top of page

Said Nursi (Yeni Said Dönemi)

Bir önceki bölümde Said-i Nursi'nin KurtuluÅŸ Savaşı sonuna kadar olan hayatını özetlemiÅŸtik.

 

Bir din alimidir ama fen bilimleri ile de uÄŸraÅŸmaktadır, aynı zamanda bir aksiyon adamıdır ve düÅŸüncelerini savunurken Abdülhamid ile bile ters düÅŸebileceÄŸini göstermiÅŸtir, bizzat I. Dünya Savaşı'na katılmış ve 2 yıl esaret hayatı yaÅŸamış bir savaÅŸ kahramanıdır, kendisine gelen ayaklanma yönündeki tekliflerin hepsini elinin tersiyle itmiÅŸ bir vatanseverdir ve zamanın Åžeyhülislamı'nın fetvasına raÄŸmen milli mücadelenin yanında yer almış, bunun için de büyük ısrarlarla meclise çaÄŸrılmış bir din adamıdır.  Bugün hangi görüÅŸten olursa olsun, objektif olarak deÄŸerlendiren hemen herkes, böyle birisi için takdir dışında bir ÅŸey söyleyemeyecektir. 

​

Peki ne deÄŸiÅŸmiÅŸtir de, el üstünde tutulan bu insan bir düÅŸmana dönüÅŸtürülmüÅŸtür?

​

Bu soru, ardından gidenleri anlamak açısından oldukça önemlidir.

​

Sadece F.Gülen için deÄŸil, onun takipçileri için de Said-i Nursi önemlidir. Ä°çlerinde hayatını bilmeyen herhalde çok azdır. Onlar bugün, bahsedilecek uygulamalar hakkında neler hissediyor olabilirler?

 

Dikkat edilirse sadece kendisi deÄŸil, ona saygı duyan çevresindeki insanlar da benzer uygulamalara göÄŸüs germek durumunda kalmışlardır ki, ilerleyen zamanda Nur Cemaati'nin abileri haline geleceklerdir. Bu abiler, içten saygı ve sevgi besledikleri hocalarına ve kendilerine reva görülen uygulamaları sonraki nesillere nasıl anlatmış olabilirler?  

 

Özellikle, paralel devlet yapılanmasının savcıları ve hakimleri bu uygulamalardan ne tip dersler çıkarmışlardır?

​

Yine farklı bir gözle bakıldığında, "hukuku ve polisi siyasi amaçlar için kullanmanın" 17-25 Aralık'a özel bir durum olmadığı, kökleri - en azından- Tek Parti dönemine giden ve ilerleyen bölümlerde örneklerini sıkça göreceÄŸimiz gibi bugünlere kadar kesintisiz uzanan bir gelenek olduÄŸu da raharlıkla görülebilir.   

​

AÅŸağıdaki bilgiler, Risale Haber adlı sitenin,  Ferhat  Aslan tarafından kaleme alınan "Bediuzzaman Said Nursi Kimdir?" adlı bölümünden kısaltılarak alınmıştır.  [1]

​

Tek Parti Dönemi

Ä°nzivaya Çekilmesi

Nursi'nin Van'a gidiÅŸ biletinin üzerindeki tarih 17 Nisan 1923'tür.

 

Van'a gittiÄŸinde bir kenara çekilip ilimle meÅŸgul olmak, talebe yetiÅŸtirmek isteyen Nursi, burada da ziyaretçiler tarafından adeta istila edilince, birkaç talebesini alıp Erek dağına çıktı ve oradaki bir harabede hayatını devam ettirmeye baÅŸladı.Eskiden beri kendisini tanıyanlar Bediüzzaman'da ciddi bir deÄŸiÅŸiklik olduÄŸunu görüyorlardı. BaÅŸta kıyafeti olmak üzere, ders verme metodundan, derslerin içeriÄŸine kadar her ÅŸey deÄŸiÅŸmiÅŸti. 

​

Bediüzzaman, insanlardan uzak, Erek dağında tam bir inziva hayatı geçirirken, Ankara'da da yeni rejim artık ÅŸekillenmeye baÅŸlamış ve icraatları her taraftan duyuluyordu. Bu yeni rejimi kabullenemeyen muhafazakar çevreler, kendilerince bir çözüm arıyorlardı.

