1930-48 Yılları Arasındaki Uygulamalar Sonrasında Durum

Prof. Dr.Mustafa Öcal'ın Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Din EÄŸitimi (Dergâh: 2017) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Toplumun Dini Hayatında Ortaya Çıkan Dramatik Durum
Diyanet Ä°ÅŸleri eski BaÅŸkanlarından Ahmet Hamdi Akseki, 1930’lu ve bilhassa 1940’ll yıllarda memleketin dinî hayat bakımından ne hâle geldiÄŸini, 18.12.1950’de Din Tedrisatı ve Dinî Müesseseler Hakkında baÅŸlığıyla kaleme alıp Adnan Menderes (Demokrat Parti) Hükümeti’ne sunduÄŸu raporunda dile getirmiÅŸ ve o dönemin dinî hayat bakımından içler acısı durumunu tarihe mal etmiÅŸtir. Akseki, raporunun bir yerinde ÅŸu tespitlerine yer vermiÅŸtir:
Aradan uzun bir zaman geçmiÅŸ olmasına raÄŸmen Milli EÄŸitim Bakanlığı Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla taahhüt eylediÄŸi vazifeyi yapmamış, yapamamış ve Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığını yakînen ilgilendiren dini vazifelerde istihdam edilecek hiçbir eleman vermemiÅŸ olması ve BaÅŸkanlığın da bugüne kadar din adamları yetiÅŸtirecek meslekî bir nıüesseseye sahip bulunmaması yüzünden bugün memleketin birçok yerinde hakiki ve münevver (aydın) din adamı bulmak ÅŸöyle dursun, camilerde mihraba geçerek halka namaz kıldıracak, minbere çıkıp hutbe okuyacak bir Ä°mam ve Hatip bile bulunamamaktadır. Hatta bazı köylerimizde ölenlerin teçhiz ve tekfini ile ebedi istırahatgâhlarına tevdi gibi en basit dinî bir vazifeyi ifa edecek kimseler dahi bulunamamakta ve cenazelerin kaldırılmadan günlerce ortada kalmakta olduÄŸu senelerden beri iÅŸitilmekte ve görülmektedir.
​
Yabancı bazı araÅŸtırmacılar da Akseki’nin ortaya koyduÄŸu gerçeklere benzer tespitler yapmışlardır. Meselâ: Londra’da yaÅŸayan Müslümanların 15 günde bir çıkarmakta oldukları Impact International isimli gazete-derginin 18 Haziran 1971 tarihli sayısında, Nurettin Gottlob imzası ile yazılmış “Türkiye’de Ä°slâm: Ä°bret ve Ä°lhamlar” baÅŸlıklı yazıda ÅŸu ifadelere yer verilmiÅŸtir:
1950 yılı baÅŸlarında Türk gazeteleri küçük bir haber neÅŸrettiler. Bu habere göre, bir köyde cenaze namazı kıldıracak tek bir kiÅŸi bulunamamış ve zavallı Müslüman köylü namazı kılınamadan defnedilmiÅŸtir. Bu vaziyet karşısında Türk halkı galeyana gelmiÅŸ ve zamanın hükümeti camilerde imamlık yapacak imam ve hatiplerin eÄŸitimi için derhâl bir Ä°mam-Hatip Okulu açmak mecburiyetinde kalmıştır.
​
Zamanın Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Ä°stanbul Milletvekillerinden Hamdullah Suphi Tanrıöver, partisinin 1947’de toplanan 7. Kurultayında yaptığı konuÅŸmasının bir yerinde, TBMM’de görevli 6 tane Meclis hademesinin yanına gelerek gözleri yaÅŸlı olduÄŸu hâlde ÅŸunları anlattığını ifade eder:
Vallahi billahi altı köyümüzde bir tek imam kaldı. Ölülere nöbet bekletiyoruz. Ondan kalkıp bu köye geliyor ve boyuna köy deÄŸiÅŸtiriyor. EÄŸer bize Ä°mam ve Hatip vermezseniz ölülerimizi köpek leÅŸi gibi topraÄŸa gömeceÄŸiz.
​
Artık memleket o hâle gelmiÅŸtir ki, Cumhuriyet gazetesinin baÅŸyazarı Nadir Nadi bile bir yazısında “Din rehberlerinin sayısı azala azala köylerin imamsız, camilerin müezzinsiz kalmasından” yakınır olmuÅŸtur. Dönemin etkili ve yetkili isimlerinden ve tek parti döneminin son Millî EÄŸitim Bakanı Tahsin BanguoÄŸlu ve Din EÄŸitimi eski Genel Müdürlerinden Ä°smet ParmaksızoÄŸlu da benzer tespitlerde bulunmuÅŸlardır.
