top of page

Cemaatin Mantığını Anlamak 2: Seçilmişlik

“Mehdi mi, Mesih mi, Kutup mu” adlı bölümde F.Gülen’in olağanüstü/seçilmiş insan olduğu vehmi olup olmadığını, “Tasavvuf ve F.Gülen” adlı bölümde ise bu vehmin muhtemel sebeplerini incelemiştik. Bu bölümde, F.Gülen’in vehimlerinin cemaatte nasıl algılandığını ve bunun cemaat mantığını nasıl şekillendirdiğini incelemeye çalışacağız.

Seçilmiş Lider

F. Gülen’e Atfedilen Kutsiyet

Seçilmişlik ve F.Gülen’in kutsiyeti, cemaat kültürünün önemli bir ögesini oluşturuyor. Bilindiği gibi kültür, üyeler arasında eğitim ve davranışlarla yeni katılanlara aktarılır.

“Cemaat ve mensuplarının yaptıklarını anlamak için Cemaat’in lideri Fethullah Gülen’in Cemaat tarafından nasıl görüldüğünü bilmek lazım. O ne diyorsa doğrudur! Hiç tartışılmaz! Çünkü onda ‘akıl üstü’, ‘ilahi irade’ tarafından verilmiş bilgiler ve kutsanmış şeyler vardır! Hoca’nın çayından artan, bardağın altındaki çay parçası asla dökülmez. O çayı da herkes gıdım gıdım almak suretiyle bir menfaat sağlamak ister. Hoca’nın kullandığı hiçbir eşya boşa atılamaz, çöpe atılamaz. Hocanın dışarı bıraktığı gömleği, Hocanın bir tek kazağı, Hocanın bir tişörtü, Hocanın bir ceketi, Cemaat için o kadar kutsal ve değerlidir ki onu getirip en değer verilen, en önemseyen bir kimseye hediye olarak verilecek kadar değerli bir hediye halindedir. Hoca Cemaat içerisinde bu denli kutsaldır. Yaptığı her hareketin bir manası olduğu kabul edilir.” [1]

Hüseyin Gülerce:

Bu neslin fanatizm batağına itilmesinin müsebbibi Gülen’dir. Gülenin rüyaları, Gülen’in hayat hikâyesi, Gülenin annesi, babası hatta dedeleri, nineleri isimlerine varasıya kadar bu nesle ezberlettirilmiştir. [2]

Ahmet Keleş:

Hocaefendi, kendisinin Üstad Bediüzzaman’dan sonraki görevli olduğunu, aynı zamanda kıyamete kadar kendisinden sonra da kimlerin görevli olacağını bildiğini, gözünü yumsa bunları bir bir sayacağını sıklıkla söylerdi. Hatta askerliği sırasında bir ara kendisine “Gayb” perdesinin açılıp kıyamete kadar nelerin olacağının gösterildiğini, bugüne kadar o gün gördüklerinden farklı bir gelişmeye şahit olmadığını da söylerdi. Kısaca “GÖREVLİ” olduğuna hem kendi hem de biz inanıyorduk. Ancak ona yakınlaştıkça fark ettim ki, Hocaefendi sadece görevli olduğuna değil, aynı zamanda gelmiş geçmiş en büyük Veli, en büyük Fatih ve en büyük Devlet Adamı olacağına da inanıyordu. Tüm planını ve stratejisini de ona göre kuruyordu. O tüm dünyayı fetheden ilk ve son FATİH olmaya kendisini inandırmıştı. [3]

Hoca’da şöyle bir saplantı vardı; kendisini bu güne kadar ki İslam dünyasının tarihinde gerçekleşmemiş büyük bir fethi gerçekleştirecek fatih olarak görüyordu… Türkiye’yi, İslam dünyasını mümkünse dünyayı nizamet vermek istiyordu. [4]

Psikiyatrist Dr. Hamdi Kalyoncu:

Baştaki kişinin "erişilmez, tartışılmaz, mutlak itaat edilen, her şeyin doğrusunu bilen, üstün ve gizli güçlerin sahibi, kurtarıcı" gibi görülmesi bir psikiyatrik tablonun ifadesidir. Böyle görülen kişi ya da lider de kendini, alttakilerin bu bakış ve inanışlarının yansıması olarak; "tartışılmaz, erişilmez, değişmez ve vazgeçilmez" görür. Zaman içinde bu duygu ve düşünceler daha da ileriye götürülür; etrafında toplanılmış olan kimse "olağanüstü ve insanüstü" biri olarak, "fert ve toplum hayatının vazgeçilmezi ve her sıkıntıdan kurtuluşun şartı, sahip olunan her şeyin ve imkânın kurucusu, var edicisi" olur. Bu ise, çoğu zaman; 'kişinin realitesi ile toplum ve ülke gerçekleriyle bağdaşmayan, ancak öyle olduğuna inanılan düşünce ve yargılar' olarak bir muhakeme bozukluğu, yani psikiyatrideki ifadesiyle tam bir "hezeyan" halidir. Kendisini toplumun kurtuluşunun şartı gören lider 'aktif hezeyanlı'; onu bu halde kabul etmiş ve iman etmiş, kayıtsız şartsız bağlanmış topluluğun hali de 'pasif hezeyanlı' diye tarif edilir.[5]