​

Şeyh Said İsyanı

Ülkede gergin bir hava oluÅŸmuÅŸtu. Hükümete karşı isyan etmeyi düÅŸünen Åžeyh Said, Said Nursi'nin halk üzerindeki ağırlığından faydalanmak için kendisiyle hareket etmesini istiyordu. Bunun için de Åžeyh Said bizzat kendisi bir mektup yazmış ve yardım etmesi halinde kesinlikle baÅŸarılı olacağını anlatmıştır. Bediüzzaman'ın bu mektuba cevabı ÅŸu olmuÅŸtur: "Yaptığınız mücadele, kardeÅŸi kardeÅŸe öldürtmektir ve neticesizdir. Türk milleti bin seneden beri Ä°slamiyet'e bayraktarlık yapmıştır. Dini uÄŸruna milyonlarca ÅŸehit vermiÅŸtir. Binaenaleyh, kahraman ve fedakâr Ä°slam müdafilerinin torunlarına kılıç çekilmez ve ben de çekemem."

​

Bu arada Åžeyh Said'le birlikte hareket etmek isteyen ve ancak Bediüzzaman'ın da bu iÅŸin içinde olmasının gerekliliÄŸine inanan Kör Hüseyin PaÅŸa, birkaç kez Erek dağına çıkarak bizzat Bediüzzaman'la görüÅŸmüÅŸtür. Çok büyük bir aÅŸiret olan Hayderan aÅŸiretinin reisi Kör Hüseyin PaÅŸa ile Bediüzzaman arasında ÅŸöyle bir konuÅŸma geçer:

  • Sizinle müÅŸaverem var. Askerim hazır, atlar hazır, silahlar ve cephaneler de hazır. Sizden emir bekliyoruz.

  • Sen ne diyorsun? Ne yapacaksın? Kiminle harp edeceksin?

  • Mustafa Kemal'le...

  • Mustafa Kemal'in askeri kim?

  • Ne diyeyim… Ä°ÅŸte askerdir.

  • Askerler bu vatanın evladıdır. Senin ve benim akrabalarımdır. Kime vuracaksın? Onlar kime vuracak? DüÅŸün, idrak et. Ahmed'i  Mehmed'e  Hasan'ı Hüseyine mi kırdıracaksın?

 

Ardından, ses tonunu yükselterek; Hüseyin PaÅŸa'ya hitaben, "Kan dökme, kan dökme, kan dökme!" diyerek son mesajını vermiÅŸtir. Gerçekten de bu aÅŸiretler Åžeyh Said ile birlikte hareket etmeyerek isyana katılmamış ve felaketin daha da büyümesine engel olmuÅŸlardır.

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

Sürgünler BaÅŸlıyor

Ä°syan aÅŸamasında yatıştırıcı rol oynamasına raÄŸmen, DoÄŸu'daki nüfuzlu aileleri Batı Anadolu'ya sürgüne gönderen hükümet, onu da inzivada bulunduÄŸu Erek dağından alarak sürgüne gönderdi. Bir iki sene sonra, kendisi ile birlikte sürgüne gönderilenler serbest bırakılıp memleketlerine dönmelerine raÄŸmen, Said Nursi 1960'ta vefatına kadar serbest bırakılmayarak, sürgün, hapishane, esaret, tarassut hayatı yaÅŸadı.

​

1926 yılının ÅŸiddetli bir kış mevsimine rastlayan ramazan ayında, kızaklara bindirilerek, Trabzon'a, oradan deniz yolu ile Ä°stanbul'a götürülen Said Nursi burada yirmi gün kadar sürecek bir sorgulanmaya tabi tutuldu. Bu arada Anadolu'daki Åžeyh Said isyanını soruÅŸturan özel mahkeme de tahkikatını bitirmiÅŸ,  suçlular hakkındaki kararını vermiÅŸ ve Bediüzzaman Said Nursi'nin, Åžeyh Said isyanı ile hiçbir ilgisinin olmadığı sonucuna varmıştır. Buna raÄŸmen Ankara'dan gelen bir emir üzerine Bediüzzaman'ın Burdur'da zorunlu ikamete tabi tutulması emrediliyordu.

