
70'lı Yıllar: Cemaatin Oluşması
Kestanepazarı’ndan Sonra
Kestanepazarı'ndan ayrılınca Güzelyalı'da bir eve taşındım… bütün gecelerimi ev sohbetlerinde geçiriyordum. Haftanın bir-kaç gününde vaaz veriyor, dersler yapıyordum. MeÅŸgul olunan üniversite talebelerinin sayısı gün geçtikçe artıyor ve onlarla meÅŸguliyetim de yine vaktimi alıyordu. Fakat yine de Kestanepazarı günleri bir baÅŸka bereketliydi. [1]
​
Işık Evleri
Evler, 1968 yılında, İzmir müftüsü Ahmet Karakullukçu’nun İlim Yayma Cemiyeti’nden aldığı destekle İzmir’in Tepecik semtinde, dindar talebelerin barınma ihtiyacını karşılamak amacıyla ve kiralanmak suretiyle açıldı.[2]
​
Evet, 1968 senesi hac dönüÅŸüne İzmir Müftüsü Ahmed Karakullukçu bir imam arkadaÅŸla Ankara'ya beni almaya gelmiÅŸlerdi. O zamanlar üniversiteli arkadaÅŸların kaldığı evler vardı. O akÅŸam 35 kadar üniversite talebesi sohbet için toplanmışlar bizi de davet etmiÅŸlerdi. Ahmed Karakullukçu Bey ile beraber gittik. O zamanlar bu kadar üniversite talebesinin böyle evlerde kalması ve kendilerini bu ÅŸekilde dindar yetiÅŸtirmeleri çok büyük bir hadise idi. Ve Ahmed Karakullukçu, onları bir arada görünce çok duygulanmış, son derece memnun olmuÅŸtu. Yolda gelirken bana, "Biz de böyle bir ev açalım, İzmir'e gidiÅŸte ilk iÅŸimiz bu olsun. Siz bir ev tutun, istediÄŸiniz talebeleri de yetiÅŸtirin, kirasını ben ilim Yayma Cemiyeti'nden temin ederim" dedi. Böylece Tepecik tarafındaki ilk evi tutmuÅŸ olduk. [3]
​
Ahmed Karakullukçu'nun bu hizmeti unutulacak gibi deÄŸildir. O bunları söyleyince dünyalar benim olmuÅŸtu. O gün için 500 liraya tuttuÄŸumuz bu evin bir sene kadar kirasını ilim Yayma Cemiyeti'nden alarak o ödedi. Ve İzmir'de bu türlü hizmetlerin baÅŸlamasına ilk nüve bu evle atıldı... Burası iki katlı bir binaydı. Üstünde de bir çekme kat vardı. Fırsat buldukça ben de bu eve gidip geliyordum. [4]
​
12 Mart Muhtırasından biraz evvel Buca ve Bornova'da da ev açıldı. Bornova'daki evi Mustafa Birlik Bey alıvermiÅŸti. Babasından kalma dükkânları sattı, eline 85 bin lira para geçti. 15 bin lira da baÅŸka arkadaÅŸ verdi ve 100 bin lira ile ev alındı. [5]
​
1970 yılına gelindiğinde bizim 12 civarında evimiz vardı. [6]
​
Fethullah Gülen, evlerin sayısı bu noktaya varınca, bu evleri, öÄŸrencileri belli bir sistem içinde eÄŸitmek ve yönetmek gerektiÄŸini söyledi. Işık Evleri, belli bir disiplin içinde namaz kılman, içki ve sigara içilmeyen, Risale-i Nur okunan evlerdi. Hatta, Fethullah Gülen'in kendisi de haftada bir defa gelip Risale-i Nur okuyordu. [7]
​