Bu tür yapılarda, yapılan her işte ve verilen her emirde bir hikmet olduğuna inanılır. Eğer belli mihraklar tarafından görevlendirilmiş değillerse tam anlamı ile "iman" derecesinde bağlılık söz konusudur. Baştaki kişiye iman etmiş insanların aklı, yukarıdan gelen emirleri yerine getirmeye kilitlenmiştir. Bu sebeple alttakiler tarafından baştaki kişinin ikaz edilmesi düşünülemez. [6]

Paralel yapının başındaki kişi söyleminde her şeyi "Allah için" yapıyor görünse de, konumu tam anlamı ile "Allah adına" hareket etmektir. "Tanrı adına" hareket edenin sözü kutsaldır. Ona itaat Tanrıya itaattir. Ona karşı gelmek ise Tanrıya karşı gelmektir. Üyeler, baştakinin her emrini kutsal buyruk ve harfiyen yerine getirmeyi dini bir görev bilmelidir. [7]

Hüseyin Gülerce:

Erdoğan için söylediği; “âdeta kendini insanüstü görerek, bir gün kendisinin de yanılabileceğine kat’iyen ihtimal vermez. Dolayısıyla da nefsiyle hesaplaşmayı aklının köşesinden bile geçirmez; geçiremez zira o, körü körüne kendi duygularının, kendi tutkularının esiri tam bir düşüncezededir; dar düşünür, sınırlı görür; mütemadiyen yanılgıdan yanılgıya düşer ve asla objektif olamaz.”  Aslında bu tarife, kendisi giriyor. Sorunuz Cemaat tabanına, “Hocaefendi yanılır mı?” deyin. Size verecekleri tepkiyi görün. Bu fanatizmin esiri olmuş insanlar, acaba neden Gülenin yanılmaz olduğuna, insanüstü olduğuna inanıyorlar?[8]

Mustafa Öztürk:

Teolojik hamuru yalınkat akaid mayasıyla yoğrulmuş bu topraklarda bir kişinin geniş kitleleri tam bir teslimiyet ve sadakatle peşinden sürüklemesinin en işlek ve işlevsel yolu, din ve dinî terminoloji üzerinden Müslümanlığa eşitlenmiş mutlak itaat ve biat kültürünü özümsetmektir.  [9]

Gözlemlendiği kadarıyla Gülen kendisini insanlığın maddi/manevi sıkıntılarını sona erdirecek, dinî ve içtimaî hayatı kemale eriştirecek bir ruhani otorite olarak algılamakta ve bu algı İslam geleneğindeki mehdi/mehdilik inancını anımsatmaktadır… Bu bağlamda Gülen cemaatinin kişisel karizma ve otorite mezhebi olarak tanınan Şia’nın reflekslerine benzer refleksler sergilemeye başladığı, Gülen’in de bir icma mezhebi olan Sünnîlikte ön plana çıkan ümmet masumiyeti fikrinin aksine Şiîliğin ilâhîhak nazariyesi ekseninde geliştirdiği kişisel karizmaya dayalı masum imam profilini yansıttığı tespitinde bulunabilir. [10]

Seçilmiş Cemaat

Sadece lider değil, onun cemaati de seçilmiştir:

…herkul.org sitesinde yayımlanan bir metinde, Hz. Peygamber’in, “Ümmetimden ahir zamanda kutsiler çıkacak; onlar benimle Kevser havuzunun başında buluşacak” dediğine dair yorumlanmış bir rivayete istinaden kendi takipçilerine: “Eykutsiler! Devlet kuşu, saadet kuşu sizin başınıza taa devri saadette taç olarak konduruldu biliyor musunuz? İki cihan serverinin soluduğu sohbet atmosferinden çıkan müjdeliler sizsiniz. Dünya sahnesinin son kutsi oyuncuları bu lütuf sizedir, bu piyango sizedir. Bu büyük görev sizedir ey seçilmiş kutsiler. Her gece Rasul-u Zişan’ın başınızı okşadığına, sırtınızı sıvazladığına inanır mısınız? Sizi günahlardan koruduğunu söylesem inanır mısınız? İkinci devr-i saadetin seçilmişleriniz dersem inanır mısınız?” [11]

