top of page

Mehdi mi, Mesih mi, Kutb'ul İrşad mı?

F.Gülen ile ilgili belki de en çok tartışılan konuların başında, onun İslam gelenek  içinde farklı şekillerde yer alan  Mehdi, Mesih yada Kutb'ul İrşad gibi olağanüstü  kimliklerle ilişkilendirilmesi geliyor.

Öncelikle, fazla teknik olması dolayısıyla hepsinin birbirine karıştırıldığını söyleyebiliriz. Halbuki her biri ile ilişkili iddia farklı kökenler ve farklı sonuçlara yol açıyor.

Ayrıca iddianın kaynağı da doğru tespit edilmeli. Bu iddialar nereden kaynaklanıyor? İhtimalleri bir sınıflamaya tabi tutarak özetlemeye çalıştık:

  1. Böyle bir ilişkilendirme, cemaatin hiçbir katmanında söz konusu değildir. Bunlar, F.Gülen'i ve cemaati karalamak için ortaya atılan iddialardan ibarettir.

  2. Cemaat içinde bu tip ilişkilendirmeler en azından bir kısım seveni tarafından kabul edilmekle birlikte, bunlar kendisinden değil sevenlerinin, sevgilerinde aşırı giderek yaptıkları yakıştırmalardan kaynaklanmaktadır.

    1. F.Gülen, kendisine yakıştırılan bu iddialardan haberdar bile değildir.  

    2. F.Gülen, bu iddialardan haberdardır ve bu yanlış anlamaların önüne geçmek için her türlü tedbiri almasına rağmen engel olamamaktadır.

    3. F.Gülen, bu iddialardan haberdardır fakat faydalı bulduğu için göz yummaktadır.

  3. İddiaların kaynağı bizzat F.Gülen'dir

    1. F.Gülen bu inancı paylaşmamakla birlikte çevresindeki insanları daha rahat etkileyip yönlendirmek için bu iddiaları kullanmakta; bir başka değişle onları kandırmaktadır.

    2. F.Gülen'in kendisi de bu inancı paylaşmaktadır

      1. Çevresindekilerin yakıştırmaları bir süre sonra nefsine hoş gelmiş, kendisi de bunlara inanmaya başlamıştır.

      2. F.Gülen, bizzat kendi iç dünyasında yaşadığı deneyimler sonucunda bu zanna kapılmıştır

 

Önce ulaşabildiğimiz kadarıyla dile getirilen iddiaların kaynaklarını incelemeyle başlayalım. Piyasada çokça kaynak var gibi görülse de dikkatle bakıldığında hepsinin birkaç kaynaktan çoğaltılmış olduğu görülüyor.

Mehdilik İddiası

1.Delil

Darbe girişiminden hemen sonra gazetelere yansıyan bir haber mehdilik iddiaları için önemli:

Balyoz davasında bilirkişiler hakkında görevini kötüye kullanmak suçlamasıyla açılan davada yargı tarihine geçecek olay yaşandı. 4 Temmuz günü UYAP'a yüklenen 572 sayfalık gerekçeli kararda hakim İlhan Karagöz "İşte buradan ilan ediyoruz, Fethullah Gülen hocaefendi son peygamber Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz'in kendi soyundan Ehl-i Beytinden geleceğini haber verdiği ve bizim de hem Hazreti Ali ve hem de yine Ehl-i Beyt'ten olan Abdülkadir Geylani hazretlerinin kitaplarından aktardığımız gibi o seçilmiş bir kişi olup ve hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Ali peygamber Efendimiz'in halifeleri iken, Mehdi Aleyhisselam ayrı ve özel olarak son kez insanlığı doğru yola sevk ederek yanlışlıkları gösterecek özel bir insan olduğu için her ne kadar harikuladelikleri ve kerametleri olacak ise de zaten ortaya çıktığında birçok kişi hazır beklediği için ona biat edecek ve derhal tamir ve onarıma başlayacak ve kendisi her türlü hareket serbestisine sahip olduğu için nasıl ve ne şekilde davranacağını ve insanların nasıl yönlendirileceğini bildiği için Allah'ın halifesi olarak huruç edecektir" dedi. [i]

 

Yukarıda bahsedilen ve birçok gazetede yer alan, haber doğru ise ve hakimin ruh sağlığı da yerindeyse, cemaatte bazı kimselerin F.Gülen’i Mehdi olarak gördükleri iddiası için bir önemli bir delil teşkil edebilir ama her iki durumu da test etme imkânına sahip değiliz. Ayrıca sözkonusu hakimin F.Gülen ile ilişki dercesi de belirsiz. Kendisi ile doğrudan görüşmüş mü, söyledikleri kendi kanaati mi tartışmaya açılabilir nitelikte.