Gülen, bir süre sonra, bu evlerin disiplini için bizi yemin etmeye çağırdı. "Bakın, bu ciddi bir iÅŸtir. Bugün beÅŸ-on ev olabilir ama ileride sayı artabilir," dedi. 18 maddelik kuralları kâğıda kendisi yazmıştı. Bunun yanında bir de yemin metni hazırladı. Yemin edenler, hazırlanan prensiplere uymakla mükellef olacaktı. Hazırlanan metnin ilk maddesinde kendisine, yani Fethullah Hoca'ya biat etme vardı. Sonra onu çizdi ve Kuran'ın üzerine geriye dönüÅŸü ve kefareti mümkün olmayan bir yemin koydu ortaya. Yani, bu yemin hiçbir kefaretle bozulamayacak bir yemindi. Kadro olarak, o yemini ettik. Ki, o zaman 12-13 kiÅŸilik bir arkadaÅŸ grubuyduk henüz. Türkiye'de eÄŸitim faaliyetleri yapmak, fakir insanlara okul açmak, yurt ve burs temin etmek; talebelerin namusuna, ÅŸerefine, bayrağına dair duyarlı olmasına dair bir hizmet yeminiydi ettiÄŸimiz... Böylece, bu prensipleri hepimiz kabul etmiÅŸ olduk. Yani, bir yerde ülke insanımızın eÄŸitimine katkıda bulunacağımıza inandık. Fethullah Hoca, her meselede tartışmamız, kendi başımıza hareket etmememiz gerektiÄŸi ÅŸeklinde örgütledi bizi... ÖrneÄŸin, kimse kendi kafasına göre evlenmeyecek, iÅŸ yapmayacaktı. Hayatına dair her ÅŸeyi bu heyetle konuÅŸarak karara baÄŸlayacaktı.[8]
​
Yurtlar
Ev hizmetleri, dar çerçevede, belli bir hizmet ÅŸeklini kabullenmiÅŸ ya da en azından belli bir eÄŸitimden sonra kabullenebilecek kitleye hitap ediyordu. Bu da Hizmet Hareketi’nin manevra kabiliyetini sınırlıyor; onu sınırlı alana hapsediyordu. Halbuki Gülen’in önünde bir Kestanepazarı modeli vardı. İnsanların sadece inançlı olmaları ya da çocuÄŸunu imanlı, ahlaklı yetiÅŸtirmeyi istemesi çocuÄŸunu size emanet etmesi için yeterliydi. Gülen, ev hizmetine göre aksiyon alanı çok daha geniÅŸ bu sahayı asla ihmal etmedi. DiÄŸer Nur talebeleri hizmetlerini evlerle sınırlarken o Yurt hizmetine de el attı. [9]
​
Gülen. 1970 yılının sonlarında Kestanepazarı’ndan ayrıldıktan sonra İzmir in Güzelyalı semtinde küçük ve harap bir bina bularak restore ettirdi. Burası en fazla kırk talebeyi barındırabilecek kapasitede bir yerdi. Sonra İzmir- Bozyaka’daki yurt inÅŸa edildi. Bozyaka yurdu bir emsal oldu. Türkiye’nin dört bir yanından insanlar akın akın gelip gördüler; gidip beldelerinde aynı hizmeti ifa edecek binalar yaptılar, yurtlar inÅŸa ettiler. [10]
​
Bu yurtlarda kalan öÄŸrenciler önceleri İmam Hatip Okulları’nda okumaya yönlendirildiler. Daha sonra bütün ortaokul ve liselere taksim edilerek gönderildiler, ister İmam Hatip’te isterse diÄŸer ortaokul ve liselerde okusun yurtlarda onlar için Arapça ve diÄŸer din eÄŸitimleri verildi. Bu talebeler, gittikleri okullarda hizmete adam kazanma vazifesi ile de görevlendirildi. [11]
​
İlk baÅŸlarda yurtlar orta ve lise talebelerine hitap ediyordu. Sonraları üniversite talebeleri için de yurtlar kuruldu. Özellikle üniversite yurtlan, evlere geçiÅŸte bir hazırlık misyonu görüyordu. Yurt hizmetleri, devlete ait yurtları ele geçirme, oraları hizmet adına deÄŸerlendirme maksatlı çalışmalarla bir baÅŸka boyuta daha taşındı. Erkekler için yapılan bütün yurt çalışmaları tarzı bayanlar için de aynı ÅŸekilde tatbik edildi. [12]
​
12 Mart Muhtırası ve Tutuklanma
