top of page

Said Nursi (Eski Said Dönemi)

Said-i Nursi'nin anlaşılması, hem o günkü ortamı hem de  F.Gülen'in dünyasını anlamak için önemli. F.Gülen, - en azından uzun yıllar boyunca- Said-i Nursi'yi kendisine rol model olarak alıyor.

Peki, hakkında bu kadar konuşulan Said-i Nursi kimdir?

Ne yapmıştır da bir kısım insan ona düşman olurken büyük bir kitle de hala onun açtığı yolda gittiklerini ifade etmektedir.

Aşağıdaki bilgiler, Risale Haber adlı sitenin,  Ferhat  Aslan tarafından kaleme alınan "Bediuzzaman Said Nursi Kimdir?" adlı bölümünden kısaltılarak alınmıştır.  [1]

Fen Bilimleri ile de İlgilenen Farklı Bir Alim Yetişiyor

Bediüzzaman Said Nursi 1878'de Bitlis'in Hizan ilçesinin Nurs köyünde dünyaya geldi. [Atatürk'ten 3 yaş büyük.]

Said'in genç yaşta ulaştığı ilim seviyesi, herkesi hayrete düşürdü. Anlaşılması en zor konuları bile hemen kavraması, okuduğu ve incelediği kitapları bir kere okumakla ezberine alması gibi farklılıkları sebebiyle, zamanın âlimleri ona "Bediüzzaman (zamanın eşsizi)" unvanını verdiler.

Mardin

Şirvan, Siirt, Bitlis ve Tillo'dan sonra 1894'te Mardin'e geçen Nursi, burada bir yandan ilmi münazaralara devam ederken, diğer taraftan da ders vermeye başladı.

Hürriyet, meşrutiyet kavramlarını ve bu kavramlar etrafında İstanbul'da başlayan fikri ve siyasi mücadeleleri ilk kez burada duyan Nursi, birçok sosyal faaliyetin de içinde yer aldı. Bulunduğu topluluklarda tartışmalara neden olan Said Nursî'yi, Mardin Mutasarrıfı, bir tedbir olarak il hudutları dışına çıkarmak zorunda kaldı.

Bitlis

Bitlis'e giden Bediüzzaman'ın ilmî vukufiyeti ve farklı kişiliği, Bitlis Valisi Ömer Paşa'nın dikkatini çekti. Ömer Paşa Bediüzzaman'a vilâyet konağında kalarak çalışmalarını devam ettirebilmesi için bir oda tahsis etti. Doğu ve Batı klasikleriyle beraber, fen bilimlerine ait kitapları da içinde bulunduran konağın büyük kütüphanesi, Bediüzzaman'ın fen bilimlerine ait en son bilgilere ulaşması için bir zemin oluşturdu. Bitlis vilâyet konağında geçirdiği iki yıl süresince, din ilimlerine olduğu kadar fen ilimlerine de vakıf oldu.

Van

İki yıl kadar Bitlis'te kalan Bediüzzaman, şehrin ileri gelenlerinin, özellikle de Van Valisi Hasan Paşa'nın daveti üzerine Van'a gitti. Henüz yirmi yaşlarında olan Nursi bu tarihten itibaren yaklaşık on, on iki sene kadar Van'da ikamet etti.

Bediüzzaman'ın Van hayatı, Hasan Paşa'nın yerine İşkodralı Tahir Paşa'nın Vali olarak tayın edilmesi ile başka bir boyut kazandı. II. Abdulhamid'in çok değer verdiği idarecilerden biri olan Tahir Paşa konağının kapısını ona açtı. Çeşitli gazete ve dergilerin de bulunabildiği konağın zengin kütüphanesi, Bediüzzaman'ın çeşitli konularda derinleşmesi için iyi bir imkân sağlamıştı. Sosyal ve siyasal gelişmeleri yakından takip eden Tahir Paşa, bunları Bediüzzaman ile sürekli paylaşıyor ve düşüncelerini alıyordu.

Tahir Paşa'nın konağı, gerek hükümet memurları, gerek yeni faaliyete geçen modern okullarda görev yapan muallimler ve diğer ilim ehli için gözde bir mekandı. Burada sık sık ilmi, siyasi münazaralar yapılırdı. Tahir Paşa, bu münazaralara Bediüzzman'ın katılmasına ayrı bir önem verirdi.