2.Delil

Bir diğer delil, aşağıdaki gazete haberi:

“…ve anladık ki, bu hizmetimizle o nurani zatlara zemin izhar ediyoruz (hazırlıyoruz). (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 189) Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri, yani Hz. Mehdi ve şakirtleri, Cenab-ı Hakk’ın izniyle gelir, o daireyi genişletir ve o tohumlar sünbüllenir. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 138 – Kastamonu Lahikası, 72)[ii]

Cemaatin kendilerini seçilmiş olduğuna iten “Cenab-ı Hakk’ın izniyle gelir, o daireyi genişletir” sözüdür. Bilindiği üzere cemaat Said Nursi’nin açtığı yolu büyütmüştür yani genişletmiştir. Cemaatteki anlayış, cemaat liderinin “Said Nursi tarafından müjdelenmiş olduğu” inancıdır. [iii]

Said Nursi’ye göre Mehdi’nin bir görevi de,  “İsevi ruhanileriyle ittifak edip din-i İslam’a hizmet etmektir.” Yani Hıristiyan din adamlarıyla ittifak yapmak olduğunu açıklar cemaat… Bu yapının hoşgörü ve diyalog çalışmaları sanırız daha anlamlı oluyor. [iv]

Haber, Said Nursi’nin eserlerinden alıntılar yapıyor ardından cemaatte bunlarla ilgili sahip olunan kanaati ifade ediyor. Yazarın kaynak belirtmemesi delilin gücünü oldukça zayıflatıyor, yazar bu şekilde düşünüldüğünü kimden öğrenmiştir, belli değil. Yine de böyle bir ilişki ve yoruma, belli bir temeli olmadan, ihtiyaç duyunca ulaşmak oldukça zor. Dolayısıyla delil bir değer ifade ediyor ama zayıf görünüyor.

3.Delil

Mehdilik konusunda ulaşabildiğimiz son delil ise, Hüseyin Gülerce’nin sözleri:

Fetullah Gülen'in kendisini Mehdi zannettiğini söyleyen Gülerce, "Bedduadan sonra Hakan Şükür Amerika'ya gidiyor. Bir arkadaşım anlatıyor. Hakan Şükür, Gülen'e diyor ki 'Efendim siz buna karşılıklı lanetleşme diyorsunuz ama Türkiye'de buna beddua diyor.' Gülen, Şükür'e diyor ki 'Hakan bey, ben bunu kendi kafamdan söylemiyorum' diyor. Kendisini mehdi sanıyor. Buna kendisi inanıyor. Kendisi bana peygamberle görüştüğünü söyledi." dedi. [v]

Dikkat edilirse, Hüseyin Gülerce’nin yaptığı nakil değerli olmasına rağmen, F.Gülen’in kendisini Mehdi olarak gördüğü kısmı kendinin yorumu. Olağanüstü birisi olarak gördüğü kesin ama bu kişi Mehdi mi?

Mehdilik ile ilgili bizim ulaşabildiğimiz kaynaklar bunlardan ibaret. Bu kadar delil ile F.Gülen’in kendisini Mehdi olarak gördüğünü ispatlamak bizce oldukça zor görünüyor. Lütfen, bu söylediklerimizden, “F.Gülen kendisinin Mehdi olduğunu söylemiyor yada çevresindekiler onu Mehdi olarak görmüyorlar” sonucu çıkmasın. Bu iddia hareketin sadece belirli katmanlarında dile getiriliyor, onlar da bu sırrı çok iyi muhafaza ediyor, dolayısıyla da delil bulunmuyor olabilir. Ama ulaşabildiğimiz deliller bu iddianın ispatlanması için bize yeterli görünmüyor.

Diyanetin toplantısında, bu hareket sahte bir mehdilik hareketi olarak ilan edildi. Acaba onlar hangi delillere dayandılar, doğrusu merak ediyoruz.