Türkiye günden güne bir askeri darbenin eÅŸiÄŸine doÄŸru kayıyordu. 27 Mayıs'ı görmüÅŸ olanlar için, görünen tablo pek de iyimser deÄŸildi. [13]
​
Nasıl 60 İhtilali’nden sonra Nur talebeleri ciddi bir tahkikata maruz kaldılarsa, 12 Mart 1971 darbesinden sonra da benzer ÅŸeyler gerçekleÅŸiyor. İzmir’de Bediüzzaman’ın avukatlığını yapmış Bekir Berk’in de dahil olduÄŸunu bir grup isim Risale-i Nur sohbeti ekseninde gözaltına alınıyor. [14]
​
Muhtıra verildiÄŸi tarihlerde ben Güzelyalı'daki kiralık bir evde kalıyordum. Yanıma gelip gidenler oluyordu. 31 Mart günü gece geç vakitlerde, gelen misafirlerle sohbet ediyorduk. Tam o sıralarda bir arkadaÅŸ geldi ve Karşıyaka baskınını haber verdi. Böyle bir-ÅŸey istemiyordum; fakat itiraf edeyim ki bekliyordum. Bu kadar dikkatsizlik böyle bir netice getirir, diyordum. [15]
​
Fakat olan olmuÅŸtu, iÅŸ bizim düÅŸündüÄŸümüz kadar basit deÄŸildi. Mesele Karşıyaka Karakolundan kaynaklanmıyordu. Üstten veya istihbarattan bir emir gelmiÅŸti. Emniyet amirinin yapabileceÄŸi bir ÅŸey yoktu. [16]
​
Eve girdiÄŸimde siyasî polislerin bütün eÅŸyaları didik didik edip evin ortasına yığdıklarını gördüm. Beni Tepecik inzibat Merkezine getirdiler. Saçımı bıyığımı kestiler. Sonra saÄŸdan, soldan, arkadan ve önden fotoÄŸraf çektiler. Beni alıp hücre gibi bir yere tıktılar. Bir de ne göreyim, benden evvel aynı yere Åžaban Düz, Harun ReÅŸid Tüylü, Mustafa Birlik ve ülkücülerden de bir arkadaÅŸ getirilmiÅŸ. [17]
​
Ali Rıza HafızoÄŸlu askeri savcıydı… En son beni çağırdılar… inzibat karakolunda tam sekiz saat ifade vermiÅŸtim. Bu sekiz saatlik zaman zarfında verdiÄŸim ifade bir sahife bile deÄŸildi. Zira sorular vehimdi ve konuÅŸulacak bir ÅŸey yoktu. [18]
​
Esasen verdiÄŸim ifadede bulabilecekleri tek suç unsuru yoktu. Fakat yukarıdan gelen emirle bizi tutuklayacakları muhakkaktı. Ve nitekim de öyle oldu. [19]
​
Tutukluluk
Tutuklu kaldığımız dönemin ilk 21 gününü inzibat merkezinde geçirmiÅŸtik. Son bir ayını da Åžirinyer’deki askeri hapishanede geçirdik. 6.5 ayın diÄŸer kısmını ise hep Bademli'de geçirmiÅŸ olduk. [20]
​
Herkes avukat tutuyordu. Benim param olmadığı için bir ÅŸey diyemiyordum. Av. Yılmaz TaÅŸkan Bey, insani yanları iyi olan birisiydi. Mustafa Birlik ile Cahid Efendi vekâletlerim ona vermiÅŸlerdi. Bana da teklif ettiler. Ben param olmadığını söyledim. Bunun üzerine, benim vekâletimi ücret almadan yapabileceÄŸini söyledi ve dediÄŸini de en güzel ÅŸekilde yaptı. Onun yaptığı bu insanlığı hiçbir zaman unutamam. [21]
​
Mahkemeye ilk çıktığımız duruÅŸmada bütün gazetelere mevzu olduk. Boy boy fotoÄŸraflarımızı çektiler, iddianameyi dinledik, tekrar gelme günleri belirlendi. Ve gelip gitmeye baÅŸladık. Her gün iÅŸ biraz daha büyüyordu. [22]
​
…iÅŸin içine YaÅŸar Hocaefendi de çekilmiÅŸ. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığınca içeriye alınmış. O da orada aylarca kalmıştı. [23]
​