Cemaat mensuplan kendilerinin İslam’ı en iyi yaşayan grup olduklarına inanırlar, … Peygamberin bir hadisinde belirttiği “Ahir zamanda ümmetinin 72 fırkaya ayrılacağı, içlerinden bir fırkanın Fırkayı Naciye olacağına” dair sözleriyle hep kendilerinin kastedildiği yorumunu yaparlar. [41]

 

Mustafa Öztürk:

Gülen’in sevk ve idaresinde cemaat oligarşisinin kendi tabanına bu tür mesajlar vermesi müthiş bir özgüveni imlemektedir. Bana öyle geliyor ki bu özgüven “seçilmişlik” vehmiyle ilgilidir. Bu vehim Kur’an’da bir grup Medineli Yahudinin dilinden aktarılan “Biz Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız” şeklindeki hüsnü kuruntuya benzetilebilir. [12]

Mustafa Öztürk:

Haddi zatında totaliterlik, otoriterlik, karizmatik lider kültü, mutlak itaat ve biat kültürü her cemaatte farklı tonlarda mevcuttur; ancak Gülen cemaatinde bütün bunlar maksimum seviyede mevcuttur. Bunun böyle olmasını sağlayan faktörlerden biri, Gülen cemaatinin kendisine bir nevi lahuti misyon biçmesidir. Kuşkusuz her cemaat kendi meşrebinin hak meşrep olduğu inancını savunur ve böyle bir inancı savunması da doğaldır; fakat bu topraklardaki köklü tasavvuf kültüründen beslenen hiçbir cemaatin, “Hak ve hakikat bir tek benden sorulur” iddiasında bulunmadığı, kendisini hatadan masun/masum olarak algılamadığı da malumdur. Fakat Gülen cemaatinde durum farklıdır; her ne kadar Gülen kendi şahsını aciz, fakir kul olarak nitelendirse de, şu son olayların gözler önüne serdiği gibi, gerek kendisi, gerek yakın çevresi kendilerinden sadır olan söz ve fiillerin tümünde hatadan münezzeh oldukları intibaını uyandıran bir tavır sergilemektedir. Böyle bir tavır ancak kendi kendine biçilmiş bir ilahi/lahuti misyon algısıyla açıklanabilir[13]

Mustafa Öztürk:

Kur’an’da İsrailoğulları’na atıfla zikredilen “Ben sizi cümle âleme üstün kıldım” ifadesindeki “Siz” zamirinin “cemaat”e rücu ettilerek yorumlandığını düşündüren algı Yahudilerin Tanrı’yı millileştirip diğer bütün insanları kendilerine hizmet için yaratılmış mahlûkat olarak görmesini de hatırlatmaktadır. O kadar ki başta Hz. Peygamber olmak üzere ahirete irtihal etmiş sayısız din büyüğü şahs-ı manevileri ve ruhaniyetleriyle cemaati desteklemekte, dahası Hz. Peygamber bazı cemaat mensuplarına rüyada temessül edip “tweet sayısını ikiye katlayın” talimatı vermektedir. [14]

Cemaatte sıkça kullanılan “şefkat tokadı” kavramsallaştırmasıda seçilmişlik kapsamında mütalaa edilebilir. Gülen tarafından, “Sevenin sevdiğine sevgi eksenli, onu doğru yola getirme maksadıyla, kulağını çekme ve azarlama” diye tarif edilen bu tokat, ulvî vazifeyi ifa sırasında ortaya çıkan ihmal ve kusurlara karşı ilahi irade tarafından yapılan tatlı-sert bir ikaz olarak düşünülmektedir. İsrailoğulları’nın tarih boyunca Yehova tarafından sık sık cezalandırılması ve bu cezalandırmanın seçilmiş İsrail kavmi için bir tür ilahi rehabilitasyon gibi algılanması olgusunu anımsatan bu düşünce ekseninde cemaat hiç hesapta olmayan kötü sürprizler ve olumsuz gelişmeleri Allah’tan gelen tatlı ikazlar olarak algılamakta, bu arada kendilerini, “Kasap sevdiği postu yerden yere vurur” fahvasınca “seçilmişler” zümresinden saymaktadır. [15]

Bazı Örnekler

'İslam'ı temsil ve İslam’a hizmet, günümüz şartları gereği küreselleşmiş durumdadır; dolayısıyla Cenab-ı Allah, yeryüzündeki bütün hadiseleri, zahirî sebep ve mahiyetleri ne olursa olsun, temelde Hizmet etrafında örgüler.’ Evet, doğru okudunuz. Sadece Hz. Peygamber (sav) Türkiye’yi Gülencilere emanet etmemiş, aynı zamanda Allah (cc) da yeryüzündeki tüm hadiseleri Gülenciler için, onların doğrultusunda yönlendiriyormuş! [16]