Kutup Olduğu İddiası

Mehdilik ve Mesihlik konusu, büyük ölçüde hadislerden kaynaklanıyor olsa da, kutupluk konusu tasavvuf kültürünün bir parçasıdır. Gördüğümüz kadarıyla tasavvufun klasik döneminin değil, sonraki dönemin konuları içinde yer alır ve tartışmalı bir konudur. Mehdilik ve Mesihlik meselesi, hadislere dayandığı için istenildiği gibi eğilip-bükülmeye fazla müsait değildir. Hadislerle karşılaştırılıp kolayca çürütülebilir. Halbuki kutupluk konusu için bu pek mümkün değildir. Bu yüzden de, kendisini seçilmiş-özel bir kişi olarak konumlandırmak isteyen birisi için kutupluk iddiası, Mehdilik ve Mesihlik iddiasın göre çok daha güvenilir ve daha az sorunlu bir liman teşkil edecektir.

Ne var ki, F. Gülen’in Kutup olduğu iddiasını dillendiren Selim Çoraklı ve Nurettin Veren’den başka bir kaynağa biz ulaşamadık. Diğer, tüm alıntılar bu iki kaynaktan çoğaltılmış görünüyor.

Selim Çoraklı şunları söylüyor:

Türkiye bir eyalettir, oranın bir imamı var. Her ülke bir eyalettir onun imamı var. Kıtaların imamı var ve en üstte de Sayın Gülen var. Kâinat imamı diyorlar ona, Kutbul Aktab.[vi]

Dikkat edilirse, Çoraklı böyle bir iddiayı dile getiriyor ama bunu neye dayandırdığını söylemiyor. Dolayısıyla bizce bir iddiadan öteye geçmiyor.

Diğeri de Nurettin Veren:

1997 yılında Zaman gazetesinin kupon ile hediye olarak verdiği Prizma ikinci kitabında, daha önce de Sızıntı dergisinde de başyazısı olarak çıkan yazılarını kitaplaştırmış olduğu bu eseri ile bütün Türkiye’ye toplu hipnoz yapma imkânı, cami vaizlerinden daha çok geniş kitlelere düşüncelerini sunabilme fırsatını çok iyi değerlendirmişti.[vii]

deyip, F.Gülen’in aşağıdaki makalesinden alıntılar yapıyor. Yazının orijinaline ulaşıp biraz kısaltarak aşağıda gösterdik. (Gülen’in Prizma Kitabından Alınmıştır) [viii]

Kutbu'l-irşad, tasavvuf erbabınca kullanılan bir terimdir... ve seyr ü süluk yoluyla ulaşılan belli bir mesafeden sonra, belli bir makamı ihraz eden insana verilen isimdir. Bir benzetme ile meseleye daha da açıklık kazandırabiliriz: Kâbe, yeryüzünde Sidretü'l-Münteha'nın izdüşümüdür…Hz. Muhammed (sav) ise, -ki buna, Hakikat-ı Ahmediye' (sav) demek daha uygundur- hakikat-ı Kâbe'nin yeryüzündeki eşi ve ikizidir… Hz. Muhammed (sav) dar-ı bekâya irtihal edince, onu bu dünyada temsil eden de Allah ile irtibatları kavi, büyük insanlardır. Onlar, mazhariyetleri ve misyonlarıyla, bir bakıma yeryüzünde âdetâ Kâbe konumundadırlar. Ehl-i tahkikin beyanına göre, bazen onlar Kâbe'nin etrafında, bazen de Kâbe onların etrafında döner. İşte böylesi kişilere Allah'ın matmah-ı nazarı anlamında 'Kutub' adı verilir. Bu kişiler bulundukları mekânda, her zaman mevcudiyetlerini hissettiren, şeytanların uykularını kaçıran, bir kısım insanların vehimlerini izale eden, toprağın kuvve-i inbatiyesi gibi kudsi bir güce sahiptirler. Yine bunlar, hep tazarru ve naz u niyaz makamında bulunmaktadırlar. Allah böylelerinin bakışları ile kâinata bakar, merhamet veya gadap eder.

Kutub makamının bir adım ötesinde 'gavsiyet' makamı yer alır... Her gavs bir kutuptur, fakat her kutub bir gavs değildir. Öyleleri de vardır ki, bu her iki makamı bünyesinde cemetme bahtiyarlığına ermiştir. Zannediyorum 'kutbu'l-irşad' işte bu iki makamı birden ihraz etmiş ve halkı irşada me'zun insanlara verilen isim olsa gerek.

Bu açıdan kutbu'l-irşada; hakikat-ı Ahmediyeyi tamamıyla temsil eden, dolayısıyla da hakikat-ı Muhammediye'ye namzet olan insan nazarıyla da bakılabilir…Herkes kendi istidadı veya elindeki kovasının büyüklüğü/küçüklüğü ölçüsünde ondan istifade edebilir. Öyleyse kutbu'l-irşad, misyonu, konumu ve zâtı itibarıyla diğer velilerden en az üç kademe daha ileridedir.