Menemenli Mahmud bizim aleyhimize konuÅŸmuÅŸ. Cahid Efendi'yi, Bekir Bey'i ve beni içine alacak bir kombinezon içinde senaryo yapmışlar. Adam o kadar talakatle, o kadar selis ve akıcı bir üslupla anlattı ki ben dahi hayretler içinde kaldım. EÄŸer hâkim ben olsaydım, anlatılanların yalan olabileceÄŸine ihtimal dahi vermezdim. Hiç takılmadan ve hiç kızarmadan bir sürü yalan söyledi. [24]
​
Aslında bugünkü ÅŸartlarda, böyle üç kiÅŸinin bir araya gelmesi suç sayılmayabilir. Fakat o gün böyle bir araya geliÅŸ dahi suç sayılıyordu ki savcı bu meselenin üzerinde hassasiyetle durmuÅŸ ve yalan ÅŸehadette bulunan birini müdafaaya kalkmıştı, Kestanepazarı yetkililerinden ve idare heyetinden çok temiz, evliya ruhlu bazı kimseler bile aleyhimde ifade verdiler. [25]
​
Nihayet 7. ayın içinde son bir kere daha mahkemeye çıkarıldık. Avukatımız üç aydan beri tekrar edip durduÄŸu tahliye talebimizi ümitli bir eda ile mahkeme heyetine bir kez daha arz etti. O esnada, birden bire alışmadığımız bir ÅŸey oldu. O güne kadar, elli defa tahliye talebimize bıkmadan usanmadan elli defa "tutukluluklarına" diyen mahkeme heyetine, savcı, ayaÄŸa kalktı ve "Nasıl olsa birilerini -Av. Bekir Bey'i kastediyordu- bıraktınız; bunları da bırakın gitsinler" dedi. Hem ÅŸaşırmış hem de çok sevinmiÅŸtik. [26]
​
Küçük bir istirahatten sonra, 6 sene evvel elimde minik çantalarım bir garip burukluk içinde gelip misafiri olduÄŸumuz İzmir'den, yine elimde valizim bir tuhaf hislerle, "ana gibi yâr olmaz" deyip Erzurum'a doÄŸru yola koyuldum. [27]
​
Tutukluluk Sonrası Kendi Cemaatini Kurma
Ayrılmanın Ateşlenmesi
Ayrılık Sinyalleri hapishanedeyken ortaya çıkmaya baÅŸlamıştı.
O Sıkıyönetim mahkemesinde Fethullah Gülen’den diÄŸer Risale-i Nur talebeleri, “Bu kitaplar dinden, imandan, ahlaktan, faziletten, maneviyattan bahsediyor. Bu kitaplarda suç unsuru diye bahsedebilecek bir ÅŸey yoktur. Bu kitapları okuyoruz ve bu kitaplara sahip çıkmaktan utanç duymuyoruz” anlamında çok etkili bir hitabet, bir savunma bekliyor. Fethullah Gülen ise vaiz olması hasebiyle eline geçen farklı kitapları okuduÄŸu, bu kitaplardan da bu ÅŸekilde haberdar olduÄŸu ÅŸeklinde bir savunma yapıyor. Kendisinin Risale-i Nur’la bizzat irtibatını ifade etmek yerine dolaylı bir ÅŸekilde ifade ettiÄŸini ve Risale-i Nur’ların hukukunu açık ve net ÅŸekilde mahkeme huzurunda savunmadığını görüyoruz. … tabiri caizse Risale-i Nur’u, Nur talebelerini bütün olarak savunmayan, bir anlamda kendini savunan, ayrıştıran ve kendini kurtarmayı biraz daha öne çıkaran bir söylem görüyoruz. Bu söylemin çok ciddi bir tepki çektiÄŸini ve ayrışmanın kalbi ve hissi anlamda bu süreçte su yüzüne çıktığını görüyoruz. Ki enterasandır orada Fethullah Gülen’in diÄŸerlerinden daha fazla ceza alması gibi bir durum da var. Tam olarak bilmiyorum, ama diÄŸerleri 10 ay, Fethullah Gülen 25-30 ay gibi bir ceza almıştı. Sonra 73 affı ile hepsi salıveriliyor. Zaten o mahkeme safahatında böyle bir duygusal ve kalbi bir kopuÅŸ gerçekleÅŸmiÅŸ durumda. Mahkemenin sonrasında da artık Fethullah Gülen’in kendisini daha hususi, daha küçük bir yapı içerisinde, daha farklı bir okuma biçimi ve hizmet anlayışı içerisinde konuÅŸlandırdığını görüyoruz. [28]