Ünal, ‘Bu, Allah ve Resulü’nün Vadettiğidir’ başlıklı yazısında ise Gülencilerin başına geleceklerin Kuranda yazdığını söylüyor: ‘Sürecin böyle gitmesi, sürekli ifade etmeye çalıştığım gibi, Hizmet hareketinin hakkaniyetine, istikametine en açık delillerdir. Çünkü yol, budur; böyle olduğu ve bu tür hadiselerin yaşanacağı Kur’an’da apaçıktır. Dolayısıyla, bütün olup bitenler karşısında, Hendek Savaşı’ndaki sahabe gibi, Bu, Allah ve Resulünün vadettiğidir; Allah ve Resulü, doğru söylemiştir, diyoruz. [17]

Ünal’ın bu hafta yayımlanan yazısının başlığını görünce (‘Cemaat Hata Yapmaz mı, Yapmadı mı?’) biraz umutlanmıştım açıkçası. Herhâlde her şeyi kendi kutsiyetlerine bağlamaktan vazgeçip, dünya üzerindeki her fâni gibi hata yaptıklarını kabul edeceklerini sanmıştım. Fena yanılmışım zira yazıya göre ‘Cemaat hata yaptı mı?’ diye sormaya zayıf kalplilerin ve kötü niyetlilerin hakkı yoktu; samimi olanların da hakkı yoktu ve hatta bu sorunun kendisinin dahi Gülen’e hakaret kabul edilmesi gerekirdi. Hatta Ünal’ın sözleriyle 'Dine gerçekte hizmet eden bir Cemaat'in şahs-ı manevisi velayet-i kübra sahibidir ki bu da peygamberlere veraset demek’ti. Anlaşılan Gülenciler içerisinde hata yapıldığı kanaati oldukça yaygınlaşmış ve çatlaklar meydana gelmiş durumda ve Gülen’e yakınlığı ile bilinen Ünal’ın, muhtemelen onun onayıyla kaleme aldığı bu satırlar da soru sormaya cesaret edenlere 'had bildirme’ amacı taşıyor.[18]

Mustafa Öztürk:

Zaman gazetesi genel yayın yönetmeni olarak tanınan şahsın, “Ey Kûfe Halkı!” başlıklı yazısında (Zaman, 29 Aralık 2014) karşımıza çıkıyor: …Bu şahıs kendisini ve mensup olduğu hareketi Hz. Hüseyin ve onunla birlikte Kerbela’da şehid düşen bir grup müminle, hâl-i hazırdaki siyasi otoriteyi de Yezid’le özdeşleştirmekte: “Sütten çıkmış ak kaşık gibi tertemiz ve masum cemaatimize Yezid’in bugünkü temsilcileri konumundaki siyasi otoritenin reva gördüğü bunca zulme sessiz kalan milyonlar tıpkı Kerbela’da işlenen zulme kâh devlet korkusu kâh menfaat kaygısıyla seyirci kalan Kûfe halkı gibidir” [19]

Ahmet Demirhan

… gazeteciliği “Biz kiramen katibin meleklerinin yaptığı gibi iyi şey yapınca iyi, kötü şey yapınca kötü yazmaya çabalıyoruz. Başka da bir hesabımız yoktur” şeklinde izah eden Mehmet Kamış’ın, gazetecilikle ‘kiramen katibin’ arasında kurduğu ürkütücü ilişki ya da Veysel Ayhan’ın “Kâbe kutsiyetindeki ‘hizmet’leri”nin “İlahî teminat altında” olduğunu; bu ‘hizmet’e yapılan saldırılar karşısında twitter’da yapılan savunmaların, Kabe’yı yıkmaya gelen Ebrehe ordusunu yerle bir eden ‘ebabil’lerin yerini almış “yeni dünyanın sanal kuşları”nın “celali mesajlar”ı olabileceğini ifade etmesindeki gibi ucubelikler, başka türlü açıklanamaz. Aynı motivasyonun ürünü gözüken İ. Yılmaz’ın, sanki matah bir şeymiş gibi sık sık dile getirdiği, “devlet, nefs-i emmaredir; arındırılmaya ihtiyacı var” şeklindeki sözleri ise, şu ya da bu dinin en fundamentalistlerinde bile göremeyeceğimiz kadar aşırı. Gülen’in iddia ettiği gibi ‘Hak ve hakikat’in kendi yanlarında olduğuna inanıldıktan sonra bu türden her şeyi ‘mübah’ görmek mümkün olmaz da ne olur? [20]

Seçilmişliğin Sonuçları

Seçilmiş dolayısıyla da kutsal ve yanılmaz liderin ona yardımcı olmak için seçilmiş cemaati anlayışının belirli sonuçları olması kaçınılmazdır:

Amacın Kutsallaştırılması

Mustafa Öztürk:

Her ne kadar bugüne değin yeterince fark edilmemiş olsa da Gülen cemaatindeki hareket fıkhı, Hatem Ete’nin isabetli tespitiyle, kendisini İslam’ın, ülkenin ve belki de bütün dünyanın geleceği için yegâne kurtuluş ümidi olarak kodlayan bir anlayışla oluşturulmuş ve bu anlayış gerektiğinde her şeyin cemaat uğruna ikinci plana atılıp gözden çıkarılacağı yönünde tekçi, özcü ve narsist bir kendilik algısının benimsenmesine yol açmıştır. Kendi varlığını çok mümtaz gören ve yine kendisini sair dinî grup ve cemaatlerden ayrıştırmaya büyük özen gösteren, bu arada kibirden de pek ödün vermeyen cemaat kendi selameti, menfaat ve maslahatı için başka her şeyin feda edilmesini caiz gören bir itikat geliştirmiştir. [21]

Hamdi Kalyoncu:

Üyeler, davaya "Adanmış Ruhlar"dır. Liderin ortaya koyduğu davaya intisap etmek tüm inananların görevidir. Dava inananların hayatının anlamıdır. Dava ve grup dışında kalanlar hayatlarını zayi etmişlerdir. Gruba katılanlar ise davaya "adanmış ruhlar"dır. Artık bireysel hareket etme hakları yoktur, Onların kendileri de, tüm varlıkları da davaya aittir, davanındır. Üyeler karizmatik lidere "biat" etmiştir. Biat, dini bir duruştur. Biatı bozmak haramdır. Büyük suçtur. Davadan ayrılan yok olur. [22]

Kibir ve Ayrışma

Mustafa Öztürk:

Öteden beri kendilerini diğer bütün İslâmî cemaatlerden ayrıştırmaya büyük özen göstermesi ve aynı zamanda tevazu görünümlü bir kibirle temayüz etmesi dikkate alındığında, Gülen ve cemaat oligarşisinin de kendilerine yönelik bir seçilmişlik algısına sahip olduğu söylenebilir. [23]

Belli ki bu seçilmişlik algısı cemaatte gözle görülür bir narsizm/özseverlik duygusu yaratmıştır. Narsist kişilikler genellikle sınırlı güç ve şehvetlerinin sınırı yokmuş gibi davranır. Bütün her şey “ben”den ibaret sayıldığı için narsistlerin dış dünyayı algılaması, halden anlaması pek mümkün değildir. Yine narsistler başkalarına ait hak-hukuku görmezden gelerek ve her daim kendisini haklı görerek hep en önde, en gözde ve biricik olmak isterler. Sanki her şey sadece kendileri için vardır ve ne pahasına olursa olsun bütün her şeyin kendi amaçlarına hizmet etmesi lazımdır. Başkaları bu amaçlara hizmet ettiği sürece vardır, aksi halde yoktur ya da yok olmalıdır. Narsist kişilikler kendi planları akamete uğradığında öfkelerine hâkim olamaz, saldırganlaşır, hatta birtakım psikotik hallere maruz kalır. Tam bu noktada cemaatteki narsizmin kimi zaman abartılı tevazu formuna büründürülmüş bir kibir ve ucb şeklinde de tezahür ettiğini hatırlatmak gerekir. Bilindiği gibi abartılı tevazu kibir göstergesidir. [24]

Anlaşıldığı kadarıyla Gülen en azından Türkiye’yi bir arz-ı mev’ûd olarak algılamakta ve ilahi irade tarafından kendi cemaatine tapulandığına inandığı bu topraklarda Tanrı’nın krallığını tesis etmek adına, tıpkı Yahudilerin Tanrı Yehova’ya ait hükümranlığın yeryüzünde tesisine engel teşkil eden herkesi ebedi düşman olarak kodlayıp onlarla sonsuza kadar savaşmayı mutlak farz olarak görmesini hatırlatan bir tutum takınmaktadır. Bu noktada cemaatin kendinden başkasını yok mesabesinde görmesi, diğer bütün Müslümanların değerini cemaate hizmetle ölçmesi ve hasım bildiklerini bertaraf etme hususunda hiçbir kural tanımayacak kadar acımasız davranması da Tanrı’nın yeryüzündeki planını gerçekleştirmek üzere bizzat O’nun tarafından seçilmişlik algısına hamledilebilir.[25]

Seçilmişlerin Önündeki Engeller

Seçilmişlik kavramını biraz açmak gerekiyor:

  • Seçilmişleri kim seçmiştir?

  • Allah (c.c)

  • Niçin seçmiştir?