​

Burdur ve Isparta Sürgünü - 1926

Bunun üzerine Ä°stanbul'dan 1926 yılının Mayıs ayında Burdur'a getirildi. "Ben ehli dünyanın deÄŸil, kaderin mahkumuyum, Mekke'de de olsam Türkiye'ye gelirim, zira burası daha çok hizmete muhtaçtır…"diyen Said Nursi, Burdur'da bir eve yerleÅŸtikten sonra, en yakın camiye giderek halka iman dersleri vermeye baÅŸladı.

​

Bu sıralarda zamanın Genel Kurmay BaÅŸkanı MareÅŸal Fevzi Çakmak Burdur'a gelir. Vali, Bediüzzaman'ın gelenlerle dini sohbetlerde bulunduÄŸunu ifade ederek, ÅŸikayette bulunur. Bediüzzaman'ın kıymetini ve geçmiÅŸini çok iyi bilen ve onunla yakından tanışan Fevzi Çakmak;"Bediüzzaman'dan kimseye zarar gelmez, ona iliÅŸmeyiniz, hürmet ediniz." der.

Ancak evhamlı hükümet, Said Nursi'nin bu sohbetlerinden endiÅŸe ederek, sekiz ay sonra onu bu kez Isparta merkezine sürgün etti.  25 Ocak 1927'da Isparta'ya getirilen Nursi, burada da sohbetlerine devam etti ve her geçen gün etrafında insanlar toplanmaya ve çoÄŸalmaya baÅŸladı.

​

Barla Sürgünü - 1927

Bu sohbetlerden de rahatsız olan Hükümet, Bediüzzaman'ı etkisiz kılmak adına kesin bir çözüm olması ümidi ile kuÅŸ uçmaz, kervan konmaz bir yer olarak bilinen Barla'da ikamet etmeye mecbur etti.

​

EÄŸirdir Gölü civarındaki bir derenin yamacında yer alan Barla köyüne ulaşım yalnızca kayıkla yapılıyordu. Gençleri ekonomik nedenlerle ÅŸehirlere göç eden Barla'nın nüfusu yaÅŸlılardan oluÅŸuyordu. Okuma yazma oranı son derece düÅŸük olan bu köyde Bediüzzaman'ın etkili olması imkânsız olacak ve zaten yaÅŸlılardan oluÅŸmuÅŸ üç beÅŸ köylü ile bir ÅŸey yapamayacağı için de zamanla unutulup gidecekti.  

​

Burada ilk yazdığı eser "HaÅŸir Risalesi" oldu. Henüz harf inkılabı olmadığı için bu kitabı eski talebelerinin yardımıyla Ä°stanbul'a ulaÅŸtıran Bediüzzaman, matbaada basımını temin ederek, baÅŸta milletvekilleri olmak üzere bazı devlet memurlarına dağıtılmasını istedi. Ä°ÅŸte tam bu sırada Mecliste, EÄŸitim komisyonunda cismani diriliÅŸin inkarına dair tartışmalar baÅŸ göstermiÅŸ ve ders kitaplarına da bunun geçmesi gündeme getirilmiÅŸti. Bu inkarcı görüÅŸün öncülüÄŸünü ise, biyolojik materyalizmin ateÅŸli savunucu olan Abdullah Cevdet yapıyordu. Bediüzzaman'ın bu eserini gören milletvekilleri ÅŸaÅŸkınlık içerisindeydiler. HaÅŸir Risalesi'ni diÄŸer eserler takip etti.

​

1928' harf inkılabının yapılması ile birlikte, artık Osmanlıca eserleri matbaalarda basmak yasaklanmış ve Bediüzzaman'ın dine hizmetine büyük bir darbe indirilmiÅŸti. Çok geçmeden, beklenen inayet yardıma koÅŸmuÅŸ ve her bir köy ve kasaba adeta birer matbaa olmuÅŸtu. Altı yüz bini aÅŸkın sayfa risale elle çoÄŸaltılarak Anadolu'nun her tarafına ulaÅŸtırılmaya, okunmaya ve okunanlar yaÅŸanmaya çalışılıyordu.