​
Üstadın Talebesi A. Badıllı:
Her ne kadar bu zaman zarfında bu nurcu Hocamızın fıkhı ve ameli hususlarda bazı yersiz ve zamansız hassasiyetleri oldu ve bazı tenkid ve dedikoduları da üzerine çektiyse de, fazla mühim ÅŸeyler deÄŸildir. ...1971’deki hapis hadisesine kadar mezkur vaiz hocamız katıksız bir Nur talebesi vasfını devam ettiriyordu. Fakat hapiste ne olduysa oldu. Bezdi mi, ürktü mü, korktu mu, harici bir müdahale mi oldu bilemiyorum, hapisten çıktıktan sonra, Hocanın hal ve tavırları birden merhale deÄŸiÅŸtirdi. (Hapishaneden sonra Gülene ait öÄŸrenci evlerinde) Risale-i Nur kitaplarının kapakları renkli kâğıtlarla kapandı ve sair kitaplar içinde kaybettirildi. [29]
​
Kendi Cemaatini Kurma
Gülen Cemaati denilen oluÅŸum, 1972’de okuyucu adı verilen grubun bünyesinden koparak baÅŸladı. Gülen, 1968- 70 yıllarında İzmir’in Buca ilçesinde, Kaynaklar Köyü yakınında kurduÄŸu kamplarla evvela bu kopuÅŸ sonrasının ÅŸartlarını hazırladı; kendi öÄŸrencileri denebilecek kiÅŸileri yine Nurlar yoluyla eÄŸitti. Fakat bu jenerasyon diÄŸer Nur talebelerinden farklı olarak Bediüzzamanı ve eserlerini Gülen vasıtasıyla ve dolaylı olarak tanıdı. Gülen neyi ve ne ölçüde öÄŸretmek istediyse bizler o kadarını öÄŸrendik, o kadarıyla yetinmiÅŸ olduk. [30]
​
Olayların bu ÅŸekilde geliÅŸmesi üzerine Yeni Asya gazetesinin başında bulunan Mehmet Kutlular ve Mehmet Kırkıncı, Gülenle görüÅŸmeye gittiklerinde farklı bir tavırla karşılandılar. Gülen kendisinin Nurcu diye nitelenmesinin uygun olmadığını belirtince, Mehmet Kutlular “Biz sizi Nurcu biliyoruz” diye sitem etti. Gülen ise hikmetlerinden birçoÄŸunu ancak bugün anladığımız ÅŸu meÅŸhur sözü söyledi: “Bilmeniz ilan etmenizi gerektirmez. Ben geniÅŸ kitlelere ulaÅŸmak için Nurcu kimliÄŸimi kullanmayacağım.” [31]
Bu tartışmalar yıllara yayıldı ve her geçen gün Nur cemaati ile Gülen arasındaki mesafe açıldı.[32]
​
Himmetin KeÅŸfi
Varlıklı insanların, para vermeyiÅŸleri çok tuhafıma giderdi. Bir fabrikatör, çıkarıp elli lira vermiÅŸti, bunu çok garipsemiÅŸtim. Böyle dolaÅŸmakla bir yere varılamayacağını anladım. Para isteyeceÄŸimiz insanları bir araya toplayalım ve birbirlerini teÅŸvik etsinler, dedim. [33]
​
Bu teklifim kabul edildi ve Hacı Ahmed Bey'in maÄŸazasının üstünde toplandık. On kiÅŸi kadardık. Hatırladıklarım arasında, Konyalı Hacı Mustafa, Ali Rıza Güven, Hacı Ahmed Tatari ve ismail Alkan Beyler vardı. Ben bir ÅŸeyler söyledim. Ali Rıza Güven Bey de bir ÅŸeyler anlattı. Daha sonra da para toplandı. [34]
​
Akyazılı Vakfı’nın KuruluÅŸu
