60'lı Yıllar: Ä°zmir Öncesi Dönem
​
27 Mayıs Darbesi - 1960
F.Gülen Edirne’de görev yaparken 27 Mayıs Darbesi olur. F.Gülen, 20 yaşında genç bir hocadır ve kendisini artık nurcu olarak görmektedir. Bu yüzden, önce, 27 Mayıs Darbesi’nin Nur Cemaati üzerindeki etkilerine kısaca göz atalım:
​
27 Mayıs Sonrası Nur Cemaati
Said Nursi, darbeden yaklaşık 2 ay önce vefat etmiÅŸtir ama darbeciler onu mezarında da rahat bırakmazlar.
Bediüzzaman'ın vefatından, yaklaşık iki ay sonra 27 Mayıs 1960'da bir askerî darbe oldu. Millî Birlik Komitesi hükümeti Bediüzzaman'ın kabrinin nakledilmesine karar verdi. Kanunî prosedürü ihmal etmeyen ihtilâl komitesi, Bediüzzaman'ın Konya'da yaÅŸayan kardeÅŸi Abdülmecid Nursî'den tehdit ile bir nakil dilekçesi alarak,12 Temmuz 1960 gecesi Urfa'daki mezarını kırdırarak açtırdı. Bediüzzaman'ın naaşını, askerî bir uçaÄŸa koyarak Afyon askerî havaalanına indirtti. Kara yolu ile yapılan uzun bir yolculuktan sonra, yerini Abdülmecid Nursî'nin de bilmediÄŸi bir mezara defnettirdi. Hayatta iken onun varlığını istemeyenler, vefatından sonra da onu rahat bırakmamışlardı. [i]
​
Ardından, Nurculara yönelik operasyonlar baÅŸlar:
Bu süreçte Risale-i Nur hizmetine devlet eliyle, özellikle yargı kanalı üzerinden ne kadar büyük bir saldırıda bulunulduÄŸunu ÅŸuradan anlamamız mümkün; Bediüzzaman hayattayken 1923’ten 1960’a kadar Risale-i Nur hizmeti hakkında açılan dava sayısı 60-70 iken 23 Mart 1960’tan 1965’e kadar açılan dava sayısı 500’ü buluyor. Buradaki ihtilal ÅŸartlarının yanı sıra Risale-i Nur hizmetinin merkezindeki isim vefat etmiÅŸken bu hizmeti bitirelim diye yargının muazzam ÅŸekilde araçsallaÅŸtırıldığını, bütün emniyet ve yargı bürokrasisi, ordu gücü ve medyanın içinde olduÄŸu, devlet eliyle yürütülen büyük bir kampanya baÅŸlatıldığını görüyoruz. [ii]
​
Hem hocalarını kaybetmenin, hem de üzerlerinde artan baskıların Nur Cemaati üzerinde derin etkileri olur:
Bediüzzaman’ın vefatından sonra, zaman içerisinde Risale-i Nur talebelerinin kendilerini ümmet içerisinde tarif ederken biraz daha dar, kapalı bir cemaat algısına doÄŸru savrulma yaÅŸadıklarını düÅŸünüyorum. Bunu makul bulmuyorum; ancak, makul bulmamakla birlikte mazur görüyorum. Åžu açıdan mazur görüyorum, Bediüzzaman’ın vefatından sonra çok ciddi bir saldırıya maruz kalıyor Risale-i Nur hizmeti ki Bediüzzaman’ın vefatından iki ay sonra 27 Mayıs ihtilalinin olduÄŸunu hatırlayalım. Bu ülkenin seçilmiÅŸ baÅŸbakanının irticaya destek verdiÄŸi ve bunun gibi nedenlerle idamla yargılandığı ve sonuçta idam edildiÄŸi bir süreç. [iii]
​
F.Gülen’in 27 Mayıs’a Tepkisi
Fethullah Gülen’in 27 Mayıs darbesine tepkisi büyüktür. Bu tepki, karakteri ile de birleÅŸince ilginç bir hal alır.
Kendisi anlatıyor:
“1960‘ta ihtilal olduÄŸu zaman hiç hazmedemedim. Bunu Ä°smail Gönülalan’a sorarsınız... O gün kaçtık, bir köye dönüp geldik. O’na; ‘Bir Ä°ki nur talebesi arkadaşımız var. Biz onlarla sizin oraya geliyoruz. Sen bir silah tedarik et Birer de bomba. Bu meclisi bu adamların başına uçurmazsam bana da bilmem ne demesinler’. GitmiÅŸ bir tabanca bulmuÅŸ. Anasıyla da vedalaÅŸmış.