Başkalarının onları tanımasına veya sair velilerden ayırt etmesine yardımcı olacak belirgin özellikleri yoktur. 'İnsanlar arasında, insanlardan bir insan olarak bulunurlar.' Ne var ki, hassas ruhlar, liyakatli kişiler bunları hemen sezer ve âdetâ bir mıknatısa kapılmış gibi, onların cazibelerine kapılıverirler. Bu özellikleri itibarıyla de onlar, etraflarına sürekli nur neşrederler. Hakkı aramak için yollara dökülenler de bunların cazibe-i kudsiyesi içine girer ve o dairede bütün bütün erir giderler.

Bütün bu değerlendirmeler nazara alındığında; bu kudsî me'hazlara sırt dönmekten daha öte bir talihsizlik olamaz denilebilir. Bana göre, bu kaynaklara müracaat etmeden yollara dökülenler, niyetleri ne kadar da samimi olursa olsun, çöllerde tek başlarına, rehbersiz yolculuk yapan insanlar gibidirler. Hatta bu kişilerin şahsî ibadet ve taatleri ne kadar çok da olsa, bu feyiz kaynaklarından yararlanmadıkları için, ileride dünyevî başka câzibe noktalarının câzibelerinden kurtulamayıp, yollarda kalabilirler. Hatta ibadet ü taatı bu denli çok olmayanlar, yüzleri bu ışık kaynaklarına dönük oldukları için, kayma ihtimalleri onlara göre daha azdır.

F.Gülen, yazıda bazı imalarda bulunsa da, bunları kendisini kast ederek söylediğini ifade etmek oldukça zor. Yine yanlış anlamanın önüne geçmek için hatırlatalım, Gülen bunları kendisini kast ederek dile getiriyor olabilir ama öyle olsa bile bu kolayca inkâr edilebilir.

Dolayısıyla, eldeki delillerden F. Gülen’in kendisini kutup olarak konumlandırdığını iddia ve ispat etmenin de oldukça zor olduğu kanaatindeyiz. Diğer iddialara göre en zayıf iddia bu gibi duruyor.

Mesihlik İddiası

1.Delil

Nurettin Veren:

Kendisini kesin olarak  'mesih' gördüğü kanaatindeyim. Etrafındakilere hitap ederken 'havari'  gibi ifadeler kullanır. Yani, "Siz benim havarimsiniz," demeye getirir. Hitap ettikleri 'havari' olursa, eh, o da herhalde  'mesih'  olur!  Bir keresinde Gülen, bana seslenerek; "Sen Ebubekir gibi ol,"  dedi!  Neye uğradığımı şaşırdım ve kendimi toparlayarak şu cevabı verdim: "Ben Ebubekir gibi olamam, Nurettin Veren'im. Siz de Hoca Efendisiniz." [ix]

İfadenin, Mesihlik kısmının Nurettin Veren’in kendi yorumu olduğu açık. Zaten en başta bunun kendi kanaati olduğunu da ifade ediyor. Çok zayıf bir delil.

Buraya kadar olan delillerin iddiaları ispatlamak için zayıf olduğu kanaatimizi ifade ettik ama aşağıda sıralayacağımız 5 ayrı delili iddialar hakkında en azından belirli kanaatlere ulaşmak için yeterli buluyoruz:

2.Delil

Latif Erdoğan:

Gülen’in kendisine isnat edilen Mesihlik karşısında, hem bu isnadı yapanlar hem de bunu ret edenlere tavrının hep dolaylı olduğu görülüyor. Yani O, ne kendisine Mesih diyenlerin bu isnadını doğrudan yalanlıyor ne de karşı söylemde bulunanları doğrudan destekleyen bir söyleme giriyor.[x]

Nitekim O'nun bu tavrı, günden güne kendisini Mesih kabul edenlerin elini güçlendirmiş, işin başında çok azınlıkta kişilerce ifade edilen bu söylem daha sonraları genele yakın bir kitlenin sabit düşüncesi haline gelmiştir.[xi]

Gülen’e böyle bir isnatta bulunan ilk kişi -eğer kendisi de baştan beri bu kanaatte değilse- Mehmet Tabanca’dır. 1990 yılında bana yazılı olarak verdiği hatıralarında Mehmet Tabanca bu konuyu uzun uzun anlatmış bulunmaktadır. [xii]

3.Delil

İttihad Yayınları'nın Genel Müdürü Mesut Zeybek: [xiii]

İzmir'de İmam Hatip'te okudum. Fethullah Hoca 1967-68'lerde Kestane Pazarı'nda vaaz verirdi. Orada tanıştık. Kestane pazarı Camii'ne 50 metre mesafede dükkânımız vardı.