Tahir Paşa bir gazetedeki şu haberi ona gösterdi: İngiliz Meclisi Mebusan'ında Müstemlekat Nazırı elinde Kur'an-ı Kerim'i göstererek söylediği bir nutukta:"Bu Kur'ân İslâmların elinde bulundukça biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur'ân'ı onların elinden kaldırmalıyız yahut Müslümanları Kur'ân'dan soğutmalıyız." demiş.

İşte bu müthiş haber, onda tarifin fevkinde bir tesir uyandırmıştı… Bediüzzaman, bu haber üzerine; "Kur'ân'ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim." der ve harekete geçer.

İstanbul'a Gidiş: Bir Aksiyon Adamı

İstanbul’a İlk Seyahat

Bediüzzaman, ruhunda uyanan bu azimle, öteden beri hayalini kurduğu "Medresetü'z-Zehra" projesinin artık gerçekleşmesi zamanı geldiğini düşünüyordu. Bu devasa projenin tahakkuku için Tahir Paşa ile yaptığı istişareler neticesinde, resmi makamların yardımını temin etmek üzere Kasım 1907' de, henüz otuz yaşlarında iken İstanbul'a geldi.Tahir Paşa, İkinci Abdülhamit'e ulaştırılmak üzere, Bediüzzaman'ın şöhretini içeren bir mektubu da onunla göndermeyi ihmal etmedi.

Bediüzzaman Mayıs 1908’de eğitim reformları hakkındaki fikirlerini içeren dilekçesini Saray'a sundu. Fakat bu dilekçe hiç de hoş olmayan sonuçlar doğurdu.Bir yandan bazı âlimlerin hasımca tavır takınmaları ve diğer yandan, hürriyetin kısıtlandığı bir dönemde, Bediüzzaman'ın mevcut eğitim politikalarını tenkit etmeye kadar giden pervasız ve cesaret dolu konuşmaları, Saray'ın dikkatini çekmiş ve sıkı gözetim altına alınmıştı.     

Bediüzzaman'ı bir hapishaneye naklettirirler. Bediüzzaman, zulmen atıldığı bu ilk hapishanede çok kalmaz ve Meşrutiyet'in kabulünden sonra ilan edilen siyasi af kapsamında hürriyetine kavuşur.

Van’a Dönüş

İstanbul seyahati onun için hayal kırıklığı ile sonuçlanır.

1910 tarihine gelindiğinde, Bediüzzaman seyahatin yönünü güneye çevirerek, Hakkari, Bitlis, Muş,  Urfa, Kilis, Diyarbakır'a uğrayarak Şam'a geçti. Şam'a gelmesindeki önemli gayesi, buradan Mısır'a geçerek El Ezher Üniversitesinin, eğitim sistemini yerinde görüp incelemekti. Ancak, Şam'da çok sayıda Ezher mezunu âlimlerin olması, Üniversite hakkında onlardan yeteri kadar bilgi alması ve bir an önce İstanbul'a gitme gereği, Mısır'a geçmesine engel oldu.

Tekrar İstanbul

Şam'da fazla kalmayan Nursi, Beyrut'a ve buradan da deniz yoluyla İstanbul'a geçer. İstanbul'a ikinci kez gelen Nursi'nin amacı yine aynıydı. Zira Doğu'da yaptığı seyahatlerde, yıllardır hayalini kurduğu üniversite hakkındaki kanaati daha da pekişmiş ve bu projenin bir an önce faaliyete geçmesi için tekrar İstanbul'un yolunu tutmuştu.

İlk gidişinde II. Abdulhamit'e ulaşamayan Nursi, bu kez Sultan Reşad ile İttihat ve Terakki yetkililerine projesinin önemini anlatacak ve desteklerini isteyecekti.Bediüzzaman, 1911 Haziran'ında Rumeli seyahatine çıkan Sultan Reşad'ın saltanat kafilesine Şark vilayetlerini temsilen katıldı. Üsküp'te bir lise binasının balkonundan, yüz binlerce Rumeli halkına seslenen Sultan Reşad'ın hemen yanında Bediüzzaman da yer almıştır.