Bu sefer, biz de baÅŸka bir yerde ev kiraladık. Tanışarak evini kiraladığımız Nefi Akyazılı, bir süre sonra faaliyetlerimizi öÄŸrendiÄŸinde; "Benim, Pembe KöÅŸk denilen ÇalıkuÅŸu romanının geçtiÄŸi yer atalarımdan kalmış bir yerim var. Burasını size vereyim, benim adıma bir dernek kurun ve dağınık ÅŸekilde oturan talebelerinizi bu yerde topluca barındırın..." dedi. [35]
​
Biz de bunun üzerine 1972'de bu araziye bir yurt kurmak üzere çalışmalara baÅŸladık. Tam beÅŸ yılda, cami cemaatinden toplanan paralarla ve bazen kendimiz de çalışarak o yurdu inÅŸa ettik. Bu yurt camiye giden herkesin katkılarıyla ortaya çıkmıştı. Bu talebe yurdunda hepimizin fiilen emeÄŸi vardı. İlk kurulan yurt, kurumsal yapı da zaten orasıdır. Sonradan, askeri ihtilal dönemlerinde dernekler el konulma tehlikesiyle karşılaÅŸtığı için derneÄŸi vakfa çevirme düÅŸüncesi hasıl oldu ve böylelikle Akyazılı Vakfı kurulmuÅŸ oldu. İnsanlar, talebeye yardım, camiye yardım düÅŸüncesiyle bu vakfı desteklediler. Menemen, Manisa, Aydın, Nazilli, Tire ve ÖdemiÅŸ'te de bizimki örnek alınarak talebe yurtları yapıldı cami yapılır gibi... Fethullah Gülen, ailelere, çocuklarının dindar olmasının yanında devletin ileri kademelerinde doktor, mühendis, asker vb. görevler almaları için tavsiyelerde bulundu. İnsanların hoÅŸuna giden bu tablo sonucunda yurtlar da çoÄŸaldıkça çoÄŸaldı. [36]
​
Sabri Uzun:
Cemaat ilk yıllarında İzmir'de bir vakıf çatısı altında toplanmıştı. Amaç ve ideolojisini, "Türk gençliÄŸini pozitif ilimlerle eÄŸitip, İslami terbiyeyle donatıp, her türlü kötü alışkanlıklardan koruyarak Osmanlı'nın yükseliÅŸ dönemindeki gibi 'altın nesil' yetiÅŸtirmek" diye belirlemiÅŸti.[37]
​
Dershaneler
MüesseseleÅŸmenin bir baÅŸka boyutu da Üniversiteye Hazırlık Dershaneleri’ydi. İlk defa 1973 yılında, İzmir SalepçioÄŸlu Camii’nin zemin katında, mevcut iki-üç oda sınıf haline getirildi. Burada üniversite talebeleri veya yeni mezunlar ders veriyordu. Önceleri sadece Cemaat evlerinde ve Cemaat yurtlarında kalanlara verilen bu hizmet, daha sonraları herkese hitap eden, Türkiye genelinde yaygın dev kurumlara dönüÅŸtü. [38]
​
İşin başında Dershaneler, çok verimli insan kaynakları olmaları sebebiyle hizmette öncelikli sıraya geldiler. Yurtlarda, okullarda altı - yedi senede ulaşılan insan kazanma seviyesine buralarda altı- yedi ayda ulaşılıyordu, iyi bir rehberlik çalışmasıyla hem öÄŸrencilere dini hayat bakımından belli bir seviye kazandırılıyor; hem de hazır birer eleman haline gelmiÅŸ bu insanlar hizmetin istediÄŸi üniversitelere, hizmetin istediÄŸi bölümlere yönlendirilmek suretiyle fetih adına iÅŸlev görüyorlardı. Askeri hizmetlerin, Emniyet hizmetlerinin potansiyel kaynakları da yine dershaneler idi. Bu açıdan da yine Dershaneler diÄŸer hizmet kurumlarına göre stratejik önemi olan yerlerdi. Sadece insan kaynakları olma yönüyle deÄŸil, ekonomik baÄŸlamda da Dershaneler çok önemliydi; hatta daha sonraları gelinen noktada ekonomik yanı daha ağır basar hale geldi. [39]