​

Barla'yı o'na zindana çevirmek ve yaÅŸanmaz hale getirmek için bir nahiye müdürü ve bir muallim atandı. Kendisine yapılan baskılar o dereceye vardı ki, Bediüzzaman 1934 yazında Isparta'daki talebelerinden Tenekeci Mehmed'e gönderdiÄŸi bir mektupta ÅŸunları yazıyordu:"KardeÅŸim, ben burada muallim ve nahiye müdürünün ezasına tahammül edemez hale geldim. Beni çok rahatsız ediyorlar. Kırlara da çıkamaz oldum. Rutubetli odada kabirde yaÅŸar gibi yaşıyorum."

​

Talebesi bu mektubu alır almaz hemen Vali Mehmet Fevzi Daldal'a götürdü.Gözden ırak bir yerde olmasındansa, gözetim altında tutulmasının daha doÄŸru olacağını düÅŸünen hükümet, bu mektubu da bahane ederek 1934 tarihinde onu Isparta merkezine getirtti.

​

Isparta - 1934

Isparta'da hem evinin kapısında hem de evin etrafında sürekli polisler nöbet tutuyorlardı. Bediüzzaman'ın her adımı takip ediliyordu. Kimsenin yanına çıkmasına ve onunla görüÅŸmesine izin verilmiyordu. Yalnızca, zaman zaman hizmetini görmek üzere, Mehmet Gülırmak adındaki bir talebesine izin veriliyordu. Bu küçük fırsatı deÄŸerlendiren Bediüzzaman, bu talebesini "Nur postacısı" olarak istihdam etti.

​

EskiÅŸehir Hapishanesi - 1935

Bediüzzaman'ı sürgünlerle, gözaltında tutmakla durdurmanın mümkün olmadığını anlayanlar, bu kez onu imha etme yollarını denemeye koyuldular. Bediüzzaman'ın bir cuma namazına giderken, binlerce insanın sokaklara dökülerek onu görmek istemesi bahane edilerek civar illerden de topladıkları yüz yirmi talebesi ile birlikte Mayıs 1935'te tutuklanıp EskiÅŸehir Hapishanesi'ne kondu.

​

Aslında verilen gizli bir emir gereÄŸi, kamyonlara bindirilerek EskiÅŸehir'e götürülen Bediüzzaman ve talebelerinin, tenha bir yerde indirilip öldürülmesi gerekiyordu. Ancak bu iÅŸle görevli Binbaşı Ruhi Bey bu emri yerine getirmedi. Bu imha emrini yerine getirmeyen Binbaşı Ruhi Bey emre itaatsizlikten ordudan atıldı.

​

Hapishane ÅŸartları çok ağırdı. Bediüzzaman hücre hapsindeydi. Talebeleri bir koÄŸuÅŸa toplatılmıştı. Bunca insanın olduÄŸu bir koÄŸuÅŸta tuvalete gitme izni yoktu. Kaç gün sonra, kapının yanından bir delik açılır ve oradan uzatılan bir boru ile tuvalet ihtiyaçları karşılanmaları istenir... on iki gün boyunca yiyecek bir ÅŸeyler de verilmez.

​

Bediüzzaman bu ÅŸartlarda eser telif ediyordu. On bir ay kaldığı bu hapishanede, beÅŸ tane eser kaleme aldı.

​

Tutuklu olarak mahkemeleri devam ediyordu. Ankara'nın ÅŸiddetli ve tehditli baskısı altında olan EskiÅŸehir Ağır Ceza Mahkemesi heyeti on bir ay sonra, son kez Bediüzzaman ve talebelerini muhakeme ederek, Bediüzzaman'a on bir ay hapis cezası ile Kastamonu'da mecburi ikamet ve on beÅŸ talebesine de altışar ay hapis cezası verildi.

​

Kastamonu Sürgünü - 1936

Bediüzzaman zaten on bir ay tutuklu kaldığı için talebeleri ile birlikte 1936 Mart'ında tahliye edilerek, Kastamonu'ya gönderildi. Yedi buçuk yıl sürecek olan Kastamonu'daki mecburi ikamet hayatına elli dokuz yaşındayken baÅŸlayan Bediüzzaman'ın ilk üç ayı polis karakolunda misafir olarak geçti.