  • Bir görevi yerine getirmek için…

  • Böyle bir görevden şüphe duyulabilir mi?

  • Seçen göz önüne alınırsa duyulamayacağı görülür.

  • Sıradan insanlar için konulmuş sınırlar, görevin yerine getirilmesini zorlaştırıyorsa, bizzat görevi veren tarafından konulmuş olsa bile esnetilebilir mi?

  • Görevin hassasiyeti ve önemi göz önüne alındığında, “Görev tamamlanıncaya kadar” şartıyla esnetilir

  • Seçilmemişler, görev konusunda engel teşkil ediyorsa ne olacak?

  • Görev önce gelir. Hatta henüz engel teşkil etmedilerse bile, engel teşkil etmeleri muhtemelse, “Şefkati elden bırakmadan” bertaraf edilmelidirler.

 

Böyle bir algıdan hakikat tekelciliği ve/veya mutlak hakikatin sadece kendilerince temsil edildiği yönünde bir itikat ortaya çıkması gayet tabii bir sonuçtur.[26]

Güç kazandığı her alanda cemaatin işgalci gibi davranması, resmi ya da sivil hemen hiçbir alanda kendisinden başkasına nefes aldırmaması ve dindaşlık, vatandaşlık paydasını yok sayması gibi gariplikler de cemaatin kendini “seçilmiş” olarak görmesi ve buna bağlı olarak ilahi irade tarafından mutlak hakikatin temsilcisi ve insanlığın kurtarıcısı gibi eşsiz bir misyon yüklendiğini düşünmesiyle ilgili olsa gerektir. [27]

‘Zamanın imamını tanımadan ölen, cahiliye ölümü ile ölmüştür.’ hadisiyle yaşanılan devrin İslami idaresine karşı çıkan Müslümanların kâfir olduğunun anlatılmak istendiği, dönemimizde ise bu görevi örgütün üslendiği ve örgütün yönetimi ele geçirdikten sonra bu idareye karşı duran Müslümanların da kâfir olacağı iddia edilmiştir. [28]

Bir defasında kendi kulaklarımla duydum. Çünkü konuştuğu heyetin içinde ben de vardım. Belki de beni unuttu. Aynen şunları söyledi: “Kuramların başına bizim arkadaşlarımız gelinceye kadar dostlarımızla çalışacağız. Ancak bizim arkadaşlarımız yetişir yetişmez o makamlara onlar gelecek...” Hâlbuki daha önce de arz ettim paylaşmayı savunmuştu. [29]

Gülen misyon ve konum itibariyle Hz. Peygamber’i, Gülen’in takipçileri de sahabeyi temsil etmektedir. Gülen ve takipçilerinin “Ben” ve “Biz” idraki böyle olunca,  muhalif ve hasım konumunda ki insanların Firavun ve Nemrutla özdeşleştirilmesi gayet tabii hale gelebilmekte, dolayısıyla söz konusu insanların kendilerini mümin ve Müslüman olarak görüp bilmeleri böyle bir patolojik idrakte hiçbir değer ve anlam ifade etmemektedir. [30]

Yılanlara merhamet etmenin ve öldürmemenin ileride sokacakları insanlara haksızlık etmek anlamına gelecek olması gibi, örgüte düşman olanlara merhamet etmenin de yanlış olduğu, onların fırsat ele geçirildiğinde merhamet gösterilmeden yok edilmesi gerektiği anlatılıyor. [31]

Seçilmişlik Algısını Anlamak İçin Bir Örnek: Gülen’in İran Takıntısı

Hüseyin Gülerce:

Fethullah Gülen’in Erdoğan’ı yıpratma. İtibarsızlaştırma için başvurduğu düşmanlık, sonunda Cemaat tabanında kin ve nefrete dönüştü. Gülenin bu konuda başvurduğu algı operasyonlarının en başta geleni Başbakan Erdoğan ve çevresini İran ajanlığıyla suçlamak oldu. [32]

Gülenin Erdoğan düşmanlığı temelde şuna dayanıyor: Gülenin bağlılarına göre -ki Gülen de aynı inancı taşıyor- Gülen seçilmiş kurtarıcıdır. Medine-i Münevvere’de Efendimiz, biz bu işi Fethullah’a verdik” dedi. Her Perşembe akşamı Efendimizle görüşüyor, her işini ona danışarak yapıyor, onunla istişare etmeden adım atmıyor. Böyle olunca, F. Gülen varken, Türkiye’nin yönetimine ondan başkasının müdahil olmaması lazım. [33]