​
Tekrar Akseki’nin raporunda yer verdiÄŸi hususlara dönmemiz gerekirse kendisi, tek parti döneminde dinî eÄŸitimin yasaklanmasının ortaya çıkardığı acı gerçeÄŸi ve buna karşı alınacak tedbiri ÅŸöyle dile getirmektedir:
Yirmi altı seneden beri çocuklarımız hakiki bir din ve ahlâk terbiyesinden mahrum olarak içi bomboÅŸ ve herhangi menfi bir tesiri kabule müsait bir hâlde yetiÅŸmiÅŸ, üstelik onlara bu süre zarfında gerek mekteplerde ve gerek baÅŸka vasıta ile din ve ahlâk aleyhinde söylenebilecek ne varsa hepsi söylenmiÅŸ, telkin edilmiÅŸ ve kıpkızıl bir dinsiz olmaları için her ÅŸey yapılmıştır. Bu (o) günkü gençler komünist olmamışlarsa, bunu ailelerindeki kuvvetli din terbiyesine borçludurlar.

Aydın DemirtaÅŸ'ın Darülfünundan Üniversiteye ÖÄŸretim Üyelerinin Toplumsal Profili (Ä°stanbul Ünv.: 2018) adlı Doktora Tezinden kısaltılarak alınmıştır.
II. Dünya Savaşının BitiÅŸi ve SavaÅŸ Sonrası GeliÅŸmeler
1946
7 Ocak 1946’da Demokrat Parti kuruldu. II. Dünya Savaşı Avrupa’daki totaliter rejimlerin yenilgisiyle sonuçlanınca dünyada esen demokrasi rüzgârlarından Türkiye de etkilenmiÅŸ, ilk defa muhalefet partisinin de yer aldığı bir meclis oluÅŸmuÅŸtu.
​
Bunun üniversiteye yansıması 13 Haziran 1946 tarihli Üniversiteler Kanunu oldu. 1933 Üniversite reformundan sonra Milli EÄŸitim Bakanlığına baÄŸlanan üniversite bu kanunla yeniden 1933 öncesinde olduÄŸu gibi özerkliÄŸe kavuÅŸtu.
​
Ä°mparatorluk, II. MeÅŸrutiyet ve Tek Parti Dönemlerini yaÅŸayan üniversitenin hayatında 1946 yılı önemli bir dönemeçti. 1946 yılı aynı zamanda Ankara Üniversitesi’nin de kuruluÅŸ tarihidir. 1925 yılında kurulmuÅŸ bulunan Hukuk Mektebi ve 1935’te kurulan DTCF Milli EÄŸitim Bakanlığı bünyesinden alınarak Ankara Üniversitesi oluÅŸturulmuÅŸtu.

Prof. Halis Ayhan'ın Türkiye’de Din EÄŸitimi (Ensar: 2014) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Yeni Türkiye'de Ä°slâmlık kitabının yazarı Jaschke din öÄŸretimindeki geliÅŸmeleri ÅŸöyle yazıyor:
"Ä°kinci Dünya Savaşı'ndan sonra din öÄŸretimi problemi ilk defa olarak 24 Aralık 1946'da Büyük Millet Meclisi'ne getirildi. Her ikisi de CHP'den olan Muhittin Baha Pars ve Hamdullah Suphi Tanröver bütçe konuÅŸmaları sırasında, din öÄŸretiminin yeniden kabulünü teklif etmiÅŸler, bunun için baÅŸka sebepler arasında, bugünün gençliÄŸinin çok defa ana babalarına karşı saygı beslemediklerini söylemiÅŸlerdi. Demokrat Parti milletvekillerinden Adnan Menderes ile Fuat Köprülü de onların düÅŸüncelerine katıldılar.
​
Ä°kinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Türkiye'de zemin bulmuÅŸ olan sol eÄŸilimlere karşı koymak için de din eÄŸitim ve öÄŸretimine önem verilmesini savunan aydınlar (H. Suphi Tanrıöver gibi) Lâiklik denilen, Cumhuriyetin antiklerikal, pozitivist felsefesinin, sol akımlara tesirli bir ÅŸekilde karşı konamadığını, bilâkis onları kuvvetlendirdiÄŸini iddia ediyorlardı. Bunlar sol akımların tesirini yok etmek, gençliÄŸi maddeciliÄŸin kötülüklerinden korumak, gençlere fedakârlık ruhunu, vatana baÄŸlılığı aşılamak için din ve milliyetçiliÄŸe dayanan bir eÄŸitim savunuyorlardı. Bunun için onlara göre en gerekli tedbir, hükümetin din politikasını deÄŸiÅŸtirmesi ve okullara din eÄŸitimini sokması idi.
​
Atiye EmiroÄŸlu'nun Türkiye’de Din EÄŸitimi BaÄŸlamında Ä°mam Hatip Okulları (1924-1980) adlı doktora tezinden (Selçuk Ünv: 2016) kısaltılarak alınmıştır
1946 yılında çok partili siyasi hayata geçilmesiyle 27 yıldır tek iktidar partisi olan CHP, Demokrat Parti gibi güçlü bir muhalefet partiyle karşı karşıya kalmıştır.