​

Ardından karakolun hemen karşısında bir eve taşındı. Evin içini karakoldan takip edebilmek için karakola bakan pencerelerine perde çekilmesi yasaklanmıştı. Güya serbest bırakılmıştı, ama tam bir esaret hayatı yaÅŸatılıyordu. Kendisini ziyarete gelenleri hemen alıp karakola götürülüyordu.

​

"Bediüzzaman'ın hakkında ancak bu adam gelebilir." denilerek, Kastamonu'ya Avni DoÄŸan vali olarak tayin edilmiÅŸti. Dört yıl boyunca burada valilik yapan Avni DoÄŸan, Bediüzzaman ve talebelerine zulüm adına elinden gelen her ÅŸeyi yaptı.

​

Ölünceye kadar yirmi üç kez zehirlenen Bediüzzaman, Kastamonu'da da, ya gizlice evine girip yemeÄŸine zehir katmak ya da manavdan aldığı meyvelere zehir şırınga etmek sureti ile büyük acılara maruz bırakıldı.

​

Denizli Hapishanesi - 1943

Tarih 1943'leri gösterdiÄŸinde, Bediüzzaman'ı rejimleri için tehlikeli görenlerin emir ve tahrikleri ile Ramazan ayının başında evi basıldı, inceden inceye evin her yeri arandıktan sonra karakola götürüldü. Bir aya yakın karakolda tutulan Bediüzzaman, Denizli'ye götürülerek, civar illerden tutuklanarak getirilen talebelerinin olduÄŸu Denizli Hapsine kondu.

​

Ankara'ya getirilen Bediüzzaman'ı teamüllere aykırı olarak makamına getirten Vali Nevzat TandoÄŸan, başındaki sarığı zorla çıkartıp yerine, elindeki ÅŸapkayı koymak ister; ancak Bediüzzaman'ın sert direniÅŸi ile karşılaşır.Bediüzzaman, TandoÄŸan'ın bu çirkin fiili müdahalesine karşılık, eliyle boynunu göstererek yüksek bir ses tonuyla: "Nevzat, bu sarık ancak bu baÅŸla çıkar." diyerek cevap verir ve odadan çıkar. AkÅŸam üzeri istasyona götürülerek trenle Isparta'ya sevk edilir.

​

Denizli Hapishanesi'nin ÅŸartları EskiÅŸehir Hapishanesi'ni aratmıştı. Bediüzzaman'ın talebelerine gönderdiÄŸi bir mektupta kullandığı ÅŸu cümle her ÅŸey anlatmaktadır: "EskiÅŸehir'de bana bir ayda çektirdiklerini burada bir günde çektiriyorlar."

Bediüzzaman, mum ışığında eser telif etmeye devam ediyordu. Eline geçen kağıt parçalarına yazdıklarını kibrit kutularına koyuyor ve koridora atıyordu. Kibrit kutusunu alan mahpuslar, koÅŸarak koÄŸuÅŸtaki arkadaÅŸlarına ulaÅŸtırıyor ve kısa sürede yazılarak çoÄŸaltılıyordu.Yazılanlar, bir ÅŸekilde dışarıya ulaÅŸtırılıyor ve diÄŸer ÅŸehirlerdeki Nur talebeleri de bunları alıp okuyor, çoÄŸaltıyor ve dağıtıyorlardı.

​

Bu arada Bediüzzaman ile birlikte ÅŸiddetli zehirlenen talebesi Hafız Ali hapishanede, diÄŸer talebesi emekli Binbaşı Asım ise mahkeme esnasında hayatını kaybederek ÅŸehit olmuÅŸlardır. Bediüzzaman ise bir kere daha ölümden dönmüÅŸtür.

​

Said Nursi ve talebelerine isnat edilen suçlar EskiÅŸehir Mahkemesi'nde yöneltilen suçlamaların aynısıydı. Tarikat kurmak, siyasi bir cemiyet oluÅŸturmak, inkılaplara muhalefet etmek, dini duyguları istismar etmek iddiasında olan Denizli Cumhuriyet Savcısı, Risale-i Nurları tetkik etmesi ve mahkemeye bir rapor sunması için bilirkiÅŸi heyeti görevlendirdi. Uzun süren bu inceleme neticesinde hazırlanan raporda; Risalelerin yüzde doksanının iman hakikatlerinin ilmi izahı olduÄŸu, ne ilim yolundan ne de din esaslarından hiç ayrılmadığı, Bediüzzaman'ın siyasi bir faaliyeti ve hedefi olmadığı, eserlerinin bir Kur'an tefsiri olduÄŸu ifade ediliyordu.