Yakınındakileri Gülen'in Hz. İsa olduğuna inandırmışlar. Kendisi ben Hz İsa'yım demiyor ama yanındakilere İsa (a.s)nın nasıl geleceğini 40 yıl önce 'Bir gün valizle İzmir'e çıkar gelir' sözleri ile anlatmış. 'Hoca da elinde valizle geldi tamam budur' demişler. Hoca da Hz. İsa değilim demiyor. Ben İsa'yım (as) da demiyor ama bütün adresler ona çıkıyor.

Bu konu İzmir esnafı abiler arasında konuşulunca hocanın kulağına gitmiş. Hoca rahatsız olmuş. 'Siz niye ulu orta konuşuyorsunuz' demiş. Bu konu üzerinde bir toplantı yapıldı. Bize de bunu yaydığımız gerekçesiyle kızdı. Biz de 'yanında kalan adamlar bunu yayıyor, sen kızacaksan bize değil onlara kız' dedik. Bu lafımız üzerine kontrolünü kaybetti 'Mehdi'yi de İsa'yı da ben bilirim. Ne zaman nereye geleceğini ben bilirim' dedi ve sinirlendi.

Bana karşı tavır koydu ve ilk kopuşumuz bu şekilde oldu. Beni severdi aslında. İzmir Çarşısı'nda karşılaştığımızda benimle konuşmamak için yüzünü gazeteyle kapattığını hiç unutmuyorum. Buna rağmen ben selam verdim almadı. O günden sonra da açıktan tavır koydu.

4.Delil

20 yıl önceki talebesi Münip Erdem: [xiv]

Hocaefendi’nin ziyaretine gitmiştim. Hizmetini gören Mehmet Tabanca bana 'Hocaefendi’nin Hz. İsa olduğunu' söyledi. “Hz. İsa’nın anası babası yoktu, oysaki Hocaefendi’nin anası ve babası var” dedim. “Ahir zamanda Hz. İsa’yı bir anne ve bir babadan dünyaya göndermek, İsm-i Rahim ve İsm-i Hakim muktezasıdır” dedi. Bu sözün Hocaefendi’ye ait olduğunu söyledi. Ahir zamanda gelecek Hz. İsa’nın ancak Nur-u iman dikkatiyle bilineceğini, onun da ancak mukarrebini bileceğini söyledi. Anladım ki bugün Hocaefendi’nin yanında bulunanlar, onun Hz. İsa olduğu kanaatini taşıyorlar.

Peki bunun din açısından bir sakıncası var mı? Hayır yok. Yok, çünkü ahir zamanda Hz. İsa (a.s.m.) gelecek, peygamber olarak değil Efendimiz’in ümmeti olarak gelecek. Bu hususu 20 yıl sır olarak sakladım, hiç kimseye söylemedim. Fitneye sebep olmamak için.

Bu Hz. İsa (a.s.m.) meselesini haftalarca düşündüm. İç alemimde sıkıntılar meydana geldi. Isparta’dan Hüseyin Kıymık ile otobüse atlayıp İzmir’e gittik. Hocaefendi’ye özel mesele hakkında görüşmek istediğimi söyledim. “Hüseyin sen dışarıya çık” dedi. Ben kendisine, “Siz Hz. İsa mısınız?” dedim. Yüzü kıpkırmızı oldu. Birbirini tutmayan cümleler sıraladı, “İsa’yım” diyemedi, “İsa değilim” de diyemedi. Öyle sıkıntılı bir duruma girdi ki, soruyu sorduğuma bin pişman oldum. “Ben sizi Hz. İsa olarak değil, Kur’an’ın hizmetkârı olarak seviyorum” dedim ve ayrıldım.

5.Delil

Gülen’in Manisa’da vaizlik yaptığı döneme tanıklık yapan İmam Ali Katiöz: [xv]

''Kıbrıs çıkarmasından sonra geldi. Manisa merkez camiinde de vaaz etti. İzmir'den bunların taşıma bir gençliği vardı. Camiye girdim baktım bu kürsüde konuşuyor. Konuştuğu şey tamamıyla gıybet, dedikodu ama o kadar hitabeti iyi ki herkesi kandırıyor. Bir taraftan da ağlıyor cemaatte ağlıyor. Vaazdan sonra imam odasına girdim o da geldi. Hemen yanıma geldi boynuma sarıldı ağladı. Dedi ki o Kürt! Bir hayırsever Kürt vatandaşımız hakkında dedikodu yapıyordu. Gülen tamamen hem faşist hem de Kürt düşmanıdır. ''dedi.