Benim Cemaat bünyesinde çok yaygın olan ve şahit olduğum şuydu: “Herkes Hocaefendi’yi dinliyor, Tayyip Bey dinlemiyor. Başbakan neden Hocaefendi’yi dinlemiyor? Birkaç asırdır Hocaefendi gibi bir kişi gelmemişken, şimdi o varken Tayyip Bey neden kendi başına hareket ediyor?” Cemaat tabanı, Erdoğan’ın Gülene danışmamasından hem çok rahatsızdı, hem de bu duruma çok içerliyordu. [34]

Bu şikâyet ve tavır, AK Parti iktidara geldiğinden beri vardı. Tayyip Bey’den istenen biatti. Temelde F. Gülenin kızmasının temel sebebi, Erdoğan’ın kendisine biat etmeyişi idi. [35]

Fethullah Gülen sohbetlerinde bir İran meselesi ortaya çıkardı. Tayyip Bey’in çevresinin İran ajanları tarafından sarıldığı, bazı bakanların İran hesabına çalıştığı, MİT Müsteşarının da İran ajanı olduğu yönünde kuvvetli bir algı operasyonu başladı. Sanki ellerinde kesin deliller, belgeler varmış gibi tabana çok ciddi bir telkin yapıldı. Bu arada Cemaate ait yapılar tarafından “Muta Sempozyumu” bile yapıldı. F. Gülenin talimatıyla Cemaatinin yayın organlarından Yeni Ümit Dergisi, 17 Aralık süreci içinde ve 30 Mart yerel Seçimleri öncesinde 2 Mart 2014’te İstanbul’da “Ailenin Korunması ve Mut’a Fitnesi” başlığıyla bir sempozyum düzenledi. [36]

“Tayyip Bey bizim hocamıza danışmıyor” şikâyeti büyütüldü ve “Tayyip Bey ihanet içerisinde” noktasına gelindi. Artık mütevellilerde, “bu uzun boylu adam hain” deniyordu. MİT Müsteşarının ifadeye çağırılması olayında da, “Bunlar Oslo’da ihanet ettiler ve artık bunların işinin bitirilmesi lazım” diyerek hükümete savaş açtılar. [37]

30 Mart 2014 Yerel Seçimler öncesinde bu iddialar yoğunlaştı Hükümetten pek çok kişi muta nikâhıyla İran’ın tuzağına düştüğü iddia ediliyor, hepsinin kaseti var imasında bulunuluyordu. [38]

Ahmet Taşgetiren, 14 Mart 2014’te Star Gazetesindeki köşesinde bu iddiaları ele aldı ve şunları yazdı: “Camia vasatında bir “İrancılık söylemi”dir gidiyor. Muta da onunla bağlantılı bir kirletme operasyonunun ana malzemesi niteliğinde devrede tutuluyor. Dolaşımdaki söylem şu: Güya İran, AK Parti’nin bakan, yüksek bürokrat gibi kimi elemanlarını muta tuzağına düşürdü, görüntülerini çekti ve onları şantaj olarak kullanıp, Türkiye aleyhine işler yaptırıyor. Bu iddianın ucu, bazı platformlarda Başbakanı, Beşir Atalay’ı, Hakan Fidan’ı bile içine alıyor. Bazen de İran’da Başbakan’a büyü yapıldığı malzemeleri devreye sokuluyor. “Deli saçması” deyip geçemiyorsunuz, çünkü bunun Camia bünyesinde dilden dile dolaştırıldığını görüyorsunuz Hatta sanki Türkiye’de yaygın bir muta işi varmış gibi muta sempozyumu yapıp, imalı sözlerle zihinler bulandırılıyor. Aslında isnat edilmek istenen şey zina. Çünkü “geçici nikah” anlamına gelen ve Şia mezhebi bünyesinde kabul gören mutaya Sünnilikte zina nazarıyla bakılıyor. Bir kere zina isnadının, İslam hukuku açısından nasıl bir sorumluluk getirdiği, dört şahitle ispat edilemeyen zinanın iftira kapsamına girdiği ve cezasının çok ağır olduğu açık. Ama yaşanan süreçte iftiralar bile yürütülen savaşın sözümona meşru malzemesi haline gelebiliyor. [39]

Bir İsrail çıkışı var. Hakan Fidan MİT Müsteşarı olduğunda Ehud Barak'ın söylediği şey. “Hakan Fidan İran yanlısıdır, bundan sonra Batılı müttefikler Türkiye istihbaratına güvenemez.” Oradan alınan ve tedavüle sokulan bir iddia “İrancılık” Camia neden bu kadar İsrail’le iç içe geçti, sorusunun cevabını aramak yerine, Türkiye’nin saçma bir “İrancılık” suçlamasına hedef olması, akla ziyan bir durum. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Milli Güvenlik Kurulunun tüm üyeleri, Dışişleri Bakanı vs. herkes akıl tutulması yaşayacak, bir tek Camia’nın duyargaları bunu keşfedecek! [40]