​
Bu fıtrattaydım. Hiç hazmedememiÅŸtim. Mecliste bu ihtilalci adamlar milletin reyiyle oraya gelmiÅŸ az buçuk Müslümanlığa müsaade etmiÅŸ Arapça ezanı yeniden ihdas etmiÅŸ kimselere bunu nasıl yaparlar diye affedemiyordum, hiç içimden atamadım.”[iv]
​
Biraz önceki anlattığım planları hazırlarken YaÅŸar Hoca’ya bir sorayım dedim: “Ben böyle ÅŸeyler yapmak istiyorum. Nasıl olur? Bu adamların hepsini öldürebilirim." dedim. Bana: "OÄŸlum! Ben sana bir ÅŸey sorayım: Sen bunları öldürsen bunların yerine saÄŸlam olarak kimi koyacaksın?” dedi. O zamana kadar bunu hiç düÅŸünmemiÅŸtim. Çamurun biri gidecek diÄŸeri gelecek. Bu fikrin bana faydası oldu. Bunları fıtratımı tanımanız açısından anlattım...’,[v]
​
Askere gitme zamanı gelmiÅŸti ve hala içindeki öfkeyi atamamış görünüyor:
“7-8 ay sonra asker oldum. O zaman üsteÄŸmen olan Mehmet Özmutlu -ki yarbaylıktan emekli oldu- beni Salih Özcan vasıtası ile tanımıştı, beni koruyup kollar, bizim bölük komutanı Yılmaz Bey’e iyi bir yere verilmem hususunda tembihatta bulunurdu. Ben de Özmutlu'ya: “-Beni genelkurmaya versinler” diyordum. Kafamda sabotaj yapmak vardı. Genelkurmayı havaya uçurmak, bu adamlardan ne pahasına olursa olsun intikam almak istiyordum. Hiçbir partici benim kadar intikam hissiyle gerilmemiÅŸtir yani. Partici filan deÄŸildim. Dine karşı bu kadar iyilik yapan kimselere yapılan namertliÄŸi hazmedememiÅŸtim. Nihayet beni iyi yer olarak telsiz çevirmelerinin bulunduÄŸu Ä°skenderun’a gönderdiler. MemnuniyetsizliÄŸimi izhar ettim.”[vi]
​
“Cevdet Sunay yeni genelkurmay baÅŸkanı olmuÅŸtu. Bir aralık bizim oradaki (Mamak) spor salonunda güreÅŸ müsabakaları yaptırdılar. 29. Tümen de oradaydı. Kara kuvvetleri komutanı da vardı. 2. ordu komutanı Cemal Tural da vardı ve biz O’na baÄŸlıydık. O gün ben hep etrafı araÅŸtırdım. Bir bomba bulur ve onları havaya uçururum diye.”[vii]
​
“Kafamdan atamadım bunu. Bu his askerliÄŸim boyu devam etti. Müteheyyiç bir fıtratım vardı. Fakat zamanla makul hizmeti, müspet düÅŸünceyi kabullene kabullene bunları aÅŸtım. Yoksa 100 defa böyle ÅŸeylerin planını kurmuÅŸ, bomba olup patlamanın yollarını aramışımdır.”[viii]
​
Askerlik -1961
Askere GidiÅŸ ve Acemilik Dönemi
KaracaÄŸaç'tan trene bindim. Geçirmeye gelenler arasında, YaÅŸar Hoca, Salim Arıcı, Hüseyin Top, Ä°smail Gönülalan ve diÄŸer bazı dostlar vardı… Ankara'ya geldiÄŸimde Salih Özcan'ı buldum. 5-6 gün kadar teslim olmadım. Onun yanına gidip geldim. Bu gurbette, bana Salih Özcan çok büyük bir teselli kaynağı oldu. [ix]
​
Teslim olduÄŸumda zannediyorum 10 Kasım'dı. Mehmed Mutlu o zamanlar üsteÄŸmendi. Zaten yarbaylıktan da emekli oldu. Bizim bölük komutanı Yılmaz Bey, onun Harbiye'den arkadaşıymış ve gelip beni bölük komutanına lanse etti. Ayrıca Kurmay BaÅŸkanı ReÅŸad Taylan'a ben de Edirne'deki bir yakınından selam getirmiÅŸtim. Hatta benimle ona badem ezmesi göndermiÅŸlerdi. Cenabı Hakk'ın inayetiyle böyle korunmaya alındım. [x]
​
Mamak bir garip yerdir… Bir gün talim yapıyoruz. Bölük komutam beni çağırarak "Hoca sen misin" dedi. "Evet" dedim, ilave etti: "Benim hanımım hasta. Getireyim de ona bir oku!" dedi. Ben "Ben öyle okuma filan bilmem. EÄŸer siz okumanın tesirli olacağına inanıyorsanız sizin okumanız muvafık olur" dedim. MeÄŸer beni deniyormuÅŸ. Bölük komutanı beni belli ölçüde korudu. Rahat edeyim diye de beni telsizci yaptılar. Tabii kurs görmek için dört ay daha kaldık. [xi]
​
Askeri HaberleÅŸme Tecrübesi
…beni de yüksek sürate ayırmışlar. Özmutlu, beni rahat ettirmek için böyle düÅŸünmüÅŸ, telsizci olursam, eÄŸitime, içtimaya çıkmam ve rahat ederim, diye komutana söylemiÅŸ. Böylece yüksek sürate yazıldık. Halbuki, benim kafamda Genelkurmay'da kalma planı vardı. Orada bir görev istiyordum; fakat olmadı. Olmaması da hayırlı olmuÅŸ. Tabii, onu daha sonra anladım. [xii]
​
Genelkurmay’ı neden istediÄŸini 27 Mayıs dönemini anlatırken görmüÅŸtük.