O tarihlerde Kosova'da büyük bir üniversitenin açılması kararı alınmış ve hatta yirmi bin altın tahsisat da yapılmıştı. Bediüzzaman hem Sultan Reşad'a ve hem de İttihat ve Terakki yetkililerine, "Şark böyle bir üniversiteye daha ziyade muhtaçtır,.." diyerek, projesini gerekçeleriyle birlikte detaylı bir şekilde anlattı.Sultan Reşad, Bediüzzaman'ın fikirlerini çok isabetli bulur ve elinden gelen yardımı yapacağına söz verir.Bu seyahatten kısa bir süre sonra Balkan Harbi patlak verince, Rumeli'deki üniversite planı suya düşer ve oraya tahsis edilen yirmi bin altının, Bediüzzaman'ın Şark projesine aktarılması kararı alınır.

Van’a Tekrar Dönüş

Ayrılan bu tahsisattan bin altın kadarı Beidüzzaman Van'a geldikten sonra Van valiliğine gönderilir.  Tahsisat alınır alınmaz, Van gölünün kenarında üniversitenin temeli atılır. Fakat ödeneğin devamının bir türlü gelmemesi nedeniyle proje ilerleyemez.

Bir Vatansever

Bediüzzaman Van'da iken, Birinci Dünya Savaşı'nın hemen arifesinde Şeyh Selim'in başını çektiği Bitlis olayı vuku bulur. Rusların kışkırtmasıyla, Jön Türklerin seküler ve din dışı sayılabilecek bazı uygulamalarından dolayı İttihatçılardan memnun olmadıklarını bahane eden Şeyh Selim, 1914 yılının ilk baharında Bitlisi işgal etmeye başlar. Şeyh Selim, bu işgalden önce, Bediüzzaman'ı da yanına çekerek nüfuzundan istifade etmek ister. Ancak ileride dile getireceğimiz Şeyh Said olayında olduğu gibi, Bediüzzaman'ın tavrı net ve kesindir. Bu teklife:

"O fenalıklar ve o dinsizlikler, o gibi kumandanlara mahsustur. Ordu onunla mesul olamaz. Bu Osmanlı ordusunda belki yüz bin evliya var.  Ben bu orduya kılıç çekemem ve size iştirak edemem."diyen Bedüzzaman, Şeyh Selimi de bu teşebbüsünden vazgeçirmeye çalışmışsa da ne yazık ki bu talihsiz olay yaşanır.

 

Bir Savaş Kahramanı

Birinci Dünya Savaşı ve Rus Esareti

Birinci Dünya Savaşı'nın ilan edilmesi ile birlikte, Said Nursi hemen gönüllü alay vaizi yazılarak Erzurum cephesine gönderildiler. Kısa bir süre sonra Başkomutan Enver Paşa tarafından milis alayı komutanı unvanı ile resmi olarak görevlendirilir. Talebelerinin büyük çoğunluğu şehit düşen, Gönüllü Alay Komutanı Said Nursi, savaş sırasında büyük başarılara imza atar ve iki sene sonra, Mart 1916'da Bitlis'te Ruslara esir düşer, esir kampına götürülür. İki buçuk sene kadar burada esir kalan Nursi, Rusya'daki rejim kargaşasından da istifade ederek firar eder.

1918 Haziranında İstanbul'a ulaşır.Bediüzzaman İstanbul'da bir kahraman gibi karşılanır. Enver Paşa:"Bu hocayı görüyor musunuz, şarktaki savaşlarda Rus kazaklarına karşı koyan bu hocadır."diyerek, onu Harbiye Nezareti'nin yüksek rütbeli komutanları ile tanıştırır. Ardından da kendisine savaş madalyası takdim edilir.

Milli Mücadeleci

16 Mart 1920'de İstanbul'u işgal eden İngilizler, bir yandan da kendi politikalarını destekleyecek bir kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlardı. Bediüzzaman İngilizlerin halk üzerindeki etkisini kırmak, propagandalarını etkisiz hale getirmek ve gerçek maksatlarını ortaya koymak için "Hutuvat-ı Site" adlı eserini kaleme alarak hemen yayınladı."Hutuvat-ı Site"nin yayınlanması, dikkatleri bir anda üzerine çekmiş ve İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı tarafından kendisi hakkında "ölü veya diri olarak yakalama" emri verilmiştir.