Gülen'le birçok konuda tartışmaya girdiğini belirten Katiöz, ''Bir keresinde İzmir'de hocaya şöyle söylemiştim. ''Hocam senin anan belli baban belli dedikodu her tarafa yayıldı size herkes Mesih diyor demiştim.'' Hatta Hz. İsa değilim de, artık konuş bu fitne bastırılsın da demiştim. Gülen'de şöyle dedi ''Peygamber olana peygamber değildir demek küfürdür, peygamber olmayana peygamberdir demek de küfürdür'' demişti. Yani bu dedikoduyu yaydıran da kendisi ve bundan memnuniyet duyuyordu. Akli dengesinde sıkıntı olduğunu düşünüyorduk'' ifadelerini kullandı.

 

6.Delil

Temmuz 2004’te Cuma Dergi'sinde yayınlanan bir röportajda Yeni Asya Grubunun lideri Mehmet Kutlular şunları söylüyordu: [i]

“Fetullah Hoca kendisini 1970’te Mehdi ve Mesih biliyordu… 

 

Sonuç

Beş ayrı kaynaktan gelen bilgiler birbirini destekliyor. Latif Erdoğan, elinde yazılı belge olduğunu da ifade ediyor. Dolayısıyla, bu iddialar bize yeterince güçlü göründü. Bunlardan rahatlıkla aşağıdaki sonuçlar çıkarılabilir:

  1. Mesihlik konusundaki İddialar yeni değil, İzmir yıllarına dayanıyor.

  2. İddialar bir kişinin iddiası değil, en azından o zaman için geniş bir çevrede bilinip tartışılıyor. Dolayısıyla cemaatte böyle bir şeyin olmadığı ve tamamen iftira olduğu tezi büyük ölçüde ortadan kalkıyor.

  3. F. Gülen de iddiaların farkında

  4. İddiadan haberdar olduğu gibi, iddiaları yalanlamıyor, engellemeye de çalışmıyor.

 

Bu durum, başta saydığımız 1, 2.1 ve 2.2 ihtimallerini ortadan kaldırıyor. Kalan ihtimalleri bir kere daha sıralayalım:

  1. Cemaat içinde bu tip ilişkilendirmeler en azından bir kısım seveni tarafından kabul edilmekle birlikte, bunlar kendisinden değil sevenlerinin, sevgilerinde aşırı giderek yaptıkları yakıştırmalardan kaynaklanmaktadır.

    1. F.Gülen, bu iddialardan haberdardır fakat faydalı bulduğu için göz yummaktadır.

  2. İddiaların kaynağı bizzat F.Gülen'dir

    1. F.Gülen bu inancı paylaşmamakla birlikte çevresindeki insanları daha rahat etkileyip yönlendirmek için bu iddiaları kullanmakta; bir başka değişle onları kandırmaktadır.

    2. F.Gülen'in kendisi de bu inancı paylaşmaktadır

      1. Çevresindekilerin yakıştırmaları bir süre sonra nefsine hoş gelmiş, kendisi de bunlara inanmaya başlamıştır.

      2. F.Gülen, bizzat kendi iç dünyasında yaşadığı deneyimler sonucunda bu zanna kapılmıştır

 

İş sadece yakıştırmadan ibaret olsa, belki yine de yanlış anlaşılma deyip işin içinden çıkmak mümkün olabilirdi ama görüldüğü kadarıyla, F.Gülen yanlış anlaşılmaktan şikâyetçi değildir. Yanlış anlaşılmaları giderme yolunda en ufak bir girişimde bulunmadığı gibi, iddiaları güçlendirecek şekilde davranmaya devam etmekte, iddialar dillendirilip düzeltilmesi yönünde talepte bulunduğunda da buna yanaşmamaktadır.

Aslında kalan ihtimaller incelendiğinde artık kaynağın fazla bir önemi kalmadığı görülecektir. İddialar ister kendisi tarafından isterse başkaları tarafından üretilmiş olsun, F.Gülen durumun farkındadır. Ustaca bir taktikle kendisi bununla ilgili net bir iddiayı dile getirmekten kaçınmakta ve böylece suçlanmalardan uzak durmaktadır.