4 ay yüksek süratte kaldık. Ä°ÅŸin doÄŸrusu vuruÅŸum iyi deÄŸildi. Alışım iyiydi hatta sivilde en iyi seviyede olanlarla beraber alırdım da morsa vurmaya parmaklarım pek müsait deÄŸildi.[xiii]
​
Ankara’da 8 ay kalmış oldum. Kura çektim Erzurum çıktı. Memleketim olduÄŸu için kabul etmediler. Bir daha çektim. Yine Erzurum çıktı. "Hoca olmaz” dediler. Bir daha çektim bu sefer Diyarbakır çıktı. "Åžimdi de gadir oldu” dediler. Bir daha çektim. Ä°skenderun çıktı. "YaÅŸadın Hoca” dediler.[xiv]
​
Acemilik Sonrası Ä°skenderun, Askeri Ä°stihbarat Görevi
Askerî çevre, ekseriyet itibariyle müspetti. Ben bu durumu öÄŸrenince biraz daha rahatladım. Bu arada sivilden bazı kimselerle tanışma imkânı oldu. Ve yine sivil olarak bir iki cuma, Ä°skenderun'un merkez camiinde vaaz verdim. Komutanlarla aram iyiydi. [xv]
​
Ä°skenderun’da gider gitmez askeri çevrelerin fazla ters olmamasından faydalanarak sivilden bazı kimselerle tanışma imkânı oldu. Komutanlarla umumiyetle aram iyiydi. Bir Arif baÅŸçavuÅŸ vardı. O’nun büyük himayesi oldu. Beni haber merkezine almıştı. Beni himaye etti. Müstakil, koÄŸuÅŸta kalmama gerek kalmayacak ÅŸekilde arabanın içinde kalma imkânı hazırladı. Arabanın içi o güne göre en modern telsiz cihazlarıyla donatılmış. Ä°çinde de bir kiÅŸi yatacak kadar yer var.[xvi]
​
Arabada kalmaya baÅŸlayınca, içtimada, nöbetten muaf tutuldum. Randevulu çalışıyorduk. BaÄŸlantımız olan yerlerle görüÅŸüyor, ciddi bir ÅŸeyler olup olmadığını soruyor ve sonra kendi iÅŸimize bakıyorduk. [xvii]
​
Askerlikte Hava DeÄŸiÅŸimi ve Erzurum’da Ä°lginç 4 Ay
Gıdasızlık beni yazın çok hırpalamış. Halsizlik baÅŸ gösterdi… Ayakta duracak dermanım kalmadı. Birkaç gün sonra bütün vücudum sapsarı oldu, tekrar doktora gittim. Bu sefer de "Aman çok tehlikeli" dedi ve beni hastahaneye yatırdı. Ne kadar yattım, bilmiyorum. Fakat uzun bir müddet zannediyorum, hastahanede kaldım. Daha sonra üç ay hava deÄŸiÅŸimi verdiler. [xviii]
​
Askere giderken Erzurum'a uÄŸrayamamıştım. Aradan dört sene geçmiÅŸti. [xix]
Bizim ev çıkmaz sokaktadır. Ben sokaÄŸa girince etraftan asker geliyor diye bağıranlar oldu. Kapıyı, çaldım. Annem beni tanıyamamıştı. Neden sonra ki, "Sen Fethullah mısın?" diye sordu ve boynuma sarıldı. O gün annem çok aÄŸladı. [xx]
​
Halk Evi, CHP
Hasta olarak geldiÄŸim dönemde, Halk Evine de gidip geliyordum. Güzel çalışmalar yapıyorlardı. Halk Partisi döneminde o zihniyete hizmet eden bu kuruluÅŸlar, müspet düÅŸünceli insanların eline geçince yararlı hizmetler yaptı. Erzurum Halk Evinin yöneticileri, iki kiÅŸinin dışında namazlı insanlardı. Gerçi, bir kısım tuhaflıkları vardı ama inançları saÄŸlamdı. En kötüleri dahi inanırdı, MüÅŸterek Nokta DinsizliÄŸin moda haline geldiÄŸi bu devrede, dine bu kadarcık müsamaha ile bakan insanlar dahi bizimle müÅŸterek bir noktada birleÅŸebiliyorlardı. Saçları açık bir iki kadın da vardı aralarında. Ancak onlar da diÄŸer açık saçıklığa göre kendilerini örtülü kabul ediyorlardı. Çünkü hiç olmazsa onlar uzun etek giyiyorlardı. Halk Evinde deÄŸiÅŸik türde geceler tertip edilirdi. Yapılan ilk seçimde (Yaşım genç olduÄŸu için) beni haysiyet divanına seçtiler. Böylece Halk Evi kadrosuna ben de girdim. [xxi]
​
Kominizm ile Mücadele DerneÄŸi
Bu arada en dikkat çekici olay 1963 yılında Erzurum’da Kominizm ile Mücadele DerneÄŸini kurmasıdır.