Kurtuluş Savaşı

Bu arada Anadolu'da da istiklal mücadelesi başlamıştı.Yine İngilizlerin baskısı ve propagandası sonucunda zamanın Şeyhülislam'ı; Kuvvayı Milliye hareketini bir isyan, kuvvayı milliyecileri de asi olarak gösteren bir fetva yayınladı.Bu fetvaya mukabil, zaman kaybetmeden, karşı bir fetva yayınlayarak cevap veren Bediüzzaman, fetvasında, İstiklal mücadelesini cihat, mücadele edenleri de mücahit olarak tanımladı.

Meclise Davet Edilmesi

Bediüzzaman'ın bu kahramanlıklarını Ankara'dan takip eden yeni Meclis ve Ankara hükümeti onu takdirle karşılamışlar ve ardından da Mustafa Kemal başta olmak üzere bir grup milletvekilinin isteği doğrultusunda kendisine telgraflar çekilerek Ankara'ya davet etmişlerdir.

Bediüzzaman gelen bu ısrarlı davetler üzerine,"Ben tehlikeli yerde mücadele etmek istiyorum, siper arkasında mücadele etmek hoşuma gitmiyor."diyerek olumsuz cevaplar vermişse de davetlerin devam etmesi ve eski dostu Tahsin Paşa'nın şiddetli ısrarı üzerine 1922'de Ankara'ya gelmiştir.

9 Kasım 1922 Perşembe günü TBMM'de Bediüzzaman için kapsamlı bir karşılama merasimi yapılır ve verilen bir önerge üzerine de kürsüde gaziler için kısa bir tebrik konuşması yapar ve ardından da dua eder.

Bir taraftan Meclis çalışmalarına katılan Bediüzzaman diğer taraftan da milletvekilleri ile özellikle dini konularda münazaralarda bulunur. Kısa sürede milletvekillerinin ve meclisin ahvaline vakıf olan Bediüzzaman, özellikle mebusların namaza karşı ilgisizliği dikkatini çeker ve bunun üzerine bir beyanname kaleme alarak vekillere dağıtır.

Bu beyanname hemen tesirini göstermiş ve altmış milletvekili daha namaza başladığı için, küçük olan mescit daha büyük bir yere taşınmıştır.

Kazım Karabekir Paşa, Bediüzzaman'ın milletvekillerine dağıttığı bu beyannameyi Mustafa Kemal'e okur. Kısa bir süre sonra da elli altmış kadar milletvekilinin de bulunduğu bir ortamda Mustafa Kemal ile Said Nursi arasında bir tartışma yaşanır.Mustafa Kemal, kızgınlığını ifade eden bir ses tonu ile;"Biz senin yüksek fikirlerinden faydalanmak için buraya çağırdık, sen ise gelip, namaza dair şeyler yazarak aramıza ihtilaf soktun."der. Bunun üzerine Bediüzzaman hiddete gelir ve iki parmağını Mustafa Kemal'e uzatarak, yüksek bir ses tonu ile şöyle cevap verir:"Paşa Paşa! İmandan sonra en yüksek hakikat namazdır, namaz kılmayan haindir, hainin hükmü ise merduttur."

Ankara’dan Ayrılış

Bediüzzaman Ankara'daki bu çalışmaları sırasında yeni rejimin önde gelen simalarının bambaşka bir yolda olduklarını ve siyasi faaliyetlerle onları yollarından çevirmenin mümkün olmadığını fark etmiş ve bu ortamdan ayrılarak Van'a gitmeye karar vermişti.

Bedüzzaman Ankara'dan ayrılırken, bazı dostları ve milletvekilleri istasyona kadar kendisine eşlik ederler. O sıralarda istasyonun hemen yanında ikamet eden Mustafa Kemal Paşa'da gruba katılır ve hatta heykellerle ilgili Said Nursi'ye bir soru sorar. Bediüzzaman'ın cevabı ise;"Müslümanların heykelleri, hastaneler, okullar, yetimleri koruyan yurtlar, mabetler, yollar ve köprülerdir,.." şeklinde olur.

 

Dipnotlar

[1] http://www.risalehaber.com/bediuzzaman-said-nursi-kimdir-231832h.htm

Kültür Sayfası

bottom of page