyüyüp geliÅŸmesi arasında güçlü bir iliÅŸki olduÄŸunu iddia eden diÄŸerleri tarafından verilmiÅŸ bir yanıt var. J. Peter Byrne (2009) ÅŸu sözleriyle bu gruba giriyor:
"Fish yükseköÄŸretimin sosyal deÄŸerini reddederek ve finansal, ahlaki ve siyasi desteÄŸine baÄŸlı olduÄŸu demokratik bir toplumda bunun yerleÅŸmiÅŸ olduÄŸu gerçeÄŸini dikkate almayarak "yükseköÄŸretim konusunda güçsüz bir savunma ortaya koyuyor".
Bu desteÄŸi vermiÅŸ olan toplum doÄŸal olarak karşılığında bir ÅŸey bekler, diye açıklıyor Byrne: Akademinin saÄŸlığı ve hayatta kalma yeteneÄŸi, halkın "öÄŸretim üyelerine profesyonel özgürlüklerini vermenin deÄŸerli bilgiler ve daha iyi hazırlanmış bir yurttaÅŸlıkla sonuçlanacağına" inanmasına dayanıyor. Byrne, sonuçta "eÄŸer akademik çalışmaların yaÅŸamın daha büyük kaygılarıyla hiçbir iliÅŸkisi yoksa bir mütevelli heyeti, vergi mükellefi ya da anne baba neden onları sürdürecek kaynakları saÄŸlasın?" diye soruyor.
​
Gerçekten, neden!