Ve yine bu devreye ait bir teÅŸebbüs de Erzurum'da Komünizmle Mücadele DerneÄŸi'ni açma teÅŸebbüsümüz oldu. O güne kadar sadece Ä°zmir'de vardı, ikincisi de Erzurum'da bizim gayretlerimizle açılacaktı. Bir arkadaşı Ä°zmir'e gönderip tüzük getirttik. DerneÄŸi kuracaktık. Ben bir vaazdan sonra anons ettim ve gençlerle Caferiye Camimin önünde toplandık. Gayemiz komünizme karşı örgütlenmekti.[xxii]
​
Öncelikle, kurulan derneÄŸin ne olduÄŸuna bakalım: Kominizim ile Mücadele DerneÄŸi, bugünkü bilgilerimizle bir Gladio yapılanmasıdır. Gladio yapılanması konusu önemli ve ayrı bir baÅŸlık altında ele alınmayı hak ediyor. Galdio yapılanmasının ne olduÄŸu anlaşılmadan, Gülen’in kuruculuÄŸunu üstlendiÄŸi derneÄŸin önemi anlaşılamaz. Üstelik bu derneÄŸin birincisi Ä°zmir’de kurulmuÅŸ, hemen ardından ikincisi Fethullah Gülen eliyle Erzurum’da açılmıştır. Kısa bir süre içinde onlarcası daha açılacaktır.
​
Askerden hava deÄŸiÅŸimi 3 aylığına gelmiÅŸ genç bir hoca neden dernek kursun ki? Henüz, çok bilinmeyen böyle bir dernekten, askerlik görevini yapan genç hoca nasıl haberdar oldu da Erzurum’da kuruculuÄŸunu üstlendi?
​
Bizce bu soruların tek makul açıklaması, F.Gülen’in, askeriyedeyken ikna edilerek bu iÅŸe giriÅŸtiÄŸidir. Bir önceki döneminde, F.Gülen’in YaÅŸar Tunagür Hoca vasıtasıyla devlet kademeleri ile özel iliÅŸkilere girdiÄŸinin ipuçlarını göstermeye çalışmıştık.
​
Peki, hangi motivasyonla ikna edilmiÅŸ olabilir? Gelecek için de bu motivasyon unsurlarını anlamaya çalışmak faydalı olacaktır:
-
20’li yaÅŸlarda bir gençtir.
-
Erzurumlu, dolayısıyla dindar ama aynı zamanda koyu milliyetçi bir gençtir.
-
Bir hocadır ve onun gözünde kominizim = dinsizliktir.
-
Davası için her ÅŸeyi göze alabilecek, gözünü budaktan sakınmayan bir gencin, üst detaylarını da derinlemesine bilmeden, bu iÅŸ için ikna edilmesi herhalde çok zor olmasa gerek.
Bu olay, F.Gülen’in, davası için sadece fikri mücadeleyi yeterli görmeyip, gerekirse riskleri de göze alarak harekete geçebilecek bir yapısı olduÄŸunun da göstergesidir. Karşımızda sıradan bir vaiz deÄŸil, bir hareket adamı durmaktadır. “Adam ilkokul mezunu, emekli bir vaiz, bu iÅŸlerle ne alakası olur” diye düÅŸünenlerin bir kere daha düÅŸünmesinde fayda var.
​
F.Gülen’in, Gladio-Ergenekon yapılanması ile ilgili iliÅŸkisi daha sonra da devam etmiÅŸ midir?
-
Bunu da bilmiyoruz. 20’li yaÅŸların başında bir delikanlı, bir ÅŸekilde ikna edilip de memleketinde kominizm ile mücadele için bir dernek kurdu diye, ille de bu yapının has adamı ya da üst düzey yöneticisi olduÄŸunu varsaymak doÄŸru olmaz.
-
DiÄŸer yandan özellikle 70’li yıllarda bu iliÅŸkisini devam ettirmiÅŸ ve daha derinlikli iliÅŸkilere girmiÅŸ de olabilir.
-
Üyelerin tamamı için olmasa da en azından seçilen lider bir kadroya, iliÅŸkilerin nasıl kurulacağı, yapılanmanın ne ÅŸekilde yürütüleceÄŸi, gizliliÄŸin ne ÅŸekilde saÄŸlanacağı konusunda, bir eÄŸitim veriliyor olmalı.
Bu konulara deÄŸiniyor olmamızın sebebi, ileride gündeme gelecek olan Anti-Ergenekon/Paralel Devlet yapılanmasının alt yapısını anlama konusunda önemli olduÄŸunu düÅŸünmemiz. Sıradan bir hoca, bu kadar gizlilikle çalışan bir organizasyonu kurmayı nasıl baÅŸardı sorusuna cevap bulmaya çalışıyoruz.