Farklı rivayetlerin bulunmasının sebebi, muhtemelen, F. Gülen’in olağanüstü bir insan olduğunu hissettirecek şekilde davranışlarda bulunması ama gözlemcilere bununla ilgili net bir sebep göstermemesidir. Mehdi midir, Mesih midir, Kutb’ul İrşad mıdır, başka bir şey midir net bir şey söylememektedir.

Bizce bu aşamadan sonraki en önemli soru şudur: F.Gülen bu iddialara kendisi de inanmakta mıdır, yoksa doğru olmadığını bildiği halde, kitleleri yönlendirmekte faydalı bulduğu için bu iddiaları kullanmakta, bir başka değişle kitleleri kandırmakta mıdır?

Olağanüstü Kişilik Vurgusu

Nurettin Veren:

Gülen, bir konuşmasında Peygamber Efendimizin kendisini ziyaret ettiğini, onunla oturup meselelerini konuştuğunu da anlatmıştır! Bir başka vaazında ise, "Ben görmediğim hiçbir şeyi burada anlatmıyorum," diyerek, öteki alemdeki olayları gören ve ona göre konuşan bir insan imajı çizebilmektedir. Bu gibi davranışlarla kendisinin olağanüstü bir kişiliği olduğunu; bizim görmediğimiz, bilmediğimiz mana alemlerinde dolaştığına, her meselesini peygamberle istişare ettiğine, ilişkin açık beyanları vardır. [xvi]

Gülerce:

"Bedduadan sonra Hakan Şükür Amerika'ya gidiyor. Bir arkadaşım anlatıyor. Hakan Şükür, Gülen'e diyor ki 'Efendim siz buna karşılıklı lanetleşme diyorsunuz ama Türkiye'de buna beddua diyor.' Gülen, Şükür'e diyor ki 'Hakan bey, ben bunu kendi kafamdan söylemiyorum' diyor… Buna kendisi inanıyor. Kendisi bana peygamberle görüştüğünü söyledi." dedi. [xvii]

 

Latif Erdoğan:

Ondaki bu saplantı, yani kendisini Peygamber Efendimizin izdüşümünde farz etme sabit fikrinin ne zaman başladığını bilmiyorum. Fakat Amerika’ya gitmeden önceki bir dönemde, Altunizade'deki FEM binasının son katındaki odasında bir gün bana, şimdi ben doğrudan Allah’la konuşuyorum desem, bazıları bana deli derler, dedi. Sonra da yüzüme dikkatlice baktı. Dediğine göstereceğim reaksiyonu okumaya çalıştı. Hafif tebessüm ile nötr durdum. Aradan kısa bir süre geçti, yine özel bir konuyu görüşmek için odasına girdim. Konuya nasıl girdi, niçin girdi şimdi hatırlamıyorum; fakat dediği aynen şuydu: "Allah benimle konuştu. Doğru, ben kâinatı Muhammed’in hatırına yarattım; ama senin hatırına devam ettiriyorum...”[xviii]

Bazı toplantılarda öfkelenip, ben öfkelendiğim zaman dışarıda rüzgâr olur, fırtına olur, deprem olur, dediğini kaç defa duymuşluğumuz vardır. Fakat o dönemlerde Gülen’in velayetine inandığımız için bu sözleri en uçuk bulanlarımız bile “şathiye” olarak değerlendiriyordu. Onun için de hiç reaksiyon görmüyordu.[xix]

Hanefi Avcı:

Hoca internette de bulunan, İzmir’de verdiği bir vaazında “rüyasında peygamberi gördüğünü ve bu halimiz ne olacak diye sorduğunda peygamberin biz Türkiye’yi Cemaat’e havale ettik dediğini” söylüyor. [xx]

Latif Erdoğan:

“Hocaefendi, kendisinin Üstad Bediüzzaman dan sonraki görevli olduğunu, aynı zamanda kıyamete kadar kendisinden sonra da kimlerin görevli olacağını bildiğini, gözünü yumsa bunları bir bir sayacağını sıklıkla söylerdi. Hatta askerliği sırasında bir ara kendisine “Gayb” perdesinin açılıp kıyamete kadar nelerin olacağının gösterildiğini, bugüne kadar o gün gördüklerinden farklı bir gelişmeye şahit olmadığını da söylerdi. Kısaca “GÖREVLİ” olduğuna hem kendi hem de biz inanıyorduk. Ancak ona yakınlaştıkça fark ettim ki, Hocaefendi sadece görevli olduğuna değil, aynı zamanda gelmiş geçmiş en büyük Veli, en büyük Fatih ve en büyük Devlet Adamı olacağına da inanıyordu. Tüm planını ve stratejisini de ona göre kuruyordu. O tüm dünyayı fetheden ilk ve son FATİH olmaya kendisini inandırmıştı.” [xxi]