​
Dönemin Cemaatinin Özellikleri
Gülen cemaatinin geliÅŸim dinamiklerine bakıldığında, her seferinde Gülen ve takipçilerinin hedef ve önceliklerinin deÄŸiÅŸtiÄŸi en az üç evreye iÅŸaret etmek mümkün. Gülen'in vaizlik göreviyle iliÅŸkilendirilebilecek ilk dönemde, cemaatin klasik bir dini cemaat hüviyetine ve gündemine sahip olduÄŸu söylenebilir. Gülen'in ülke çapındaki cami kürsülerinde dini vaazlar verdiÄŸi, cemaatin dini faaliyetlere, diÄŸer cemaatlere benzer ÅŸekilde dindar bir nesil yetiÅŸtirmek üzere eÄŸitim faaliyetlerine odaklandığı bu dönemde, Cemaat Gülen merkezli olsa da Nurcu bir cemaat kimliÄŸini kaybetmemiÅŸtir.[40]
​
MİT ile İlişki
Anlatılanlara ek olarak, konuyla ilgili bir not daha düÅŸelim: Gazeteci Mahmut Övür’ün köÅŸesindeki bir yazıda anlattığına göre 1970’li yılların başında Gülen, Aydın Bolak, YaÅŸar Tunagür ve dönemin MİT müsteÅŸarı Fuat DoÄŸu, Vehbi Koç’un Ankara’daki evinde bir öÄŸle yemeÄŸinde buluÅŸmuÅŸ, özel bir görüÅŸme yapmışlardır. Gülen bu görüÅŸmeyi hiçbir yerde, hiç kimseye açmamış; hep bir sır olarak saklamıştır. EÄŸer bu buluÅŸmada, mahrem tutulması gereken ÅŸeyler konuÅŸulmuÅŸ olmasaydı, Gülen mutlaka bu görüÅŸmeden bahsederdi. Zaten kendisi, benimle yaptığı söyleÅŸide, çok açık ve net bir ifadeyle, tabii burada sır veriyoruz, öyle ÅŸeyler var ki, artık bir mahsur görmediÄŸim için açıklıyorum. Fakat öyle ÅŸeyler de var ki, onları bir sır olarak kabrime götüreceÄŸim, demiÅŸti. Sanırım, söz konusu görüÅŸme de böylesi bir sırdı. [41]
​
Gülen’in, çevresindeki kiÅŸilerden biat almasının 1971 yılına tekabül ettiÄŸini düÅŸünecek olursak, söz konusu edilen yemekli toplantının mana ve muhtevasını da çözeriz, sanırım.[42]
​
Vaazlar
Tahliye olduktan sonra göreve baÅŸlamak için Diyanet’e baÅŸvurdu. Sıkıyönetim nedeniyle müspet bir cevap hemen gelmedi. Bu yüzden kısa bir süre Erzurum’a gitti. DöndüÄŸünde SalepçioÄŸlu ve Alsancak Camilerinde vaaz vermeye baÅŸladı.
Gülen Diyanet’in bir görevlisi olarak bir yandan vaazlarına devam ederken bir yandan da talebe hizmetlerinin startını verdi. Gülen’in konuÅŸmalarının kasetler yoluyla çoÄŸaltılması, onun geniÅŸ kitleler tarafından tanınmasına yol açtı. [43]
​
Edremit - 1972
23 Åžubat 1972 - Edremit merkez vaizliÄŸine tayin edildi. Burada 2 yıl görev yaptı.
​
Manisa - 1974
Edremit’ten ayrılarak Manisa merkez vaizliÄŸine tayin edildi. Bu dönemde Erbakan liderliÄŸinde kurulan MSP’yi destekledi. Bu sebeple Demirel’in AP’sini destekleyen diÄŸer Nur talebeleri ile arası açıldı.
​
İzmir, Bornova - 1976
Bornova’ya tayini çıktı. Burada 12 Eylül 1980 ihtilaline kadar görev yaptı.
​
İstanbul - 1977
İstanbul Eminönü’nde bulunan Yeni Cami’de ilk vaazını verdi.
​
İstanbul’da ikinci vaazını Sultanahmet Camii’nde verdi. Dönemin BaÅŸbakanı Süleyman Demirel, DışiÅŸleri Bakanı İhsan Sabri ÇaÄŸlayangil de dinleyiciler arasındaydı.