​

Bu raporu da dikkate alan mahkeme heyeti, Bediüzzaman ve talebelerinin de müdafaalarını dinledikten sonra, 16 Haziran 1944'te oy birliÄŸi ile tüm mahkumların beraatına ve hemen salıverilmelerine hükmetti.

​

EmirdaÄŸ Sürgünü - 1944

Tahliye edilen Nursi, Afyon ilinin EmirdaÄŸ ilçesine mecburi ikamet etmek üzere ayrıldı. Mahkemenin beraat kararı verdiÄŸi Nursi için bu kez hükümet devreye girip hükmünü bu ÅŸekilde veriyordu.

EmirdaÄŸ'a getirilen Bediüzzaman, polis karakolu ile hükümet binasının karşısında yer alan bir eve yerleÅŸtirildi. Camiye gitmesine izin verilmediÄŸi gibi, kimseyle görüÅŸmemesi için de kapısında ve penceresinin önünde sürekli polis bekletiliyordu. Bediüzzaman, talebelerine gönderdiÄŸi mektuplarda kendisine yapılanların "Denizli hapsini arattığını" ifade ediyordu. EmirdaÄŸ'ın eÅŸrafından olan Çalışkanlar ailesi Bediüzzaman'a sahip çıkmış ve kaldığı evin altındaki dükkandan bir delik açarak Bediüzzaman'ın ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmışlardır.

1946 yılında bir ithalatçı firma tarafından Türkiye'ye getirilen ilk teksir makinelerinden üç tanesini Nur talebeleri almış, Isparta ve Ä°nebolu'da Risaleler teksir makinesi ile seri bir ÅŸekilde çoÄŸaltılmaya baÅŸlanmıştı.

​

Afyon Hapishanesi - 1948

Risalelerin hızlı bir ÅŸekilde çoÄŸaltılarak yayılması, gizli mihrakların tekrar harekete geçmesine sebep oldu. 1948 yılına gelindiÄŸinde, Bediüzzaman ve talebelerinin üzerine daha sert bir ÅŸekilde saldırmaya baÅŸladılar. Civar illerdeki bütün Nur talebelerinin evleri didik didik arandı ve bazıları gözaltına alındı. Bir taraftan Vali ile Emniyet Müdürü sürekli EmirdaÄŸ'a gelip giderken, beÅŸ tane uçak da EmirdaÄŸ üzerinde uçuÅŸlar yaparak, halka ve Nur talebelerine gözdağı veriyorlardı.

​

Ancak, komploların hiçbiri tutmayınca, yine hapis yolu görünmeye baÅŸladı. 23 Ocak 1948'de baÅŸta Bediüzzaman olmak üzere, civar illerde bulunan çok sayıda talebeleri ile birlikte tutuklanarak Afyon Cezaevine kondular. Daha önceki üç mahkemenin beraat kararları hiçe sayılarak, aynı iddialarla tekrar dava açılmış, EskiÅŸehir ve Denizli hapishanelerinin ÅŸartlarını mumla aratacak Afyon Mahkemesi süreci baÅŸlamıştı.

Bu kez, kesin sonuç alınmak üzere hiç olmazsa Bediüzzaman'ın iÅŸi bitirilmeliydi. Hapishanenin en üstü katındaki, yetmiÅŸ kiÅŸi kapasiteli ve çoÄŸu kırık olan yirmi dört pencereli bir koÄŸuÅŸa Bediüzzaman tek başına kondu. Eksi yirmilere kadar düÅŸen dondurucu kış soÄŸuÄŸunda, kendisine soba dahi verilmeyen yetmiÅŸ yaşının üzerindeki bu ihtiyar, açlıktan bitkin bir hale düÅŸürülerek kendisine üç kez zehir verildi.