Bu açıklamalardan sonra biz F.Gülen’in çevresindekilerini kandırmadığını düşünüyoruz. Kandırmak, “doğru olmadığı bilinen bir konuda karşı tarafı ikna etme çabası” olarak tanımlanabilir. Hâlbuki F.Gülen, inanmadığı bir şeye çevresindekileri inandırmaya çalışmamakta, muhtemelen bizzat kendisi de böyle inanmaktadır. Zaten, en inandırıcı yalan, söyleyenin doğru olduğuna kendisinin de inandığı yalandır.

 

Yalan söylerken sözleriniz arasında tezat oluşabilir ya da beden diliniz sizi ele verebilir… bir şekilde açık verirsiniz. Ama söylediklerinize kendiniz de inanıyorsanız, işte en ikna edici durum budur. Çervresindeki bu kadar aklı başında insana inandırıcı gelmesi de büyük ölçüde bundan kaynaklanmaktadır. 

Eğer yanılmıyorsak ve F.Gülen de bu inancı paylaşıyorsa, bu inanca nasıl ulaşmış olabilir?

Düşük ihtimal, çevresindekilerin yakıştırmalarının bir süre sonra nefsine hoş gelmesi, kendisinin de bir süre sonra bunlara inanmaya başlamasıdır. Mesihlik İddiası ile ilgili bölümü tekrar gözden geçirirsek bu ihtimalin gözden uzak tutulmaması gerektiğini görürüz..

 

Daha yüksek ihtimal ise iç dünyasında yaşadığı deneyimlerin kendisini bu zanlara sürüklemesidir. Şimdilik, bu ihtimalin tartışılmasını, F.Gülen ve Tasavvuf bölümünün sonuna bırakmak daha uygun olacak gibi görünüyor.

 

Dipnotlar

[i]http://www.sabah.com.tr/gundem/2016/07/19/feto-lideri-guleni-mehdi-ilan-ettiler

[ii]http://www.medyagundem.com/gulenin-ofkesinin-nedeni-mehdilik-meselesiyle-mi-ilgili/

[iii]http://www.medyagundem.com/gulenin-ofkesinin-nedeni-mehdilik-meselesiyle-mi-ilgili/

[iv]http://www.medyagundem.com/gulenin-ofkesinin-nedeni-mehdilik-meselesiyle-mi-ilgili/

[v]http://www.takvim.com.tr/guncel/2016/08/01/fetullah-gulen-kendini-mehdi-saniyor

[vi]http://www.yenisafak.com/gundem/iste-cemaatin-paralel-prizmasi-618633  

[vii] http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/nurettin-veren/gulenin-dunyayi-kurtarma-hastaligi-kutbul-irsad-14675.html

[viii]http://www.maneviyatdunyasi.com/prizma-serisi-1-2-3-4/2597-kutbul-rad.html

[ix]Kuşatma. Nurettin Veren. Siyah-Beyaz: 2007

[x]Şeytanın Gülen Yüzü. Latif Erdoğan. Turkuaz:2016

[xi]Şeytanın Gülen Yüzü. Latif Erdoğan. Turkuaz:2016

[xii]Şeytanın Gülen Yüzü. Latif Erdoğan. Turkuaz:2016

[xiii]http://haber.star.com.tr/guncel/fethullah-gulenle-ilgili-soke-eden-hz-isa-iddiasi/haber-855732

[xiv]http://www.yeniakit.com.tr/haber/talebesi-20-yillik-sirri-acikladi-gulen-hz-isa-mi-12993.html

[xv]http://www.sabah.com.tr/gundem/2016/08/04/feto-lideri-gulen-kendini-mesih-ilan-ettirdi

[xvi]Kuşatma. Nurettin Veren. Siyah-Beyaz: 2007

[xvii]http://www.takvim.com.tr/guncel/2016/08/01/fetullah-gulen-kendini-mehdi-saniyor

[xviii]Şeytanın Gülen Yüzü. Latif Erdoğan. Turkuaz:2016

[xix]Şeytanın Gülen Yüzü. Latif Erdoğan. Turkuaz:2016

[xx] Cemaat'in İflası. Hanefi Avcı. Tekin: 2015

[xxi] FETÖ. Çetin Acar. Profil:2016

Kültür Sayfası

bottom of page