​
Halkın Ayaklanması
Erzurum’da kaldığım dönemde Ramazan’a rastladığı için vaaz ediyordum. Hilaf-i vaki olmasın sinemada Ä°slam’ın doÄŸuÅŸu veya buna benzer bir ÅŸey oynatıyorlar. AfiÅŸlerde gözüme çarptığı kadarıyla Hadi Hün diye biri de vardı. Bir zamanlar Nazım Hikmet’in affını 100 münevver istemiÅŸti. Bunların arasında Halide Edip, Hadi Hün de vardı. Oradan aklımda kalmış bu isim. Bir komünistin affını isteme, nazarımızda onun da komünist olduÄŸunun delili olarak yetiyordu. O isimleri görünce hafakanım kabardı. Adamlar sahabeyi temsil etmeye kalkışmışlar. EÅŸya misliyle temsil edilir. Bir kafir sahabeyi temsil edemez. Rezil bir kadın da Hz. AyÅŸe validemiz gibi insanlığın medar-ı iftiharı bir kadını canlandırıyordu. Böyle bir alüfteyle nasıl temsil edilir. Bir iki defa Cedit camiinde dile getirdim. Ä°kindileri orada vaaz ediyordum. Bir haftalık belki de daha fazla biletler de satılmış. Erzurum’da iki sinema var. Milletin bütün eÄŸlence yeri de orası. Ramazan olduÄŸu için iftardan sonra oynayacak. Millet de iki sevap diye gidecek, o filmi seyredecekler. O gün biraz duygulu konuÅŸtum. Çok doldum, kürsüde aÄŸladım.[xxiii]
​
Ramazanda ikindide, yazıklar olsun, sizin dininizle, peygamberinizle, diyanetinizle alay edecekler, aziz ruhları terzil edecekler, siz Müslüman geçineceksiniz, sonra gelip burada oturacaksınız, dedim. Cemaat birden ayaÄŸa kalktı. Tahrik etmiÅŸ olma endiÅŸesiyle "Yok hayır! Bizim böyle huzursuzlukla, anarÅŸiyle alakamız yoktur, bunları baÅŸka yollarla halletmek lazım” dediysem de cemaat sokaÄŸa döküldü. Yolda baÅŸkaları da iltihak etmiÅŸ… Sinemanın önüne kadar gidiyorlar. Bu o gün Erzurum meselesi oluyor. Ben de indim sessizce eve geldim. O filmi zannediyorum o sene oynatmadılar. Bayağı mevzu olmuÅŸtu. Hadiseden dolayı üç-beÅŸ insan ön ayak oldular diye iftar vakti içeri almışlar. Millet evine iftara gitmiyor, karakolun önünde bekliyorlar. Onları alıp öyle gidiyorlar. Sanki bir halk ayaklanması gibi olmuÅŸ.[xxiv]
​
Bu hadise Erzurum'da çok meÅŸhur oldu. Daha sonra da senelerce konuÅŸuldu. Tabii ki, ben iÅŸin bu kadar ileriye gideceÄŸini düÅŸünmemiÅŸtim. Erzurumlular beni "Edirneli Hoca" diye tanıyorlardı. [xxv]
​
Deccal Kim?
Yine son Ramazan’da deccali anlattım. Halk yırtılırcasına heyecanla dinledi. Ramazanın sonuna kadar deccali anlatacağım diye anons etmiÅŸtim, Hapis önemli deÄŸildi benim için. Ramazan’ın içinde eÄŸer böyle vaaz edersem tutar içeri atarlar da bunları anlatamam diye düÅŸünüyordum. Bu sebepten Ramazan’ın yarısından sonra “Size en son deccali anlatacağım" dedim. O gün geldi çattı. Cami tıklım tıklımdı. Herkes dizlerinin üstünde zor duruyor. O zamanlardan aklımda kaldığına göre; bir hadiste deccal çıktığında başında bir duman olacak ifadesi o kadar bizim camiada yaygın hale geldi ki, o mevzuya ÅŸöyle bir yorum getirdim: “Bu ÅŸu demektir. Ülke karanlıkta kara günlerini yaÅŸarken dört bir yandan kolu kanadı kırılmışken, tam bir ışık, bir fereç, bir mahreç beklerken, kara ruhlu bir tanesi kara bir denizde, kara bir vapura binerek, karaya ayak basarak, kara ruhluluÄŸunu gösteren, kara ruhlu bir adam.[xxvi]
​
Karadeniz’den vapurla gelip karaya ayak basan kara ruhlu adam kimdi acaba?
​
Artık nasıl geldiyse, mitingde nasıl milleti bir heyecan tutar, aynen O’nun gibi bir heyecan tuttu cemaati. [xxvi]
Erzurum’da o dönemdeki sosyal psikolojiyi anlamak açısından cemaatin tepkisi dikkat çekici.
​
Kürsüden Nurculuk propagandası
Böyle açık vazıh söylememe raÄŸmen adama olan hıncımdan tam diyemedim diye içim içimi yedi. Bari onu da diyeyim diyerek bazı ÅŸeyler daha söyledim. Sonra bir oh çektim. Bunları da demiÅŸtim ya vicdanım rahatlamıştı. “Ä°ÅŸte bunun karşısında da ÅŸu zat var" diyerek Åžuaları elime aldım ve bir tek gayem vardır diye okumaya baÅŸladım. Halkın heyecanı dorukta, meÄŸer istihbarattan gelmiÅŸ, kürsüyü sarmışlar, baÅŸtan beri dinliyorlarmış. Deccaldan bahsedeceÄŸimi duydukları için o ÅŸahıstan bahsedecek o mesele üzerinde duracak diye gelmiÅŸler. Neyse ben indim, gittim, hiçbir ÅŸey olmadı. Ertesi gün yine gelip vaaz ettim yine bir ÅŸey olmadı. Sonradan öÄŸrendik ki emniyete: “Bu adamı niçin tevkif etmiyorsunuz, böyle konuÅŸturuyorsunuz?” demiÅŸler. “Tasrih etmedi. Delil kifayetsizliÄŸi var” demiÅŸler, tevkif etmediler. Hatta istintak bile etmediler. Çok enteresandır.[xxvii]
​
“Laiklik Dinsizliktir, Cihada Davet” Vaazları
O heyecanımı frenleyemediÄŸim günlerde defalarca kürsüde: “Cem-i nefir zamanıdır, herkesin cihat yapması farz-ı ayındır. Çünkü devletin dini yoktur. Devlet laiktir, laiklik dinsizlik demektir” diyordum. Benim için hiç tahkikat açmadılar. Halbuki o günlerde gazetelerde okuduÄŸuma göre Ä°zmir Müftüsü Celal Yıldırım devlet dindardır, devletin dini Müslümanlıktır dediÄŸinden dolayı hakkında tahkikat açılmıştır. Enteresan...[xxviii]
​
Asker iken hava deÄŸiÅŸimine gelmiÅŸ bir hoca, halkı ayaklandırıyor, cihada teÅŸvik eden vaazlar veriyor, kürsüden Atatürk’e hakaret ediyor ve hiçbir takibata uÄŸramıyor. Akıl alır gibi deÄŸil. Bunlar, gerçekten duygusal olarak kontrolden çıkıp, istemeden sebep olunan olaylar mıydı yoksa kurulan derneÄŸin ön çalışmaları mıydı?