​

Devam eden mahkeme, nihayet 6 Aralık 1948'de kararını verdi. Bediüzzaman'a yirmi ay, birçok talebesine de altı ve on sekiz ay aralığında deÄŸiÅŸen hapis cezasına hükmetti. Yargıtay altı ay sonra, 4 Haziran 1949 Afyon Mahkemesinin kararını bozdu.Bu karar üzerine Bediüzzaman ve talebelerinin derhal serbest bırakılması gerekirken, Afyon Mahkemesi ve özellikle gaddar savcısı, oyalama süreci baÅŸlatarak Bediüzzaman'ın yirmi ay hapiste kalması tamamlandıktan sonra serbest bırakıldı.

​

Afyon Mahkemesi buna raÄŸmen devam etti ve Risale-i Nur nüshalarının toplattırılması kararı aldı. Bu karar yine temyiz edildi ve temyiz mahkemesi yine kararı bozdu. Ama savcı inadından vazgeçmiyordu. Süreç devam etti ve nihayet Temyiz Mahkemesi, Diyanet Ä°ÅŸler BaÅŸkanlığı'ndan, Risaleleri incelemek üzere bir heyet oluÅŸturmasına karar verdi. Risaleleri inceleyen heyetin raporu üzerine Afyon Mahkemesi mecbur kalarak Risalelerin beraatına ve toplattırılan nüshaların da geri verilmesine karar verdi.

​

Tekrar EmirdaÄŸ Sürgünü - 1949

Bediüzzaman serbest bırakıldı, ama sürecin nasıl iÅŸleyeceÄŸi belliydi.Yine Ankara'dan gelen emir üzerine Afyon'da polis gözetiminde mecburi ikamete tabi tutuldu. YetmiÅŸ iki gün burada tutulan Bediüzzaman 2 Aralık 1949'da hapis öncesi ikamet ettiÄŸi EmirdaÄŸ'a geçti.  

​

Demokrat Parti Dönemi

Bu arada siyasi arenada da sıcak geliÅŸmeler yaÅŸanıyordu. Kurulduktan hemen sonra halkın büyük teveccühünü kazanan Demokrat Parti 1950'de halkın yüzde elliden fazla oyunu alarak iktidara geldi. Bediüzzaman Demokrat Parti'nin ilk üç senesinde EmirdaÄŸ'ında ikamet etmeye devam etti.

​

Demokrat Parti'nin gelmesi ile kısmi bir rahatlama olmuştu.

​

Ä°stanbul Mahkemesi - 1952

Bu arada mahkemeler açılmaya devam ediyordu. 1952'de Ä°stanbul'da, Gençlik Rehberi adlı kitap hakkında bir dava açıldı ve Bediüzzaman Ä°stanbul'a gelerek mahkemede hazır bulundu. Seksen yaşına yaklaÅŸmış bu zatın mahkemesi halkın büyük ilgisini kazanmış, gerek mahkeme binasının dışında ve gerekse duruÅŸma salonu ile koridorlarda büyük izdiham olmuÅŸtu.

​

Mahkemenin bitmesi ile birlikte EmirdaÄŸ'ına dönen Bediüzzaman, 1953 ilkbaharında tekrar Ä°stanbul'a gitmek durumunda kaldı. Çünkü Samsun Ağır Ceza Mahkemesi'nde hakkında açılan davaya bizzat katılması ısrarla istenmiÅŸ ve Bediüzzaman da ancak Ä°stanbul'a kadar gelebilmiÅŸti. Burada, ne havada ne karada ve ne de denizde seyahat edemeyeceÄŸine dair rapor aldığı için, müdafaasını Ä°stanbul Ağır Ceza Mahkemesi'nde yaptı.

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

Sürgünlerin BitiÅŸi - 1953

Üç ay kadar Ä°stanbul'da kalan Bediüzzaman tekrar EmirdaÄŸ'ına geldi ise de 23 AÄŸustos 1953'te Isparta'ya yerleÅŸmek üzere oradan da ayrıldı.

​

 Bediüzzaman ve Nur talebeleri üzerinden Demokrat Partiye yüklenen muhalefetin saldırılarına karşı, Adnan Menderes'e yazdığı mektuplarla onu uyarıyor ve bazı tavsiyelerde bulunan Bediüzzaman, talebelerinin de Demokrat Parti'ye yardımcı olmalarını istiyordu. EhveniÅŸer olarak gördüÄŸü Demokrat Parti'nin varlığı bir fırsattı. Nitekim bu süreçte Risaleleri, bir derece serbest bir ortamda basılıp çoÄŸaltılıyordu.