​
DP’nin meclise girmesi, laiklik ilkesinin manasının mecliste çok konuÅŸulan ve tartışılan konular arasında yer almasına neden olmuÅŸtur. Din olgusunun halkın nezdinde uyandırdığı ilgi CHP’nin laiklik ilkesinden bazı tavizler vermesine yaramıştır. CHP’nin din politikasının deÄŸiÅŸmesinin nedeni, DP’nin bu konuyu, sürekli siyasetin gündemine taşıması ve CHP, muhalefetin bu konulara sahiplenici görünümüne son vermek istemesi olarak gösterilebilir.
​
1945 yılında çok partili demokratik yaÅŸama girildikten sonra, 1946 seçimleri sonucunda kurulan yeni hükümet zamanında CHP Divanı, halkın din eÄŸitimi konusunda isteklerini göz önüne alarak ÅŸöyle bir bildiri yayınlamıştır:
“Cumhuriyet Halk Partisi Divanı, geçen ocak ayı içinde, anayasanın hükümet kontrolü altında ve kanun çerçevesinde, her türlü öÄŸretime seferberlik tanıyan hükmüne dayanılarak, Ä°slamlığın esaslarını çocuklarına öÄŸretmek isteyen yurttaÅŸların ihtiyaç ve dileklerini incelemiÅŸtir. Divan, bu dileklerin Türk Devriminin ve Türkiye Cumhuriyeti rejiminin vicdan hürriyeti ve laik prensiplerinin zaruri kıldığı ÅŸekil ve ÅŸartlar altında yerine getirilebileceÄŸini, bu ÅŸekil ve ÅŸartları tayin etmenin de hükümet yetkileri arasında bulunduÄŸunu tespit etmiÅŸtir. Hükümetin vazifeye baÅŸladığı 1946 AÄŸustos ayından beri bu konuda yaptığı incelemeler de sonuçlanmıştır.”
​
CHP, halkın isteÄŸi doÄŸrultusunda Ä°slam’ın esaslarını çocuklarına öÄŸrettirmek isteyen anne-babaların isteÄŸinin, laiklik ilkesi çerçevesinde gerçekleÅŸtirileceÄŸini söylerken laiklik ilkesinden tavizler verdiÄŸini de itiraf etmiÅŸtir. Nüfusunun büyük çoÄŸunluÄŸunun Müslüman olduÄŸu bir ülkede, sesini duyurabilen çoÄŸunluÄŸun isteÄŸi doÄŸrultusunda din eÄŸitimi verileceÄŸi karara baÄŸlanmıştır.
​
CHP’nin bu tavrında oy kaygısının olduÄŸu da söylenebilir. Nitekim laiklik konusunda verilen tavizler sonucu 1945 Temmuzundan, 14 Mayıs 1950’ye kadar kurulan 24 siyasi partinin hemen hemen hepsi programlarında din, gelenek ve laiklik konularına yer vermiÅŸtir. Bu durum dinin seçim malzemesi olarak kullanıldığı gerçeÄŸini ortaya koymuÅŸtur.

Prof. Dr.Ä°smail Kara'nın Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak Ä°slam (Dergâh: 2016) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
II. Dünya Savaşı sonrası ÅŸartlarda, çok-partili hayata geçiÅŸ sürecinde ve tek-parti iktidarının kendi laiklik politikalarını gözden geçirme ve tashih etme çabaları sırasında vücut buldu. Son on küsur yılı daha ağır olmak üzere yirmi yıllık (1924-1944) dönem din eÄŸitimi açısından en zor ve bunalımlı yıllardır. Okullardan din eÄŸitiminin kaldırılmasıyla yetinilmemiÅŸ, fahri ve özel olarak din eÄŸitimi almanın yolları da takip, jandarma baskını, hapis, tehdit, psikolojik baskı, itibarsızlaÅŸtırma... gibi usuller, bürokrasi ve basın marifetiyle kullanılarak büyük ölçüde kapatılmış, buna paralel olarak dinî kültürün alınabileceÄŸi kaynaklardan biri olarak dinî yayıncılık da yasaklar ve kitapların, dergilerin toplatılması yoluyla hayli daraltılmıştır. Bu büyük ve derin kopuÅŸ çok-partili hayat süresince, bugüne kadar yapılan iyileÅŸtirmelere, normalleÅŸme çabalarına raÄŸmen tamir edilebilmiÅŸ ve Türkiye’yi taşıyabilecek kapasiteye yükseltilebilmiÅŸ deÄŸildir.
​
Çok-partili hayata geçiÅŸ aÅŸamasında kurulan muhalif partilerin nizamnamelerinde veya beyanatlarında geniÅŸ manada din meselelerine, katı laiklik uygulamalarına ve bu sahadaki problemlere dikkatli bir dille fakat ısrarla yer vermiÅŸ olmaları da siyasî merkezi, CHP’ni etkilemiÅŸ gözüküyor.