​
Üç ay bitince ÅŸubeye gittim. Bir ay kadar da onlar idare ettiler. Dört ay kadar Erzurum'da kalmış oldum.[xxix]
​
Askerlik ÅŸubesi, sıradan bir eri, üstelik sıkıntılı olaylara sebebiyet verirken, birliÄŸine göndermek yerine 1 ay süre ile “idare etmesi” herhalde sık rastlanan bir durum olmasa gerek.
​
AskerliÄŸinin Son Dönemleri
…tekrar Ä°skenderun'a döndüm. Bir hafta kadar teslim olmadım. Bu arada dışarda vaaz ettim. Sonra gidip teslim oldum. Ondan sonra arızasız her cuma Ä°skenderun Merkez Camiinde vaaz etmeye baÅŸladım. [xxx]
​
Sıradan bir er, hava deÄŸiÅŸimi için 4 ay memlekete gitmiÅŸ, geri geliyor, bir hafta birliÄŸine teslim olmuyor. Üstelik döndüÄŸü yer yanlış anlaşılmasın Ä°stanbul deÄŸil, Ä°skenderun; muhtemelen o zamanlar herkesin herkesten haberdar olduÄŸu küçük bir yer. Bir de tüm bunlar yetmezmiÅŸ gibi camilerde vaaz vermeye baÅŸlıyor. Üstelik vaazları da sırdan vaazlar deÄŸil ve lütfen dikkat edilsin hala askeri darbe dönemi devam ediyor.
​
Durumun tuhaf olduÄŸunun F.Gülen kendisi de farkında:
Bir yaz günüydü. Babam ziyaretime gelmiÅŸti. Ancak onu yatırabilecek temiz bir otel bulamadım. Otellerin hepsinde kadın vardı. Bu bana çok dokundu. Terbiye anlayışıma çok zıd bir durumdu. Cuma günü vaazda bu hususu dile getirmeden edemedim. "Bu nasıl Müslümanlık, bu otellerin çerçevelerini indirmek lazım." gibi bir ÅŸeyler söyledim. Sert konuÅŸtum. Zaten konuÅŸmam kanunsuzdu. Askeri elbisenin üzerine cübbe giyilmezken ben böyle bir kıyafetle vaaz ediyordum. Bir baÅŸka konuÅŸmamda da "Devletin nizamı var, polisi var. Polis yapmazsa bu vazifeyi kim yapacak!" diye yine otellerdeki ahlaksızlıkla ilgili bir ÅŸeyler söyledim. [xxxi]
​
Beni destekleyen komutanlar zor durumda kalmıştı. Bana: "Cemal Tural milliyetçi bir insan. Hiç olmazsa bir iki kelime ondan bahset de biz de bunu deÄŸerlendirelim" dediler. Cemal Tural o sıralarda 2. Ordu Komutanıydı. Ve hakikaten milliyetçi görünüyordu. Bir vaazımda, yumuÅŸakça bu husustan bahsettim. "Tural PaÅŸamız milliyetçi diyorlar. Türk askeri milliyetçi olmayacak da ne olacak. Allah milliyetçilere uzun ömür versin" bu veya benzeri ifadeler kullandım. O gün telsiz arabasına binerken ayağımı boÅŸluÄŸa atmıştım. Römorkun üzerine düÅŸtüm ve kaburga kemiklerim kırıldı. Bayılmışım. Ayıklığımda, başım Arif BaÅŸçavuÅŸ'un dizindeydi. [xxxii]
​
Gözümü açar açmaz ona sitem ettim. "Bunu bana siz yaptırdınız, bana peygamber kürsüsünden kimleri sena ettirdiniz. Allah bundan razı deÄŸil" dedim. 2 aya yakın ıstırap içinde inledim, inlemelerimden dolayı namazım olmaz diye, bazan aynı namazı birkaç defa kıldığım oluyordu. Bir müddet hastanede yatırdılar. Bir ÅŸey anlayamadılar. Sonra halk arasında kırıkçı-çıkıkçı dedikleri bir adam getirdiler. Adam bir çekti, ben kendimden geçtim. BaÄŸladı. Senelerce sol tarafıma yatamadım. [xxxiii]
​
Ä°lerleyen dönemde ÅŸikâyet üzerine tutuklanır.