 

Dipnotlar

[1] FETÖ Sıfırı Tüketiyor. Eren Ural. Elips: 2015

[2] Kirli Hesaplar Çarşısı. Hüseyin Gülerce. Kahverengi:2016

[3] http://haber.star.com.tr/politika/ahmet-keles-cemaatin-amaci-devleti-ele-gecirmek/haber-856744

[4] http://www.haber7.com/roportaj/haber/1299859-fethullah-gulen-hareketindeki-sir-altinci-kat

[5] http://www.timeturk.com/tr/2014/03/09/gulen-grubu-bunlari-nasil-bir-psikolojiyle-yapiyor.html

[6] http://www.timeturk.com/tr/2014/03/09/gulen-grubu-bunlari-nasil-bir-psikolojiyle-yapiyor.html

[7] http://www.timeturk.com/tr/2014/03/09/gulen-grubu-bunlari-nasil-bir-psikolojiyle-yapiyor.html

[8] Kirli Hesaplar Çarşısı. Hüseyin Gülerce. Kahverengi:2016

[9] Kaynak: http://www.haberci28.com/tr/yazigor.aspx?yazid=877

[10] Kaynak: http://www.haberci28.com/tr/yazigor.aspx?yazid=877

[11] Kaynak: http://haber.star.com.tr/acikgorus/beddua-seanslari-bitti-kerbela-mersiyesi-verelim--medet-ya-mazlum-huseyin/haber-987340

[12] Kaynak: http://www.haberci28.com/tr/yazigor.aspx?yazid=887

[13] Kaynak: http://www.haberci28.com/tr/yazigor.aspx?yazid=887

[14] Kaynak: http://www.haberci28.com/tr/yazigor.aspx?yazid=877

[15] Kaynak: http://www.haberci28.com/tr/yazigor.aspx?yazid=877

[16] FETÖ Sıfırı Tüketiyor. Eren Ural. Elips: 2015

[17] FETÖ Sıfırı Tüketiyor. Eren Ural. Elips: 2015

[18] FETÖ Sıfırı Tüketiyor. Eren Ural. Elips: 2015

[19] Kaynak: http://haber.star.com.tr/acikgorus/beddua-seanslari-bitti-kerbela-mersiyesi-verelim--medet-ya-mazlum-huseyin/haber-987340

[20] http://setav.org/tr/gulen-neden-bir-cok-%E2%80%98sapka-tasiyor/yorum/14552

[21] Kaynak: http://www.haberci28.com/tr/yazigor.aspx?yazid=877

[22] http://www.timeturk.com/tr/2014/03/09/gulen-grubu-bunlari-nasil-bir-psikolojiyle-yapiyor.html

[23] Kaynak: http://www.haberci28.com/tr/yazigor.aspx?yazid=887

[24] Kaynak: http://www.haberci28.com/tr/yazigor.aspx?yazid=877

[25] Kaynak: http://www.haberci28.com/tr/yazigor.aspx?yazid=877

[26] Kaynak: http://www.haberci28.com/tr/yazigor.aspx?yazid=887

[27] Kaynak: http://www.haberci28.com/tr/yazigor.aspx?yazid=877

[28] FETÖ Sıfırı Tüketiyor. Eren Ural. Elips: 2015

[29] Kirli Hesaplar Çarşısı. Hüseyin Gülerce. Kahverengi:2016

[30] Kaynak: http://haber.star.com.tr/acikgorus/beddua-seanslari-bitti-kerbela-mersiyesi-verelim--medet-ya-mazlum-huseyin/haber-987340

[31] FETÖ Sıfırı Tüketiyor. Eren Ural. Elips: 2015

[32] Kirli Hesaplar Çarşısı. Hüseyin Gülerce. Kahverengi:2016

[33] Kirli Hesaplar Çarşısı. Hüseyin Gülerce. Kahverengi:2016

[34] Kirli Hesaplar Çarşısı. Hüseyin Gülerce. Kahverengi:2016

[35] Kirli Hesaplar Çarşısı. Hüseyin Gülerce. Kahverengi:2016

[36] Kirli Hesaplar Çarşısı. Hüseyin Gülerce. Kahverengi:2016

[37] Kirli Hesaplar Çarşısı. Hüseyin Gülerce. Kahverengi:2016

[38] Kirli Hesaplar Çarşısı. Hüseyin Gülerce. Kahverengi:2016

[39] Kirli Hesaplar Çarşısı. Hüseyin Gülerce. Kahverengi:2016

[40] Kirli Hesaplar Çarşısı. Hüseyin Gülerce. Kahverengi:2016

[41] Cemaat'in İflası. Hanefi Avcı. Tekin: 2015

Kültür Sayfası

bottom of page