Bediüzzaman, bundan sonraki hayatını daha önce sürgün ve mahpus olarak gittiÄŸi yerlerdeki dostlarını ziyaretle geçirecekti. Merkez Isparta olmak üzere, sık sık kısa seyahatlerle Afyon, EmirdaÄŸ, EskiÅŸehir, EÄŸirdir ve Barla'ya gidiyordu. Eski mekânlarını ziyaret ediyor, dostlarıyla görüÅŸüyor, talebelerine "dersler" yapıyordu.

​

Ankara'daki talebeleri yine ısrarla kendisini davet etmekteydiler. Bu ısrarlar üzerine 31 Aralık 1959 günü Ankara'ya geldi. Ancak bu defaki geliÅŸi, basında tartışmalara yol açtı. Demokrat Partili milletvekillerinin kendisini davet ettiÄŸi yönünde asılsız haberler yayınlandı.

​

6 Ocak 1960 günü saat 10:30 sularında Konya'ya gitmek üzere hareket etti. Konya'ya vardığında beklenmedik bir manzarayla karşılaÅŸtı. Konya'nın bütün giriÅŸ çıkışları tutulmuÅŸ, her yerde güvenlik tedbirleri alınmıştı.

​

EmirdaÄŸ'da dört gün kaldıktan sonra 11 Ocak'ta tekrar Ankara'ya gitmek için yola çıktı. Ancak bu kez Said Nursî'nin ÅŸehir merkezine giriÅŸi polis tarafından engellendi. Ankara'ya girmesi engellenen Said Nursî, EmirdaÄŸ'a geri döndü.

​

Son Yolculuk: Urfa - 1960

Ramazan ayı geldiÄŸinde Bediüzzaman ağır hastaydı. Takvimler 19 Mart 1960 tarihini gösteriyordu. Said Nursî yanındaki talebelerine Urfa'ya gitmek istediÄŸini söyledi. Arabası hazırlandı ve seksen iki yaşındaki Bediüzzaman, ağır hasta hâliyle arabanın arka koltuÄŸunda yola çıktı.

​

21 Mart günü Urfa'ya ulaÅŸtığında talebeleri kendisine Halilürrahman Dergâhını göstermek istediler. Ama o yürüyemeyecek kadar rahatsızdı. Onu ÅŸehrin en iyi oteline yerleÅŸtirdiler. Otele gelen polisler, derhal Isparta'ya dönmesi emrini tebliÄŸ ettiler. Bunu duyan halk otelin önüne toplandı. Polis ısrarla Bediüzzaman ve yanındaki talebelerinin Urfa'dan ayrılmasını istiyordu. Bu baskı sürerken Bediüzzaman 23 Mart 1960 günü sabaha karşı vefat etti.

​

Büyük bir cemaatle kılınan cenaze namazından sonra Bediüzzaman'ın naaşı Halilürrahman Dergâhı'nda kendisine ayrılan yere defnedildi.

​

27 Mayıs Darbesi

Bediüzzaman'ın vefatından, yaklaşık iki ay sonra 27 Mayıs 1960'da bir askerî darbe oldu. Millî Birlik Komitesi hükümeti Bediüzzaman'ın kabrinin nakledilmesine karar verdi.

 

Kanunî prosedürü ihmal etmeyen ihtilâl komitesi, Bediüzzaman'ın Konya'da yaÅŸayan kardeÅŸi Abdülmecid Nursî'den tehdit ile bir nakil dilekçesi alarak,12 Temmuz 1960 gecesi Urfa'daki mezarını kırdırarak açtırdı. Bediüzzaman'ın naaşını, askerî bir uçaÄŸa koyarak Afyon askerî havaalanına indirtti. Kara yolu ile yapılan uzun bir yolculuktan sonra, yerini Abdülmecid Nursî'nin de bilmediÄŸi bir mezara defnettirdi. Hayatta iken onun varlığını istemeyenler, vefatından sonra da onu rahat bırakmamışlardı.

​

 

Dipnotlar

[1] http://www.risalehaber.com/bediuzzaman-said-nursi-kimdir-231832h.htm

Kültür Sayfası

bottom of page