Dönem itibariyle dindara zulüm edilen bir zamandır ve Fethullah Gülen askerde vaaz verir. Cuma günü, bir asker kışladan nasıl çıkar, belli deÄŸildir. AÅŸağıda kendi ifadesi ile ona itham edilen suçlama “ağır cezayı gerektiren, ihtilale teÅŸebbüs ve halkı devlet aleyhine ayaklandırmadır. Tutuklanır… Emir büyük yerden gelir. Gülen’in ifadesiyle Ankara’dan muhtemelen Genel Kurmay’dan gelen emirle serbest bırakılır! [xlviii]
​
“Lehimdeki umumi baskılar mahkeme heyeti üzerinde toplanınca hâkimlerin tavırları deÄŸiÅŸti. Tümen komutanı ağırlığını koymuÅŸtu. Ankara’dan ‘Mademki milliyetçi bir çocuk, bir meseleden dolayı onu niye bu kadar eziyorsunuz’ mealinde telefon veya telgraflar gelmiÅŸ. Hiç beklemediÄŸim bir anda, bana küfür yaÄŸdıran o binbaşı, elinde çanta hapishaneye geldi. Daktilosunu da yanında getirmiÅŸti. Beni de müdürün odasına aldılar. Daha önce zorla aldıkları ifadeleri bir bir deÄŸiÅŸtirip, yerine mahzursuz ifadeler yazdı. Sonunda da ‘Bundan böyle, hapishaneye atılmasını gerektiren bir ÅŸey yok. Çıkarın.’ Bana isnad edilen suçlar çok ağır cezayı gerektiren suçlardı. Hadise, ihtilale teÅŸebbüs ve halkı devlet aleyhine ayaklandırma, gibi inanılmayacak ÅŸeylerdi. Buna raÄŸmen Cenab-ı Hakk’ın lütfuyla, hiçbir ÅŸey olmadı. Dosyayı da tamamen kaldırdılar.” [xlix]
​
AskerliÄŸin Sonra Ermesi
“Ä°kinci bölüÄŸün komutanı Mahmut Mardin adında bir yüzbaşıydı. Çok sert bir insandı. MeÄŸer o da her zaman gelip vaazları dinliyormuÅŸ. Benim haberim yoktu. Ben disiplinden çıkınca hemen yanıma geldi: ‘Ben seni çok dinledim. Åžimdi seni evine göndereceÄŸim. Artık askerlik bitti. Ben tezkereni arkadan gönderirim’ dedi. Tabii böyle bir hadiseyi hiç beklemiyordum. Çok sevindim. Daha askerliÄŸimin bitmesine 34 gün vardı.” [xlx]
​
Hayatımın en kabuslu günleri sona ermiÅŸti, iki sene ihtilaller ve ihtilal teÅŸebbüsleri ile yüzyüze yaÅŸadığım ve "Korkulu bir rüya görüyorum, uyanınca geçecek" diyerek kendimi ikna ettiÄŸim ve bu ikna ile sabredebildiÄŸim askerlik artık bitmiÅŸti. Erzurum'a döndüm. [xxxiv]
​
Erzurum
Erzurum'a geldiÄŸimde yine sıhhat durumum bozuktu. Gıdasızlığın üzerine, bir de son hadiseler beni iyiden iyiye yıpratmıştı, EÄŸer bünyem güçlü olmasaydı, üst üste gelen darbeler beni yataÄŸa serebilirdi. [xxxv]
​
Edirne ve Kırklareli - 1964
Edirne’ye DönüÅŸ
Erzurum'u çok seviyordum. Fakat yüreÄŸime taÅŸ basıp ondan ayrılmaya mecburdum. Anam diretse, babam eski ısrarını terk etse de, Edirne'ye veya baÅŸka bir yere mutlaka gidecektim Edirne'yi istememin sebeplerinden biri de Üç Åžerefeli'ye olan aşırı sevgimdi. Orayı arzu ediyor ve tekrar orada vazife yapmak istiyordum. Mimar Hayreddin'in yaptığı bu cami bana Selimiye'den daha sevgili geliyordu. Bu alaka ve ilgi, daha önce orada vazife yapmış olduÄŸumdan ve bu ulu mabedin beni baÄŸrına basıp üç seneye yakın barındırmasından olabileceÄŸi gibi, o gün için anlayamadığım saikler sebebiyle de olabilir. [xxxvi]
​
Evet, ben Üç Åžerefeli'de imam olmak istemekteydim; fakat asıl olan Allah'ın dilemesidir. O günlerde Üç Åžerefeli'ye imam olan zat… teklifte bulunmayınca ben de asıl arzu ve isteÄŸimi söylemedim. Daha önceden vaizlik vesikam da olduÄŸundan Kur'an Kursu öÄŸreticiliÄŸine tayinim çıktı. Bir taraftan da vaazlara devam ediyordum. [xxxvii]
​
Askerde başımdan geçen hadiseler basına intikal ettiÄŸi için artık tanınmaktaydım ve o günlerde bir gazete bunu mesele yapıp haber olarak verdi. Bu sebeple Edirne'ye gidiÅŸim de bir hadise oldu. Gazete, "böyle bir adam, nasıl olur da devlet memuru" olur, demekteydi. Basının takındığı bu menfi tavır tesirini kısa zamanda gösterdi. Ve artık ben her gittiÄŸim yere, peÅŸinde beÅŸ on gölge ile beraber gitmekteydim; adım adım takip ediliyordum. [xxxviii]
​
Edirne’de Kur’an Kursu Çalışmalarının BaÅŸlaması
Dar'ül Hadis Camii'nin imamı hastalandığı için orada fahri olarak imamlık yapmaya baÅŸladım. Caminin içinde büyük bir oda yaptırdım. Burası hem imam odası olacaktı; hem de orada talebe okutacaktım. Bu günler en bereketli günlerim oldu. Edirne'de görülmemiÅŸ bir talebe hizmeti, iÅŸte bu küçük odada baÅŸladı. [xxxix]
​
Suat Yıldırım’ın Edirne’ye Müftü Olarak Gelmesi
Bu arada Suat Bey de Edirne'ye müftü olarak geldi. [xl]
​
O dönemde, Risaleleri okumayı daha da sıklaÅŸtırdık. Okuyacağımız bölümü daha önce bir kâğıda yazıp geliyor ve öyle okuyorduk. Sıkı bir takip içindeyiz. [xli]
​