​
Sızıntı Dergisinin Yayınlanmaya Başlanması
1979’da çıkan Sızıntı Dergisi’nde baÅŸyazı, daha sonra orta sayfa yazılarını yazmaya baÅŸladı.
Cemaatin medya ile ilk teması Sızıntı dergisi vesilesiyle olmuÅŸtur. Sızıntı’nın hedef kitlesi ortaokuldan üniversiteye kadar olan talebelerdi. İlk önceleri hedef alınan kitlenin düÅŸünce yapısı nazara alınarak bir üslup tercihine gidildiÄŸi, bu sebeple de dini kavramların doÄŸrudan kullanılmadığı hem Gülen hem de yetkili ağızlar tarafından sıkça ifade ediliyordu. Hatta ilk dönemler doÄŸrudan Allah ism-i celili ve Efendimiz’in nam-ı celili dahi zikredilmiyordu. Milli EÄŸitim’den tavsiye kararı alıp dergiyi okullara sokma mazereti bu tavrın doÄŸruluÄŸuna gerekçe gösteriliyordu. Din görüntülü bir dergi okulun kapısından döner, deniliyordu. Daha sonra bu lüzum ortadan kalktı ki üslupta da deÄŸiÅŸme oldu. Dini kavramlar doÄŸrudan ifade edildi. [44]
​
Bu baÅŸlangıç ve daha sonraki deÄŸiÅŸim üzerinde kısaca durmamızda fayda var: BilindiÄŸi gibi Gülen, Sızıntı dergisinin orta sayfasında bizzat kendisi tarafından yapılan çalışmayla Risale-i Nur’u sadeleÅŸtirerek neÅŸrediyordu. [45]
​
Erbakan ile Yolların Ayrılması
Her geçen gün etrafına aldığı zengin esnaflar ve talebeler ile cemaatini büyüten Gülen, bu devrede kendisinin tanınmasına büyük destek veren Erbakan ve çevresine cephe almakta gecikmedi. Bunda Erbakan ile Gülen’in enaniyetini ön planda tutan kiÅŸiliklerinin ve liderlik mücadelelerinin tesiri olduÄŸu açıktı. Zira Erbakan da, Gülen de bulundukları yerde hep önde olmak isteyen kiÅŸilerdi ve böyle bir zeminde iki kiÅŸinin beraberce bulunması asla mümkün deÄŸildi. Gülen’in büyümesi ister istemez bir çekiÅŸmeyi de beraberinde getirmiÅŸti. Bunda zahiri olarak Erbakan’ın devlete muhalif olma fikrinin geldiÄŸi söyleniyordu. Hâlbuki Erbakan’ı yakından tanıyanlar onun en azından Gülen kadar, hatta ondan da daha ileri seviyede devletçi olduÄŸunu bilir. [46]
​
Dipnotlar
[1] Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[2]Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[3]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[4]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[5]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[6] KuÅŸatma. Nurettin Veren. Siyah-Beyaz: 2007
[7] KuÅŸatma. Nurettin Veren. Siyah-Beyaz: 2007
[8] KuÅŸatma. Nurettin Veren. Siyah-Beyaz: 2007
[9] Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[10] Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[11] Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[12] Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[13] Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[15] Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[16] Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[17] Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[18] Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[19] Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[20] Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[21] Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[22] Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[23] Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[24] Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[25] Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[26] Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[27] Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[29] Dün Cemaat Bugün Paralel Devlet: Çetin Acar. Profil:2015
[30]Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[31] Gülen'in AÄŸlattığı Müslümanlar. Selim Çoraklı. Onikinci Kitap: 2014
[32] Gülen'in AÄŸlattığı Müslümanlar. Selim Çoraklı. Onikinci Kitap: 2014
[33]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[34]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[35] KuÅŸatma. Nurettin Veren. Siyah-Beyaz: 2007
[36] KuÅŸatma. Nurettin Veren. Siyah-Beyaz: 2007
[37]İn. Sabri Uzun. Kırmızı Kedi: 2014
[38] Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[39] Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[41]Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[42]Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[43] Gülen'in AÄŸlattığı Müslümanlar. Selim Çoraklı. Onikinci Kitap: 2014
[44] Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[45] Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[46] Gülen'in AÄŸlattığı Müslümanlar. Selim Çoraklı. Onikinci Kitap: 2014