Kapının önünde polis nöbet tutuyor. Onların rahatsız olacağı tabirleri ve isimleri, remiz halinde yazıyoruz, okurken asli haliyle okuyoruz. Benim elimde Tecrid-i Sarih bulunuyor. Yazılan kağıdı onun içine koyup öyle ders yapıyorum. Tabii ki, hadis ve ilmihal de okuyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde dini kitap okumanın bu denli yakın takibe alındığı ikinci bir memleket gösterilemez. Dört-beÅŸ insanla yaptığımız bu sohbet bir müddet devam etti. Kısa zamanda gelip-gidenlerin ve sohbete devam edenlerin sayısı 30'u buldu. Caminin içinde bir halka çeviriyor ve kitap okuyorduk. [xlii]
​
Bir defasında polis camiyi basacak oldu. Müdahale ettim. EÄŸer böyle bir ÅŸey yaparsanız "Bunlar cami basıyor" diye halk arasında yayılabilir, ben de meseleyi kürsüye getiririm, dedim. Benim bu tehdidim üzerine baskın yapmaktan vazgeçtiler... [xliii]
​
Baskılar sonuç veriyor, F.Gülen, çok isteyerek geldiÄŸi Edirne’den ayrılmak durumunda kalıyor:
Gayem Edirne'den baÅŸka bir yere tayinimi yaptırmaktı. Çünkü Edirne benim için artık sadece bir kâbus olmuÅŸtu. Emniyet Müdürü, "Kursta talebe okutmayacaksın" diye tazyik ediyor; vali elimden vaizlik vesikasını alarak, vaaz etmeme mani oluyor... Ve ben tek başıma bütün bunlarla mücadele etmek zorunda kalıyordum. [xliv]
​
Yine YaÅŸar Tunagür Hoca:
Ankara'ya gittim. YaÅŸar hoca ile karşılaÅŸtık. Kendisi o sıralarda Ä°zmir'deydi. O da bir iÅŸ için Ankara'ya gelmiÅŸti. Durumumu anlattım. Diyanette söz geçirebileceÄŸi kimse olmadığını söyledi. Özlük iÅŸleri Müdürü YaÅŸar Gökten Bey'di. Ona gidip durumumu anlattım. Edirne'de kalmam için ısrar etti. Ben de Kırklareli'ne gitmek istediÄŸimi söyledim ve isteÄŸimde ısrar ettim. [xlv]
​
Kırklareli
Ben Edirne'den ayrılayım da ne olursa olsun, razı gibiydi... Edirne'de talebe arkadaşların kaldığı iki ev olmuştu. Kırklareli'nde de bir ev tuttum, iki odalı bir evdi. [xlvi]
​
Kırklareli'nde her cuma vaaz ediyordum. Ramazan'da her gün vaaz ettim. KendiliÄŸinden bir cemaat teÅŸekkül etti. Ä°lk gittiÄŸimde, bir iki insandan baÅŸka tanıştığım yoktu. Fakat kaldığım zaman müddetince orada da epey dostlar edindim. [xlvii]
Dipnotlar
[i] http://www.risalehaber.com/bediuzzaman-said-nursi-kimdir-231832h.htm
[iv]Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[v]Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[vi]Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[vii]Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[viii]Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[ix]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[x]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xi]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xii]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xiii]Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[xiv]Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[xv]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xvi]Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[xvii]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xviii]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xix]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xx]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xxi]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xxii]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xxiii]Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[xxiv]Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[xxv]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xxvi]Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[xxvii]Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[xxviii]Åžeytanın Gülen Yüzü. Latif ErdoÄŸan. Turkuaz:2016
[xxix]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xxx]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xxxi]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xxxii]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xxxiii]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xxxiv]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xxxv]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xxxvi]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xxxvii]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xxxviii]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xxxix]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xl]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xli]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xlii]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xliii]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xliv]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xlv]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xlvi]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xlvii]Küçük Dünyam. Latif ErdoÄŸan.
[xlviii] Dün Cemaat Bugün Paralel Devlet: Çetin Acar. Profil:2015
[xlix] Dün Cemaat Bugün Paralel Devlet: Çetin Acar. Profil:2015
[xlx] Dün Cemaat Bugün Paralel Devlet: Çetin Acar. Profil:2015